18 Ağustos 2012 Cumartesi

ONLAR!

Sahneden Bir Dev Aktör Geçti Sahnede devleşen bir büyücüydü Müşfik Kenter. Perdedeki pırıltılı çekiciliği ve oyun gücüyle içimizi doldururken, bize tanıttığı her karaktere beslediğimiz hayranlığın izleri silinmeyecek...

Oyuncu Olmayı Aklından Bile GeçirmiyorduTürk tiyatrosunun hem oyuncu hem de hoca olarak simge isimlerinden birisiydi Müşfik Kenter. Gençliğinde oyuncu olmayı hiç düşünmemiş, ağabeyinin tavsiyesi üzerine konservatuvara girmişti

Cumhuriyet'teki Son Söyleşisinden: O Heyecan Hiç BitmeyecekTürk tiyatrosunun usta ismi Müşfik Kenter, geçtiğimiz yıl 63. Sanat Yılı'nı kutlamıştı. Cumhuriyet gazetesine konuşan Kenter, "O heyecan hiç bitmeyecek" demişti. İşte geçtiğimiz yıl Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan Müşfik Kenter söyleşisi...

"İlk Öğrencim ve En Değerli Hocamdı" - Yıldız Kenter 80 yıllık kardeşine, 60 yıllık sahne arkadaşına veda ederken duygularını, "Müşfik'siz hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" sözleriyle anlattı.


                                                                                                                                                                                                                                                                                            *****                                                                                                                                                       

Sahneden Bir Dev Aktör Geçti 

Sahnede devleşen bir büyücüydü Müşfik Kenter. Perdedeki pırıltılı çekiciliği ve oyun gücüyle içimizi doldururken, bize tanıttığı her karaktere beslediğimiz hayranlığın izleri silinmeyecek...

Yıl 1993. İlk kez iki devin oyununu izliyorum: ‘Konken Partisi’. Yıldız Kenter ve Müşfik Kenter sahnede. Yüreğim çarpıyor, hissediyorum. Bilmediğim bir heyecan yüzünden çarpıyor, onu da kavrayabiliyorum. Hayatta var olmanın ne demek olduğunu işte o zaman öğreniyorum. 

Mavi gözlerden içimi delen bir bakış geçiyor. O gün büyücülüğün ne demek olduğunu anlıyorum.
Sonra konservatuvar, oyunculuk, işlerini takip etmek, Kenter Tiyatrosu’nun sahnesinde oyun çalışmalarındaki sohbetler derken öğreniyorum bu mavi gözlü ustanın büyücülüğünün hiç de tesadüfi olmadığını... 

Yaptığı işlerin olağanüstülüğü, yetiştirdiği sayısız oyuncu karşıma çıktıkça, o gün sahnede gördüğüm büyücünün iksirlerinin etkilerini tek tek fark ettikçe, hayatta var olmak diye düşündüğümün altını kaza kaza içimdeki karanlıktan ışıl ışıl aydınlığa ilerliyorum. Elbette o aydınlık onun gözleriyle iç içe geçiyor. 

Müşfik Kenter, konservatuvar sonrasında girdiği Devlet Tiyatrosu’ndan 1959 yılında ayrılıyor ve Muhsin Ertuğrul’la çalışıyor. Sonrasında Şükran Güngör, Kamuran Yüce’yle Küçük Sahne’deki oyunlar, Site Tiyatrosu’nun kurulması ve nihayetinde de ablasıyla ve Şükran Güngör’le birlikte, Yıldız Kenter’in biz öğrencilerine sık sık söylediği üzere “Tek tek koltuk da satarak” Kenter Tiyatrosu’nu kuruyorlar.

Belki de bu topraklardaki en önemli adımlardan biri böylelikle atılmış oluyor.

Birçok ülkede oynanan sayılamayacak kadar çok oyun ve hepimizin yakından bildiği Orhan Veli şiirlerinden Murathan Mungan’ın derlediği, Oğuz Aral’ın sahneye koyduğu ‘Bir Garip Orhan Veli’ oyununun her temsili büyücünün yapıtlarından biri olarak yılların içinde gezinmeye başlıyor. Sahnede devleşen bu büyücü, perdedeki pırıltılı çekiciliği ve oyun gücüyle içimizi doldururken bazen televizyon dizilerinde, reklamlarda bazen de her telimizi titreten seslendirmeleriyle, aldığı birçok ödülle başarıyla dolaşıyor aramızda. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda yetiştirdiği öğrencilerini, Haliç Üniversitesi’ndeki öğrencileri takip ediyor. Bakırköy Belediye Tiyatrosu ve Kenter Tiyatrosu’ndaki öğrencilerini unutmamak gerekiyor elbette. Böyle bir büyücü ustanın elini değdirdiği herkes yeşeriyor, büyüyor, gelişiyor. 

Onu izleyerek, onun iki cümlesini duyarak da çok şey öğrenir öğrenmek isteyen. Müşfik Kenter böyle bir devdir. Dev olduğunu söylemeyen, bırakın sahneyi, perdeyi, ekrandan bile bize öğretmeyi bilen. 

Elbette dört çocuğu, bazen tatlıyı bazen huysuzu oynamaktan hoşlandığı, sonrasında hemencecik gülümseyiverdiği sohbetleri, eşi Kadriye Kenter’le özenilecek sevgililikleri, öğretmenliğiyle de gözlerimin önünde Müşfik Kenter.

Bir de en çok ilk gördüğümde unutmadığım o delip geçen gözleriyle, sahnedeki başka başka insanları üzerine giymesiyle, onun bize tanıttığı her karaktere beslediğimiz hayranlığın izleriyle yani herkeste bulunamayacak yeteneğiyle. 

Bu dünyadan Müşfik Kenter geçerse elbette böyle geçecekti: Her an tekrar içimizde gezinebilen önemli eserleri yaratan bir büyücü geçişiyle. 


                                                                                                                                                                                                                                                                                            *****                                                                                                                                                       

Oyuncu Olmayı Aklından Bile Geçirmiyordu

Türk tiyatrosunun hem oyuncu hem de hoca olarak simge isimlerinden birisiydi Müşfik Kenter. Gençliğinde oyuncu olmayı hiç düşünmemiş, ağabeyinin tavsiyesi üzerine konservatuvara girmişti

Diplomat Ahmet Naci Kenter ve İngiliz Olga Cynthia’nın oğlu olarak 9 Eylül 1932’de İstanbul’da doğan Türk tiyatrosunun simge ismi Müşfik Kenter’in çocukluğu Ankara’da geçmişti. Kenter, o zamanlar oyuncu olmayı aklından bile geçirmiyordu. “Benim oyunculuk yapmak diye bir düşüncem hiçbir zaman olmadı. Yıldız’ın vardı mesela. Lisede iyi bir öğrenci değildim. Kopya çekerdik hep. Konservatuvara ‘Gir’ dediler, ben de gittim, girdim. Ama girince de gerçekten çok çalıştım. Sabah 4’te kalkardım. Yedi buçuğa kadar parçalarımı çalışırdım.” 

Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü yüksek dereceyle bitiren Kenter, 1955 yılında Devlet Tiyatrosu sanatçısı olur. Ancak Devlet Tiyatrosu macerası fazla uzun sürmez. 1959 yılında Devlet Tiyatrosu’ndan ayrılıp kardeşi Yıldız Kenter’le birlikte İstanbul’da Muhsin Ertuğrul’un ekibine katılır. Burada yollarının kesiştiği Şükran Güngör ve Kamuran Yüce’yle uzun yıllar Küçük Sahne’de sahneye çıkar. 1961’de Site Tiyatrosu adıyla kurdukları tiyatro, 1962’de Kent Oyuncuları adını alır. Kenter kardeşler ve Şükran Güngör, 1968’de İstanbul’da Kenter Tiyatrosu’nun binasının inşaatını tamamlamak için büyük bir turneyle Anadolu’yu gezer ve tiyatronun koltuklarını tek tek satmak için kampanya düzenlemek zorunda kalır. 

Uzun kariyerini Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan emekli olduktan sonra Haliç Üniversitesi’nde sürdüren Kenter, yıllarca Bakırköy Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun genel sanat yönetmeni olarak görev yapar. Tiyatronun yanı sıra aralarında Sevmek Zamanı’nın da olduğu birçok filmde rol alır, 1966 Antalya Film Festivali’nde ‘Bozuk Düzen’ filmiyle en iyi yardımcı erkek oyuncu seçilir. Aynı zamanda Türkiye’nin en büyük seslendirme sanatçılarından olan Kenter, birçok TV filminde, belgesel ve reklamda seslendirme yapmıştı. 

İngiliz Kültür Heyeti ve Rockefeller’den aldığı burslarlaAmerika ve İngiltere’de tiyatro araştırmaları da yapan Müşfik Kenter’in rol aldığı ‘Bir Garip Orhan Veli’ isimli tiyatro oyunu 25 seneden fazla sahnelenir. Oyun aynı oyuncuyla Türkiye’de en uzun süre sergilenen eserlerden biri olma özelliğini taşıyor. 

HEPİMİZİN HOCASIYDI 

Meltem Cumbul: Türk tiyatrosunda oyunculuk tarzı açısından devrim yaratmış, bize de sahne üstünde insan olmayı öğretmiş sevgi ve saygıyla anacağım başta çok değerli bir sanatçıyı sonra da hocamı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Onun sadece varlığını hissetmek bile her zaman beni mutlu etmiştir. Başımız sağolsun. 

Orhan Alkaya: Hayatımda sahne üzerinde gördüğüm en muazzam iki aktörden biriydi. Onun yüzünden 30 sene oyunculuk yapmadım, onun kadar iyi olamayacağımı fark ettiğim için. Müthiş bir insandı da. Hayatının hiçbir anını kurgulanmış bir rolmüş gibi oynamadı. Kendisi gibi davrandı. Sahne üzerinde onunki gibi bir aurayı çok nadir gördüm dünyada. 100 yılda bir dünyaya gelecek türden bir oyuncuydu. Hem çok sempatikti. Hayatına iyi ki Kadriye girdi. Ben en çok ona, sonra da çocuklarına, Yıldız hanıma, onu seyretmeyi başarmış mutlu insanlara başsağlığı diliyorum. 

Berkun Oya: Bir gün canım epey sıkkın gelmiştim okula, yukarı sahneye çıktım, ders saatine daha var, hoca oturuyor sandalyesinde, başka kimse yok, başımla selam verdim, konuşmadan geçip arkaya oturdum. Tuhaf bir şey oldu. Nefes aldı hoca. Derin bir nefes. Tesadüfen. Sıradan bir insan sesi, insandan çıkan en olağan ses. Odanın içinde büyüdü ses ve ben ağlamaya başladım. Sessiz sessiz. Hoca duymadı. Bir süre sonra arkadaşlar geldi, ders başladı, ben sahnedeydim, yapılabilecek bütün hataları arka arkaya yaparak herhalde Shakespeare’den bir tirad oynuyordum, belki de başka bir şey, hatırlamıyorum. Bir noktada duygulanmam, ağlamam, gözyaşlarına boğulmam gerekiyor, mümkün değil, yapamıyorum, yaptığım kadarı da bir şeye benzemiyor. Yapması zor olduğu için değil, yaptığım sahte olduğu için. Herşeyi denedim, bütün ailemi öldürdüm kafamda, tek tek, tüm sevdiklerimi öldürdüm, trafik kazaları, cenazeler, yetmedi, bombalar patlattım cenazelerde, yok, olmuyor. Ağlayamıyorum hocam dedim, olmuyor, izin verin haftaya deneyeyim tekrar, yapamıyorum. Odada rahatsız edici bir sessizlik, herkes beni izliyor, bütün arkadaşlar, utanç verici bir durum. Sonunda, Müşfik hoca, bir süre gözlerini ayırmadan baktı bana ve derin bir nefes aldı. Aynı dersten önce, sadece ikimiz varken tesadüfen aldığı o nefes gibi. Birden anladım, hoca duymuştu ağladığımı, gülümsedi ve benim gözümden yaşlar akmaya başladı. İyi bir oyuncu ağlamak için sevdiklerini öldürmez kafasında. İyi bir oyuncu, insanları ve hayatı, dinler ve duyar... Hepsi bu. Aynı iyi bir insan gibi... Şimdi ben ölüm haberini alıp zamanın durduğunu hisseden yüzlerce çırağından biri olarak yazıyorum bunları hocam, senin için ağlarken, kulaklarımda sesin, yüreğimde koca bir taşla. 

Can Dündar: Büyük usta Müşfik Kenter’i kaybettik. Başımız sağolsun. “Memleketim “

 Sermiyan Midyat: Hepimizin başı sağ olsun. Müşfik Kenter’i kaybettik

Tuna Kiremitçi: Müşfik Kenter gibi biri için “öldü” yerine “yaşadı” demek gerek

 Ahmet Ümit: Dün Metin Erksan’ın “Sevmek Zamanı”nı izledim. Boyacı Halil’i oynuyordu Müşfik Kenter. Öyle yakışıklı, öyle genç. Nur içinde yat büyük aktör.

Gülse Birsel: Tiyatronun duayeni Müşfik Kenter’i kaybettik. Tiyatronun başı sağolsun.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Değerli kültür ve tiyatro adamı, büyük usta Müşfik Kenter'in vefatından dolayı üzüntümüz derindir. Müşfik Kenter gibi sanatçıların ölümü, sadece aileleri ve yakınları için değil, ülkemiz ve ulusumuz için de bir kayıptır. Çünkü onlar halk için ve kültürümüz için gerçek birer değerdirler. Yerini doldurmak kolay olmasa da, Müşfik Kenter'in hafızalarımızdaki yeri uzun zaman silinmeyecek ve bu ülkenin insanları onu unutmayacaktır. Türk tiyatrosu, büyük sanatçının ölümüne üzülmekten çok; Müşfik Kenter gibi bir sanatçı yetiştirmiş olmakla gurur duymaktır. Öyle olduğuna da şüphemiz yoktur. Ustamıza Allah'tan rahmet, ailesi ve tüm tiyatro camiamıza başsağlığı diliyorum

Haldun Dormen: Çok büyük bir kayıp. Çok sevdiğim çok saydığım bir insandı. Yıllarca birlikte aynı çatı altında çalıştık. En ufak bir şeyimiz, tatsızlığımız olmadı. Bir filmde beraber çalıştık, başka bir oyunda çalıştık. Türk tiyatrosunun en büyük aktörlerinden biriydi. Eşine çok teşekkür etmek istiyorum, arkasında kale gibi durdu. Allah rahmet eylesin, hepimize de sabırlar versin.

Rutkay Aziz: Çok değer verdiğim, saydığım, sevdiğim bir meslektaşım, bir büyüğümdü. Kızımın da hocasıydı. Biz o iki kardeşle onları sahnede seyrederek onların tiyatro sevgisini, sevdasını, tutkusunu kazandık. Kolay kolay yeri doldurulamayacak. Büyük bir aktör büyük bir insandı. Büyük üzüntü ve acı içindeyim. Hepimizin başı sağ olsun.

Müjdat Gezen: Bütün tiyatro severlerin, öğrencilerinin, onu seven herkesin başı sağ olsun. Müşfik Abi’yi çok severdim. Sabah Yıldız Hoca’yla konuştum. Telefonda ağlayınca çok kötü oldum. Doğrusunu söylemek gerekirse bugün-yarın bekleniyordu. Yalnız iyi bir aktörü değil, iyi bir insanı da kaybettik. İkisini bir arada bulmak çok kolay olmuyor. Gerçekten çok üzüntülüyüm.

Ali Poyrazoğlu: Çok üzüntülüyüm. Çok sevdiğim bir insandı. Dostum, arkadaşım, hocam ve ustamdı. Bir oyunda birlikte çalışmıştık; ‘Oğlum Çiçek Açtı’yı sahneye koymuştuk. Karşılıklı hiç oynamadık ama yıllarca aynı tiyatro sahnesinde çalıştık. Onların tiyatrosunu kiralamıştım. Her gün gördüğüm, sevdiğim, çok saygı duyduğum çok iyi kalpli, çok dost; gençlerden, yeni zihinlerden, yeni bakışlardan, aydınlıktan yana olan; insanın, dünyanın geleceği için derin kaygılar taşıyan ve hep o üzüntüyü içine gömüp gizlemeye çalışan çok hassas çok duygulu bir zihindi. Türk tiyatrosu ve insanlık için çok, çok büyük bir kayıp. İnşallah öğrencileri, bizler, bizden sonrakiler ondan bir şeyler öğrenmiş olanlar onun ruhunun kırıntılarını seyircilere, seyirciler vasıtasıyla da insanlığa geçirmeye devam ederler.

Halil Ergün: Biraz önce haber aldım, içim yandı. Türkiye, destansı bir aktörü kaybetti. Onlarca yıla imza atmış bir aktördü. Benim özel olarak hayran olduğum, tiyatro adamı, aktör ve hocaydı. Kendisini hayranlıkla izledim. Film setinde buluştum, onu hayranlıkla izledim. Çok akıllı bir insandı. İlk dublajım sırasında çalıştığım filme geldi. Dilim tutuldu, ellerim titremeye başladı. Konuşamadım. Bu durumu anlayınca geldi bana sarıldı. Beni bu kadar etkileyen bir aktördü. Başımız sağ olsun, bütün rahmetler üstüne olsun.

Lemi Bilgin: Hem sanat dünyasının hem Türkiye’nin başı sağ olsun. Müşfik Abi bizim için farklı bir yerde duran biriydi. Müşfik Hoca, Müşfik Ağabey… Hem hocamız, hem çok değerli bir sanat. Her zaman ders aldığımız bir oyuncuydu. Ama en önemli özelliği -hepimize her zaman söylediği gibi- ‘Önce iyi bir insan olacaksınız, sonra mesleğinizde başarılı olursunuz’ derdi. Olağanüstü yeteneğinin yanında o gerçekten nadir bulunan iyi bir insanlardan biriydi. Hayatımız boyunca ondan çok büyük dersler aldık. Ne mutlu ki onunla aynı dönemde aynı mesleği paylaşabilme onuruna sahip olduk.

Hülya Koçyiğit: Hepimizin başı sağ olsun. Türk tiyatrosu deyince Kenter soyadı hemen yanında yer alır. Türk tiyatrosuna gerçekten çok uzun yıllar emek vermiş büyük dev bir sanatçıydı. Ona olan hayranlığımızdan belki bu mesleği seçtik. Yıldız Hanım’a Allah sabır versin, çok saygıdeğer eşi Kadriye Hanım’a da Allah güç-kuvvet versin diyorum. Çok büyük bir değeri yitirdik. Benim kazanımım, Müşfik Bey’le karşılıklı oynamam. Haberi aldığımda bütün vücudum acıyla sarsıldı. Ailesini düşünemiyorum, Allah sabır versin.

Güven Kıraç: Süsten ve şatafattan hiç hoşlanmazdı, onun için süslü, afilli cümleler kurmayacağım. Canım hocam, her şey için çok teşekkür ederim. Sizi tanımış olma onurunu hayatımın sonuna kadar taşıyacağım! Her zaman hatıranız önünde saygıyla eğileceğimi biliniz. 

Minnet ve şükran sizi her düşündüğümde içimi kaplayacak iki duygu olacak. Çok teşekkür ederim hocam! 

Işıl Kasapoğlu: ‘Hocaların hocası’nı kaybettik diye düşünüyorum. Türk tiyatrosunda çok önemli bir isimdi. Varlığı bütün diğer aktörleri ister istemez etkiliyordu. Ulaşılması gereken, ulaşılacak bir ustaydı o. Orada, durduğu yerde duruyor olması bile çok önemliydi. Ama gene de ulaşılması gereken bir aktör olarak yaşamaya devam edecek bütün Türk tiyatrocuları için... 

Nedim Saban: Müşfik Hoca, dünyanın yetiştirdiği en önemli oyunculardan biriydi. Ne yazık ki Türkiye onu hak ettiği gibi değerlendirmedi, çok acı çekti. 

Dünya böyle büyük oyuncuları pamuk ipliğine sarmıştır, biz ise ne yazık ki değerini bilemedik. 

Hoca ile Tiyatrokare’de ‘Salaklar Sofrası’nda beraber çalışmıştık. Tiyatromuza konuk olmuş, bizi kırmadan altı hafta boyunca eğitmiş, ilk oyuna yetiştirmişti. “Sahnede önce insan olun, oynamayın” derdi! Şimdi Türkiye ’de oyun oynamayı sahtekarlık sözüyle eş değer tutuyorlar, oysa oyunculuk ilk önce insan olma sanatıdır. Müşfik Hoca’dan sahnede ve hayatta sadeliği öğrendik. Umarım bu zor günlerde sadeliğimizi kaybetmeyiz. 

Cem Davran: Benim Türkiye’de gördüğüm en iyi aktördü. Dünya çapında bir aktördü. Çok önemli bir hoca, bir ustaydı. Yalnız benim hatırlayabildiğim yedi-sekiz nesil, belki daha fazlası, onu izleyerek, taklit ederek oyuncu olmaya çalıştı. İnsan olarak da çok önemli, yere sağlam basan, yaşamla ilişkisi son derece önemli bir oyuncuydu. Çok büyük bir kayıp tiyatromuz için. Bundan sonra onun nefes aldığı yerde nefes almayan gençler için çok büyük kayıp. 

Ahmet Mümtaz Taylan: Müşfik Kenter aktör, hoca, insan olarak Allah’ın bir lütfuydu. Her zaman sevgi ve saygıyla hatırlayacağız. 

Murat Daltaban: Müşfik Kenter Türk tiyatrosunun masal kahramanıydı. Çok büyük bir aktördü. Çok üzgünüm. 

Ayşenil Şamlıoğlu: Bu ülke en büyük oyuncusunu kaybetti... O hem hoca, hem yönetmen, hem genel sanat yönetmeni, hem kocaman yürekli bir insandı. Ankara da turneye geldiğinde rahmetli Soner Ağın’ın evinde kalırdı, ben de komşularıydım.Murathan Mungan sırf onun oynamasını hayal ederek ‘Bir Garip Orhan Veli’yi yazmıştı. “Genç bir yazar arkadaşım sizin için bir oyun yazmış, tanıştırmama izin verir misiniz?” dedim. “Elbette” dedi ve ikisinin buluşması uzun yıllar süren mükemmel bir oyunun ortaya çıkmasının nedeni oldu... 

Yeri doldurulamayacak bir sanatçıyı kaybettik. Ben ve benim gibiler onunla sahnede, konservatuarda, özel sohbetlerinde birlikte olmak, heyecandan içimiz katılarak sahnede izlemek şansına sahip olduk. Ne yazık ki bizden sonrakiler sadece bizlerden dinleyebilecekler. Üzüntüm çok büyük... Ailesine, Kenter Tiyatrosu’na, Bakırköy Belediye Tiyatrosu’na, tiyatro dünyamıza ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.


                                                                                                                                                                                                                                                                                            *****                                                                                                                                                       

Cumhuriyet'teki Son Söyleşisinden: O Heyecan Hiç Bitmeyecek

Türk tiyatrosunun usta ismi Müşfik Kenter, geçtiğimiz yıl 63. Sanat Yılı'nı kutlamıştı. Cumhuriyet gazetesine konuşan Kenter, "O heyecan hiç bitmeyecek" demişti. İşte geçtiğimiz yıl Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan Müşfik Kenter söyleşisi...

63 yıllık sanat geçmişine neler sığdırmadı ki Kenter; 28 sinema filmi, reklam filmleri, seslendirmeler, yüzlerce oyun, yüzlerce öğrenci ve tiyatro anıları...“Ne mutlu bana ki bu günlere gelmişim. 63 yıl uzun bir süre, bir insan ömrü neredeyse, ama daha dün gibi...” diyor Kenter.

O 63 yıldır sahnede olmanın heyecanını yaşıyor. Hem de ilk günkü gibi... Hocaların hocası, ustaların ustası diye anılıyor tiyatro dünyasında, sesiyle kulaklarımıza yer eden, Müşfik Kenter 63. sanat yılını kutluyor. 63 yıllık sanat geçmişine neler sığdırmadı ki Kenter; 28 sinema filmi, reklam filmleri, seslendirmeler, yüzlerce oyun, yüzlerce öğrenci ve tiyatro anıları... “Ne mutlu bana ki bu günlere gelmişim. 63 yıl uzun bir süre, bir insan ömrü neredeyse, ama daha dün gibi...” diyor Kenter.

63. yılında yeniden sahnede Müşfik Kenter... 50. yılını kutlayan Kent Oyuncuları için, uzun süredir sahnelediği ‘Bir Garip Orhan Veli’yi,‘Müşfik Kenter’i Dinliyorum’ adıyla yenileyerek sahneliyor. Orhan Veli’nin şiirlerinden yola çıkarak Murathan Mungan tarafından oyunlaştırılan oyun 30. yılında da, bugün izleyiciyle buluşuyor. Müşfik Kenter’in tek kişilik oyunlarının en bilineni, en uzun sahneleneni, belki de en klasiği olan oyun sezon sonuna kadar Kenter Tiyatrosu’nda sahnelenecek.

1947 yılında Ankara Çocuk Tiyatrosunda komşusu Agah Hunsayesinde ilk kez “kütük” rolüyle bir çocuk oyununda sahneye çıkmış Kenter. Sahneye çıktığında ilk günkü gibi heyecanlandığını söylüyor, “O heyecan hiçbir zaman bitmez, bitmeyecek de” diyor.

Kenter’in 63. sanat yılı ekim ayında Genel Sanat Yönetmenliği’ni yaptığı Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda öğrencileri ve dostlarının da katıldığı bir geceyle kutlandı. Yunus Emre Sahnesi’nin Müşfik Kenter Sahnesi olarak değiştirildiği gece için Kenter, “Çok duygulandım, benim için bunca yıl sonra ilk kez böyle bir kutlama yapıldı. Benim ruhuma uygun son derece naif ve sade bir törendi. Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda bir sahneye adımın verilmesi büyük bir sürpriz ve onur. Ateş Ünal Erzen sanat adına yapılan tüm çalışmalara, işlere sınırsız destek veriyor ve her zaman yanımızda. Kendisine bana bu gururu yaşattığı için teşekkür ediyorum” diyor.

"Nasıl Calışmam Gerektiğini Ablamdan Öğrendim"

Kenter, “Nasıl çalışılması gerektiğini ablamdan öğrendim” dediği Yıldız Kenter için, “Kardeşim, ablam, çok iyi bir sanatçı, yönetmen; onunla sahnede olmaktan her zaman onur duydum. İki oyuncu olarak birbirimizi iyi anlamamız, karşılıklı alışverişimizin çok iyi olması birbirimizle oynamaktan zevk almamızı sağlıyor, bu duygular seyirciye de yansıyor” diyor.

"Konservatuvarlara İlgi Artıyor"

Mimar Sinan Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra 11 yıldır Haliç Üniversitesi Tiyatro Bölümü Başkanlığı ve hocalığını sürdüren Kenter,“Hepsiyle ayrı ayrı gurur duyduğum yüzlerce öğrencim var” diyor. Öğrencileri bilir ‘Sahnede önce insan olun’ diyen Kenter’i en iyi.“İnsan olmayı bilmeden, insanı incelemeden sahnede hiçbir şey yapılamaz. Sahne dışında da iyi insan olmak önemli ve üstün bir meziyet. Öğrencilerime yıllardır bu öğretiyi aşılamaya çalıştım ve çalışıyorum. İyi oyuncu olmalarını istiyorum. İşlerini iyi yaptıklarını gördüğüm zaman son derece duygulanıyorum, ağladığım da oluyor. İnsanın emeklerinin karşılığını görmesi, doğru iş yapmışız diye düşünmesi, böyle hisler yaratması… Bundan güzel ne olabilir ki.” Gençlerin tiyatroya olan ilgisinin arttığını da söylüyor Kenter, “Konservatuvarların tiyatro bölümlerine her yıl daha da artarak başvuru yapılıyor. Tiyatroyla uğraşan biri olarak bundan büyük haz duyuyorum. Arkamızdan gelenlerin çok olması beni mutlu ediyor.”


                                                                                                                                                                                                                                                                                            *****                                                                                                                                                       

"İlk Öğrencim ve En Değerli Hocamdı" 

Yıldız Kenter 80 yıllık kardeşine, 60 yıllık sahne arkadaşına veda ederken duygularını, "Müşfik'siz hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" sözleriyle anlattı.

Milliyet Gazetesi'nden Miraç Zeynep Özkartal'a konuşan Türkiye tiyatrosunun en önemli isimlerinden Yıldız Kenter, kardeşi Müşfik Kenter'in ardından duygularını, Müşfik benim ilk öğrencim ve en değerli hocamdı" sözleriyle özetledi. 

Miraç Zeynep Özkartal'ın sorularına Yıldız Kenter şöyle cevap verdi:

- Şimdi, bugün bunu sormak zor ama... Müşfik Bey’den sonrası nasıl sizin için? 
Müşfik’siz hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hiçbir şey... Onun bir nefesi, sesi, görünüşü, bir sahneye çıkışı... Her şeye bedeldi. 

- Vedalaşma fırsatınız oldu mu? 
Doktoru bir ara dedi ki “Artık uyutacağız, birbirinize söylemek istediğiniz bir şey var mı? Vedalaşmak ister misiniz?” Bu kadar. Vedalaştık... 

- Birbirinize benzeyen iki kardeş miydiniz, farklı mı? 
Çok benzemezdik aslında. O farklılıklar aşkla bütünleşti. Özellikle sahnede bu farklılık çok işimize yaradı. Çok yaratıcı özellikleri olan bir insandı Müşfik ve bunu çok doğal olarak yapardı. Benim en önemli hocalarımdan biri olmuştur. Bütün öğrencilerim hocalarım olmuştur aslında; ama Müşfik benim ilk öğrencim ve en değerli hocamdı. Ondaki doğallık, kendiliğinden oluşan tepkiler beni hep şaşkınlığa uğrattı. Müşfik’ten çok yararlandım. 

- Çalışırken çatışır mıydınız? 
Tabii takışırdık ama hep aşk vardı. Ben bir oyun yazdım, adı “Hep Aşk Vardı”ydı. Ne olursa olsun... Annemle babamdan kaynaklanan o güç hepimize bulaşmıştı. O aşk hepimizde her zaman mevcut oldu. Kavgalar, gürültüler, dövüşler onu hiç yok etmedi. Allaha şükrediyorum. 

- Müşfik Bey sizin peşinizden mi tiyatroya girdi, siz mi önayak oldunuz? 
Bu yetenek sanıyorum bana da, Müşfik’e de annemin babasından geçmiş. Oyuncuymuş o, Shakespeare oynarmış. Ben konservatuara girdim ama kavga dövüş. Bana en büyük abim Nedim de, annem de karşı çıktı. Abimden çok dayak yedim. Babam beni gizlice kaydetti konservatuvara. Müşfik’in girişi ise şöyle oldu. Mahmut Abim Müşfik’i çok severdi. Müşfik’in sapsarı saçları, masmavi gözleri vardı. Mahmut “Sarı bok” derdi ona. Bir gün “Lan sarı bok” dedi, “Senin adam olacağın yok, bari artist ol”. O da dinledi abimi. Hem adam oldu hem çok büyük bir sanatçı. 

- Aranızda rekabet oldu mu hiç? 
Hayır, hep destek oldurduk birbirimize. En küçüğümüzdü Müşfik. Annem bana “O senin bebeğin” derdi. Kıskanmayayım diye herhalde. Ki az yaş farkı var aramızda, dört yaş. Müşfik’in en çok sevildiği yaşlar, benim de en çok kıskanacağım yaşlardı. Hakikaten Müşfik hayat boyu bebeğim oldu benim. Ben de onun arkadaşı oldum, candaşı oldum, onu seven yoldaşı oldum her zaman. Hep beraber geçti hayatımız. Şanslıydık, mutluyduk, birbirimizden çok güç aldık. 

- Şöyle bir sözünü okudum bir söyleşisinde: “Oyunculuk hep komiğime gider. Yıldız okulda oynarken de gülerdim”. 
Tabii, Mahmut Abi’mle ikisi gelir seyreder gülerlerdi. 

- Neden? 
Ne bileyim ben? Ciddiye almıyorlardı. 

- Kızmıyor muydunuz? 
Kızmaz olur muyum? Ben oynuyorum, onlar kah kah kih kih... Alay etmek değildi herhalde, ama beni sahnede görmek tuhaflarına gidiyordu. Sonra o tuhaflığa Müşfik de girdi. Nerede gülünmesi gerektiğini her zaman çok iyi bildi. Çok iyi bir komedi yorumcusuydu. 

- Ankara’da Devlet Tiyatrosu’nda oynarken küt diye bırakıp İstanbul’a geldiniz... 
Muhsin Bey’i (Ertuğrul) tiyatrodan o kadar tatsız bir şekilde uzaklaştırdılar ki, bu bizi çok rahatsız etti. Cart dedik istifa ettik. Ne istifa ediyorsun; paran yok, pulun yok, işin yok. Kaldık açıkta. Serseri gibi uzun zaman boşta dolaştık. Sonra kendi tiyatromuzu kurduk. 

- Hanginizin cesaretiydi bu? 
Benim! Hatta bir gün bana kızdı Müşfik. O zaman Mehlika (Kenter) vardı hayatında, “Abdesthanelerin önünde tiyatro açacakmış. Nah açarsın” dedi, Mehlika’nın koluna girip gitti. İki tane umumi tuvalet vardı o günlerde tiyatronun yanında, onu söylüyor. Geçenlerde bir röportajında bir baktım “Tiyatro binası yaptık” diyor gururla. Bak Müşfik’e! İstanbul’a geldik; evimiz de yoktu, paramız da. Metin And’ın annesiyle babası tatile gitmişlerdi, bize o evi açtılar. Tek kişilik yatakta ben yatıyordum. Müşfik de yerde yatıyordu. İlk oyunumuz “Salıncakta iki Kişi”yi orada çıkardık. 

- Kenter Tiyatrosu’nu ayakta tutmakla ilgili sıkıntılarınız olduğunu biliyorum. Son durum ne? 
Binayla sıkıntımız daima oluyor. Bir tiyatro binasını tutmak, bakmak, yaşatmak, dekor-kostümü, oyuncusu, kaprisler... Kolay iş değil. Hele özel tiyatroda olduğunuz zaman... Onun için oyuncuların çoğu rahatı, kolayı tercih ediyorlar. Bizim tiyatromuzdan yetişen pek çok oyuncu, oturma pahasına Devlet Tiyatrosu’na geçti. Bakıyorum, iki-üç sene bir şey yaptıkları yok. Ama maaş alıyorlar. Bu sistemi değiştirmeleri lazım. Çalışan para alır. Çalışmayıp da oturan para almamalı. 

- Müşfik Kenter çok tanıdığımız ama az bildiğimiz biriydi. Nasıl anlatırsınız bize? 
Utangaç bir insandı. Az konuşurdu. Röportaj filan yapıldığı zaman ben bir soruya cevap verirdim, Müşfik de döner “Ben de ablam gibi düşünüyorum” derdi. Ama sahneye çıktığı zaman ondan daha güzel, daha etkili konuşan çok az oyuncu tanıdım. Sahnede rahattı. Evinde gibiydi demiyorum, sahnede gibiydi. Ama çok rahattı. Müthiş bir içgüdüsel gücü vardı sahnede. Ondan çok şey öğrendim. “Dur bakayım şimdi Müşfik ne diyecek burada?” derdim, “Nasıl bir tonlama yapacak?”. Hemen ondan çalar, onun üstüne inşa ederdim rolü. Çok doğal bir yeteneği vardı. Daha çok duygularından, dürtülerinden kaynaklanan... Kafasını daha sonra kullanırdı. 

- Hayatta da duygularını kolay gösteren biri miydi? 
Çok kolay göstermezdi. onun için sahneyi seçti herhalde. Sadece abim “Sen adam olamazsın” dediği için değil. 

- Nasıl bir babaydı? 
Müthiş. Oğulu Mahmut çocukluğundan beri hastaydı. Onu doğduğu günden itibaren köpek gibi ağzında taşıdı. Nereye gittiyse... Hiç yalnız bırakmadı. Onu birkaç ay önce kaybettik. Mahmut’u kaybettikten sonra toparlanamadı. Üç kızı var, üçü de ayrı kadından. Çapkın adamdı. Çok yakışıklıydı. Kadınlar rahat bırakmadı onu, onun da kadınlara zaafı vardı. Sevgiye de ihtiyacı vardı herhalde. Çok kadın tarafından çok sevilmeye!.. 

Bir süre yaşadığı içki sorununun nedeni oğlunun hastalığı mıydı? 
Hayır, aileden gelen bir içki zaafımız vardır. Müşfik de kendini zaman zaman iyi kontrol edemedi. Ama 30 yıldır içki içmiyordu, 25 yıldır da sigara... 

- Her ikinizin çocukları da tiyatroyu seçmediler. Sizlerin ismi mi ürküttü onları? 
Bilmiyorum. Hayır, istemediler. 

- Üzülüyor muydunuz bu duruma? 
Hayır. Çok sevmek lazım. Özellikle Türkiye’de çok şeye katlanmak lazım. Çok sıkıntı çektik, çok...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder