21 Ağustos 2012 Salı

YAZDAN SONBAHARA İLLE KAVGA - FİLİZ TANYA

Bir yaz daha bitiyor, kavurucu sıcaklar yavaş yavaş bizleri terk ediyor. Ama kavurucu sıcaklardan öte, 2012 yazı bize tatilde bile gündemimizden düşmeyen yoğunluklarla geçti.

Birkaç yıl önce malum çevrelerce estirilen Arap “baharı” tam yaza dönecekken dozu tutturamadı. Bir yangın yerine döndü “Bahar” meydanları.

Eskilerin tabiriyle her yangının bir fırsatçısı vardır, enkazı toplamak için bekler. Yangın büyük olsun emval bol olsun, çabuk bitsin diye sürekli körüklerler. Arap “Baharı” komşuya yangın olarak geldiğinde Devletimiz de bir nefes üflemeyi ihmal etmedi.

Sıcak bir yaz yaşanırken, biz de başladık tam tamlarımızı çalmaya; “sıcak olsun, daha da sıcak, haddini bildiririm, bak oraya gelirsem…”. Yurt içinde bir başarı gösteremedik bari komşuya karşı aslan kesilelim de şanımız yürüsün. Şöyle bir kükreyelim, alem sesimizi duysun irkilsin değil mi? Ne de olsa savaşçı bir milletin torunlarıyız, Osmanlı olsa şimdi durur muydu böyle sakin. Hemen Sultan Han gönderir Paşalarını Yeniçerilerini boyun eğdirirdi cümle aleme. Hani televizyon dizileri öyle anlatıyor ya. Vallahi ben onların yalancısıyım.

Arap “Baharı” için heyecanlananlar, her isyanın bir devrimi muştuladığını söyleyenler şimdi üzgün. Tunus’ta, Mısır’da isyanların sonunda emperyalistlerin uşağı olan yeni diktatörlüklerin kurulduğunu gördük. Son kalelerden biri olan komşu Suriye de şimdi aynı kumpasın içerisinde. Topraklarında tek bir Amerikan üssü yok. Dört bir yandan kuşatılmış durumda. Deniliyor ki “Suriye halkı özgürlük istiyor, demokrasi istiyor, bunun için isyan ediyor” Evet doğru, özgürlük ve demokrasi isteyen Irak’a da nasıl “özgürlük” getirildiğini gördük. Özgürlük aşkına Amerikan’ın her gösterdiğe hedefe saldıran Mısır halkının, Libya halkının nemenem bir “özgürlük” kazığının üstüne oturtulduğu da herkesçe artık malum. Amerika’dan “özgürlük” bekleyen karşılığını böyle alır.

Bu yaz özgürlük, özerklik isteyen isteyene. Geçen kıştan hatırlar mısınız, Başbakanımızın kızı tiyatroya gitmişti de, sakızını şakır şukur çiğneyip oyun seyrederken kendisine sahneden “pişt” diyen oyuncuya sinirlenip 30 kişilik “eşlikçisiyle” birlikte salonu terk etmişti. Ondan sonra Başbakan tiyatrolara parmak sallamıştı “ayağınızı denk alın” gibisinden.

Eh onun da zamanı geldi ve o parmak bu sezon ortasında bir yumruk olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarının (İBBŞT) başına indi. Bu ülkede herkes ayağını denk almalı. Bastığın toprakların hep kaygan bir zeminde olduğunu bilerek sağlam basacaksın.

İBBŞT sanatçıları hazırlıksız yakalandılar bu fırtınaya. Yeni bir düzenlemeyle yönetimleri Büyükşehir Belediyesinin Bürokratlarına geçti. Birden neye uğradıklarını şaşıran oyuncular bir yandan sokaklarda öte yanda sahnelerde eylemler başlattılar.

Hükümet cephesi ise suçlama bombardımanına başlamakta gecikmedi. Suçlamalar çok ağırdı, bir çok oyuncunun hiçbir oyunda görev almayıp dizilerde büyük paralarla çalıştıklarını, bankamatik memuru olduğunu, oyunların seçiminde taraflı davranıldığı, Tiyatro Sanatçılarının maaşlı memura dönüştükleri gibi uzun yıllardır kulislerde söylene gelen dedikodular bu kez hükümet katından dillendirildi.

Bir Tv Kanalında muhafazakar medyanın köşe yazarlarından birisi “Sen benim paramla oyun yapacaksın, üstelik sürekli harcayan hiçbir şekilde artıya geçmeyen bir kurum olarak yalnızca Kemalist ve Sol ideolojiye hizmet eden oyunlar yapacaksın. Yok kardeşim bu olmaz buna bir dur deme zamanı geldi, benim paramla yapıyorsan bu işi Necip Fazıl’ın yazdığı oyunları da oynayacaksın.” derken, kendilerinin de sanatın bu alanını boş bıraktıklarını, artık tiyatroya da önem vermeleri gerektiğini söyledi. Bunun ardı sıra “muhafazakar sanat” kavramı devletin üst katlarından ortaya atıldı.

İstanbul’da Şehir Tiyatrosu ve ülke çapında Devlet Tiyatrosu hedefe oturtuldu. Bu kurumlar için de özelleştirme boruları çalmaya başladı. Yıllardır tiyatroya yapılan saldırılara kayıtsız kalan bir çevre de artık hedefler arasındaydı.

Tüm bunları yazarken Tiyatro sanatına saldırılar gözümün önünden geçiyor; özel ve amatör tiyatro yapan arkadaşlarımızın oyunlarının yasaklanması. Tiyatrocularının yerlerde sürüklenerek göz altına alınmaları, faşist saldırılara maruz kalmaları, hapis cezalarına çarptırılmaları, oyunlarını oynayacak, provalarını yapacak salon bulamamaları, buz gibi soğuk odalarda, depolarda, salonlarda prova yapıp oyun günü ateşler içinde sahneye çıkan oyuncular…

Ne büyük mücadeleler, koşuşturmalar sonucu ortaya çıkıyor bir oyun. İşsizlik, parasızlık göze alınarak inadına tiyatro, inadına özgür sanat diyenler geliyor aklıma, hepsinin önünde eğiliyorum.

İstanbul’da Şehir Tiyatrosu sanatçıları hazırlıksız yakalandılar bu fırtınaya. Neyse ki saldırılara karşı yıllardır direnmiş tiyatrocular, sanatçılar koştular yardımlarına. Hep birlikte eylemler düzenlendi, günlerce, gecelerce sahneden inmediler, biz buradayız bir yere gitmiyoruz dediler. “Susmuyoruz” diye haykırdılar.

Türkiye Tiyatrolar Birliği’nin, Dikili Belediyesi ile birlikte düzenledikleri 6.Türkiye Tiyatro Buluşmasında etkinliğe katılan tiyatro toplulukları ve sanat örgütleri temsilcileri ‘tiyatro örgütlerinde çatı tartışması’ için bir araya geldiler. Yapılan toplantılarda tiyatro örgütlerini bir araya toplayacak “Tiyatrolar Platformu” kurulması önerisi öne çıktı. 5 Ağustos’ta İstanbul’da bir araya gelen 19 örgüt – tiyatro ve diğer sahne sanatları üzerindeki baskı, yaptırım ve yasaklamalara karşı ortak mücadele amacıyla “TİYATRO PLATFORMU”nu kurdu.

Şu ana kadar kağıt üzerinde her şey çok güzel yerli yerinde görünüyor. Asıl sınav önümüzde. Suriye’de sıcak günler geçiriyor, ölümüne bir savaş var. Her gün oluk oluk kan akıyor, bir sürü insan ölüyor. Ya emperyalistlere teslim olacaklar, oyuna gelecekler yada ben ölümüne direnecekler. Tiyatro alanındaki sanatçılarının savaşını da buna benzetiyorum biraz. Ya sonuna kadar direnecekler, biz bu pis oyunun içerisinde olamayacağız diyecekler ya da…

AKP’ye oy veren AKP tabanlı olmayan çoğunluk seçmen aslında AKP politikalarını beğenmiyor ve onaylamıyorlarmış. Ama ülkenin ekonomik istikrarını koruduğu için, her ay düzenli maaşlarını alabildikleri için oy veriyorlarmış. Yani ceplerindeki paranın eksileceğinden korkan grup bu sistemi besliyormuş.

Yeni sezon başladığında neler olacak bende herkes gibi çok merak ediyorum. Sezon sonunda bu muhteşem direnişi gösteren sanatçılar Sezonun başında da bu dik duruşlarını sergileyebilecekler mi? Dilim varmıyor ama acaba istikrar bozulmasın diye uzlaşan sanatçılar olacak mı? İsteriz ki oynadığımız oyunlar bize oynananlara karşı olsun, onların oyunlarını bozmaya yönelik olsun. Koskoca bir sanat alanı, tiyatro örgütlenmesi ve örgütlenerek destek veren seyircileriniz sizin arkanızda. Siz dik durdukça hep yanınızda olacağız. Yaşasın Özgür Sanat ve Sanatçılar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder