3 Haziran 2012 Pazar

HEPİMİZ PORNOCU(MU)YUZ(?)

‘Muzır neşriyat’ kavramı, sözün Osmanlıca oluşu yanında, yalnızca basılı olanı kapsaması dolayısıyla da eskimiş bir kavram. Üstelik, Türkiye’nin az-çok laik olduğu dönemden (1923-2003 diyebiliriz) önce çıkmış bir kavram olarak, dinsel değerlerden besleniyor. Oysa bugün açık saçık (muzır) malzeme, sözlü de olabiliyor; sanal ortamda da olabiliyor. Sanal ortamda olması, cinsel içerikli malzemenin denetlenmesini zorlaştırıyor. Açık saçık görüntüler, cep telefonlarına rahatlıkla indirilebiliyor ve kısa sürede çok sayıda kullanıcı arasında dolaşıma giriyor. Üstelik, televizyonlarda cinsel içerikli filmler, belli kanallarda ve yaygın kanalların geç saatlerinde gösterilirken, sanal ortamda cinsel içerikli malzemeye herhangi bir zamanda erişilebiliyor. Dahası, çocukların bu sanal malzemeye erişimi oldukça kolay. Bu erişimin toplumdaki cinsel odaklı suçlara etkisi araştırılmalı.

BİZ KAÇ KİŞİYİZ?
Porno sitelerini sayısal olarak incelediğimizde, çok sayıda kadının ve erkeğin porno filmlerde oynadığını ve porno resimlerini çektirdiğini görüyoruz. Porno siteleri, dünyanın en çok tıklanan siteleri arasında. Adeta bizim bilinçdışımız. Seks işçiliği ile pornoculuğu da ilişkilendirirsek, yani eğer porno oyuncularının bir bölümünün seks işçisi olduğunu varsayarsak, porno oyuncusu sayısının 1 milyondan çok daha fazla olduğu görülecektir. Yahoo’nun bir haberine göre, 313 milyonluk ABD’de 1 milyon seks işçisi var! Amerika’da seks işçiliğine başlama yaşı, ortalama 13-14. Amerikan erkeklerinin yarısı, hayatlarında en az bir kez bir seks işçisiyle birlikte oluyor. Amerikan hapishanelerindeki kadınların yüzde 70’ine yöneltilen suçlamalardan biri, seks işçiliği. Sokakta çalışan seks işçileri, Amerika’daki seks işçilerinin toplam yüzde 20’sini oluşturuyor; ancak, gözaltına alınan seks işçilerinin yüzde 85-90’ı, sokaktakiler (Kaynak: http://voices.yahoo.com/the-oldest-profession-shocking-facts-statistics-663619.html). Bu, neyi gösteriyor? Seks ticaretinin yüzde 80’i, kapalı kapılar ardında, genelevlerde, kurumsal ortamlarda vb. yapılıyor. Bu 1/313 oranı, bize her 1000 kişiden 3’ünün seks işçisi olduğunu gösteriyor. Erkeklerin toplumun yarısını oluşturduğu düşünülürse, yarının yarısı oranı, bize, her 1000 kişiden 250’sinin ticari seks tüketicisi olduğunu gösteriyor. Yani bizim çok iyi, çok efendi falan sandığımız insanlar bile hayatlarında bir kez bir seks işçisiyle birlikte olmuş olabiliyor. (Bir sonraki bölüme geçmeden, şunu vurgulayalım: Veriler, ABD ile ilgili. Bu veriler, diğer ülkeler için geçerli olmayabilir.)

HEPİMİZ PORNOCU(MU)YUZ(?)
Başka bir kaynak, bize, porno malzemelerle (internet, dergi, video vb.) ilgili oldukça ilginç veriler sunuyor: 2006 verilerine göre, pornoya her saniye 3.000 Amerikan Doları harcanıyor; her saniye, yaklaşık 30.000 internet kullanıcısı, bir porno videosu izliyor; her 39 dakikada bir, Amerika’da bir porno videosu üretiliyor. Pornodan elde edilen kazançta başı çeken 5 ülke şunlar: Çin (27.4 milyar Dolar), Güney Kore (25.73 milyar Dolar), Japonya (19.98 milyar Dolar), ABD (13.33 milyar Dolar) ve Avustralya (2 milyar Dolar). Bunların içinden, Güney Kore, en dikkat çekici olanı; çünkü nüfusu az olmasına karşın (49 milyon) dünya ikincisi. Dünyada pornodan elde edilen toplam gelir, yaklaşık 100 milyar Dolar. Bunun yarısı, Çin’e ve Güney Kore’ye karşılık geliyor. Aynı kaynağa göre, 4.2 milyon porno sitesi var ve bu, toplam sitelerin yüzde 12’sini oluşturuyor. İnternet kullanıcılarının yüzde 43’ü, hayatlarında en az bir kez porno izliyor. 40 milyon Amerikalı, düzenli olarak porno izliyor. Siberseks bağımlısı olduğunu kabul eden kullanıcıların oranı yüzde 10. Porno sitelere giren kullanıcıların yüzde 72’si erkek, yüzde 28’i kadın. Amerika’da her ay 9.4 milyon kadın, porno sitelerine giriyor. En çok porno video üreten ülkeler, sırasıyla şunlar: ABD, Brezilya, Hollanda, İspanya, Japonya, Rusya, Almanya, İngiltere, Kanada ve Avustralya. En çok porno yasaklayan ülkeler ise şunlar: Arabistan, İran, Suriye, Bahreyn, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Malezya, Endonezya, Singapur, Kenya, Hindistan, Küba ve Çin (Kaynak: http://www.familysafemedia.com/pornography_statistics.html). Bu sayılar, tutucular tarafından abartılmış olabilir ve konu hassas olduğu için, verilerin elde edilmesinde güvenirlik sorunu olabilir; yine de, bu bilgiler, pornonun yaygınlığını göstermek için bir fikir veriyor.

PORNO YASAK, AMA NELER NELER SERBEST...
Bu bağlamda, ilginç bir söz-eylem tutarsızlığıyla karşılaşıyoruz: Cinsel içerikli malzemelere karşı sansür kurulları çalışıyor; ama seks ticareti, kağıt üstünde olmasa da, gerçek yaşamda, büyük oranda serbest. Ünlüler, işadamları vb. istedikleri zaman seks işçisi buluyorlar; onlara, arzu nesnelerini sağlayan çeteler var. Ülkede, dedesi yaşında adamla, küçücük kız çocuğunun imam nikahı kıyması serbest. Amerika’da buna benzer tartışmalar var: Çeşitli eyaletlerde, şiddet içeren videoları, oyunları vb. yasaklıyorlar; ama silah taşımak serbest, “şüpheli görünüyor” diye adam/kadın vurmak da. Bu çelişki, tipik bir tutucu davranışı olarak değerlendirilebilir. Tutucu siyasetçiler, açık saçık malzemeleri yasaklayarak seçmene ne kadar dindar olduklarını kanıtlamaya çalışıyorlar; ama bir yandan da neler neler serbest... Bu söz-eylem tutarsızlığını, bir başka açıdan, büyük üstad Neyzen Tevfik (rakı içinde yatsın) şöyle açıklamış:

İnsanoğlu tuhaftır
Her bir lafı kaldırmaz
İb.. dersin kızar da
S..ersin aldırmaz...

PORNO BAĞIMLILIĞI
Psikolojik açıdan bakıldığında, porno bağımlılığı konusuna girilebilir. Günümüzde özellikle erkeklerde görülen porno bağımlılığı, evliliklerde çeşitli sorunlar yaratıyor ve boşanmalara bile neden oluyor. Porno bağımlısı, ihtiyacı olduğunda porno izleyen ortalama bir insandan farklıdır. Kapitalizm koşulları içerisinde, insanların porno izlemesi, doğal; ancak, bir insanın porno izleme davranışları, onun insan ilişkilerine zarar verecek boyuta gelmişse, orada porno bağımlılığından söz edebiliriz. Ne yazık ki, psikologlar, bu konuda, çok fazla çalışma yapmış değil. İnsanlara “porno izliyor musun?” türü sorular sorup doğru yanıtlar almak zor.

KAPİTALİZMİN CİNSELLİĞİ
Pornonun kapitalizme özgü olduğunu söyleyebiliriz. Porno, toplu üretimle ortaya çıkar; bir pazarı varsayar; ticaridir; kâra dayalıdır vb. Ücretsiz olan porno sitelerde bile, bu toplu üretim düşüncesi ve çoğunlukla, paralı olarak daha fazla içeriğe ulaşma seçeneği vardır. Sanat amaçlı cinsel içerik ise, ayrı bir yere konmalı. Bu tür içeriğin bir bölümü, Türkiye başta olmak üzere çeşitli ülkelerde, ‘muzır neşriyat’ adı altında yasaklanıyor. Bu türden yasaklanan kitaplar içinde, ticari olan, çok satmak için cinselliğe yer veren, bu nedenle, porno olarak sayılması gereken kitaplar var. Filmler de öyle. Sosyalist bir iktidar, sanatsal nedenlerle değil, çok satmak amacıyla cinselliğe yer veren kitap ve filmleri yasaklamalıdır; çünkü bu tür ürünler, çoğunlukla, kadın bedeni sömürüsüne dayanmaktadır. (Şu noktaya dikkat çekelim: Yukarıda, en çok porno yasaklayan ülkeler arasında Küba’yı saydık.) Fakat yakın tarihte ve günümüzde, sanatsal nedenlerle yer verilen cinsellik dolayısıyla yasaklanan çokça kitap ve film var. Bunlar serbest bırakılmalı. Yani “sanat için soyundum” deyip de gerçekte para kırmak için soyunanlar yasaklanmalı; gerçekten sanat için soyunanlar serbest bırakılmalı bana kalırsa. Buna bir örnek, kimi balerinlerin tümüyle çıplak olduğu ‘Bahar Ayini Balesi’dir (The Rite of Spring, Igor Stravinski, Pina Bausch). Bir sonraki bölüme geçmeden, tarihte yasaklanmış olan kitaplar ve filmler için birkaç örnek sıralayalım: Aldous Huxley’in müthiş kitabı ‘Cesur Yeni Dünya’ (Brave New World-1932), özgür cinselliğe yer verdiği için, aynı yıl İrlanda’da yasaklanmıştı. Balzac’ın bir kitabı, cinsel içerik nedeniyle, 1914’te Kanada’da ve 1953’te İrlanda’da yasaklanmıştı. 1930’larda ve 1940’larda, James Joyce’un ‘Ulysses’i (1922) cinsel içerik gerekçe gösterilerek ABD, İngiltere ve Kanada’da yasaklanmıştı. Bernardo Bertolucci’nin ‘Paris’te Son Tango’su (1972), aynı yıl Portekiz’de yasaklanmıştı. Örnekler arttırılabilir elbette.

DENETİMLİ CİNSEL İÇERİK
Porno, kapitalizmin ürünüdür. Seks işçiliğinin en eski meslek olduğu söylenir; ancak bu, tarihsel olarak doğru mu, kuşkulu. Meslek kavramı, ilkel toplumlarda, işbölümü kavramının ortaya çıkmasıyla geliyor. İlk insan için, cinsellikten daha önemli olan şey, karnını doyurmasıdır. Bu nedenle, ilk mesleğin avcılık olması büyük olasılık. Öte yandan, seks işçiliği en eski meslek olsa bile, kapitalizm, onu geliştirmiş ve yaygınlaştırmıştır. Yine de, bir dostun dikkat çektiği gibi, sosyalizmde, ticari cinsellik ve porno bitmeyebilir; çünkü toplumun kimi kesimleri buna yine de gereksinim duyacaklar. Dolayısıyla, cinsellik ticaretinin ortadan kaldırılması olanaksız; olanaklı olan ise, bunların denetimli bir biçimde var olmasına izin verilmesi.

CİNSELLİK EĞİTİMİ
Cinsellik, çeşitli yapıtlarda, yalnızca ticari amaçlarla ya da sanatsal nedenlerle yer almıyor; aynı zamanda, eğitim amacıyla yer alıyor. Cinselliği baskılayan, cinselliğin ne olduğunun öğrenilmesine izin vermeyen bir toplum, cinsel suçlar için koşulları kendi eliyle yaratmış oluyor. Daha 18’ine varmadan, kaza sonucu gebe kalan kızların oranı, çeşitli ülkelerde yüksek. ABD’de, 2010 sayılarıyla, 15-19 yaş arasındaki 1000 kızdan 34’ü anne oldu. Tayland’da, her yıl, 120 bin istenmeyen genç kız gebeliği yaşandığı ileri sürülüyor. Gençlerin iyi bir cinsellik eğitiminden geçmesi gerekiyor. Bunun için de, yine, cinsel içerik için denetimli serbestlik ilkesi uygulanmalı.

Birçok tutucu ülkede, cinsellik eğitimi vermek amacıyla hazırlanmış bol resimli kitaplar, sansürleniyor ya da toplatılıyor. Bu ülkelerdeki durumla ilgili olarak elimizde veri bulunmuyor.

SADEDE GELİRSEK
Eğitim ve sanat amaçlı cinsel içerik serbest bırakılmalı; çocukların bu içeriğe erişimi, yaşa göre düzenlenmelidir. Kadın bedeni sömürüsünün bir biçimi olarak ticari amaçlı cinsel içerik yasaklanmalıdır. İnsanlar kabul etmeseler de ve/ya da farkında olmasalar da, porno oyunculuğu ve porno tüketiciliği çok yaygın. İnsanlık onuruna aykırı olan cinsel içerik, eğitim ve sanat amaçlı bile olsa yasaklanmalıdır (örneğin, zorla cinsel ilişki, cinsel şiddet vb.). Cinselliğin bastırılmadığı, denetimli bir biçimde özgür bırakıldığı toplumlar, hem daha mutlu hem de daha sağlıklı olurlar.


ULAŞ BAŞAR GEZGİN/BirGün



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder