Başbakan Erdoğan, kendisiyle röportaj yapan“The Istanbul Review" dergisinin “basın özgürlüğü” konusundaki sorusunu yanıtlarken şöyle demiş:
“Fikir özgürlüğünün, ifade özgürlüğnün ne manaya geldiğini çok iyi bilen bir Başbakanım. Şair Ece Ayhan’ın şu dizesini ben geçmişte de birkaç kez alıntılamıştım: ‘Biz, tüzüklerleçarpışarak büyüdük’. Dolayısıyla, genç nesillerin, yeni nesillerin tüzüklerle, yasaklarla, sansürle imtihan edilmesine tahammül de, rıza da gösteremeyiz.”
Şiirde Necip Fazıl’dan Ece Ayhan’a gelebilmek, “Hece”den “İkinci Yeni”ye sıçramak gibi bir şey…Başbakan Erdoğan için gerçekten büyük aşama! Ama hiç inandırıcı değil. Erdoğan, sık sık alıntı yaptığını söylediği Ece Ayhan’ı ne kadar tanıyor? Onun bir tek kitabını okumuş mudur? Okusa da anlayabilir mi acaba? Danışmanları böyle şeyler yazıp veriyor eline ama, bu “kes-yapıştır” kolaycılığı, insanı bilgili yapmaya yetmiyor.
Ece Ayhan, felsefi anlamda nihilist, anarşist bir ozandır. Ömrü gerçekten de yasalara, tüzüklere, hatta devlete karşı tutum almakla geçmiştir. Cumhuriyetle olduğu kadar Osmanlı’yla da kavgalıdır.Osmanlı, bir “Despotluk ve nobranlık imparatorluğudur” ona göre. “Yeni Osmanlıcı” Erdoğan bunları biliyor mu?
Ece Ayhan, “Çarşı, her şeye karşı” tadında bir adamdır. Bu yüzden kaymakamlıktan ayrılmış, yoksulluk çekmiş, son yıllarını ise İzmir Belediyesi’nin Huzurevi’nde geçirmiş ve yalnızlık içinde ölmüştür. O nedenle, “Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim” dizesi Ece Ayhan’a çok yakışır.
Başbakan Erdoğan’a gelince, “tüzüklerle çarpışmak” şöyle dursun, o şimdi “tüzüklerin efendisi”dir! Partisinde “tek adam”, “tek yetkili”, “tek seçici”dir. Adeta padişah yetkileriyle donatılmıştır. Ağzından çıkan her söz, tartışmasız “yasa hükmünde”dir. Bakanlarına durmadan ayaküstü “talimat” verir. O insanların yetkileri, istemleri, kendi kararları yoktur. Türkiye’nin bütün yasal düzenlemeleri, Başbakan’ın isteğine gore düzenlenir. Torba yasalar, çorba yasalar, zorba yasalar, hep onun eseridir! O isterse, yasa gücünde kararnamelerle, şeytanın aklına gelmeyen hukukdışı uygulamalar bir gecede “yasal” duruma getirebilir. Yönetmelikler, tüzükler, genelgeler hep onun içindir! Yani sözün kısası, Erdoğan kim, tüzüklerle çarpışmak kim!
Ece Ayhan, Başbakan Erdoğan’ın kendisi hakkındaki sözlerini duymuşsa, yattığı yerde ters dönmüştür herhalde! “Ya, ben ne kötülük ettim de Başbakan’ın böyle övgüsünü kazandım?” diye içi içini yemiştir…
Tayyip Erdoğan, geçmişte “Camiler kışlamız, minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, müminler askerimiz!” diyerek halkı kışkırtmaya çalıştığı için birkaç ay Pınarhisar Cezaevi’nde kalmıştı. Bunun adı daha sonra “Şiir okudu, hapse girdi!” oldu. Oysa Erdoğan, cezaevindeki o kısa konukluk döneminde 30 bin ziyaretçiyle görüşüp AKP’nin kuruluş hazırlıklarını yürütmüştü. Bu kadarcık bir“mağduriyet”in ödülü olarak da bugün ülkenin tek “muktedir”idir. Yatıp kalkıp kendisine bu olanağı sağlayan 28 Şubat’çılara dua etsin! Hepi topu dört ay kalmış içeride. Şimdi bunun için koparılan yaygaraya bakın!
Peki, “tüzüklerle çarpışarak büyüyen”(!) Erdoğan’ın “devr-i saltanat”ında neler oluyor?
Tablo ortada: Yok afiş astı, yok poşu taktı, yok şemsiye açtı, ıslık çaldı, yumurta attı, parasız eğitim istedi… diye yıllarca cezaevlerinde tutuluyor çocuklarımız.
Erdoğan hapse girdiğinde milletvekili değildi. Onu Başbakan yapmak için, ana muhalefet partisi başkanı Baykal, Anayasa değişikliğine onay verdi. Oysa bugün, seçilmiş 8 milletvekili aylardır tutukludur. Bu insanlara Meclis’te yemin etme hakkı bile tanınmıyor. Gelin görün ki, iktidar yalakası kalemler, insanlarla alay edercesine, bu faşizan düzenin adını “İleri Demokrasi” diye yutturmaya çalışıyorlar...
* * *
Can Yücel’in, 1966 yılında Malatya’da toplanan Türkiye İşçi Partisi’nin 2. Büyük Kongresi’nde, “tüzük”le uyaklı bir esprisi vardı. Ne zaman “tüzük” sözünü duysam, usuma hep o espri gelir… Ama şimdi burada yinelersem, Başbakanlık Muzır Kurulu’nun “tüzüğüyle” başımız derde girebilir! İyisi mi, bilenler bilmeyenlerin kulağına fısıldasın…
(BirGün)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder