21 Ağustos 2012 Salı

KO-NU-ŞAN-LAR


KİMLER VAR?

Aydınlar Barış İçin SınırdaAntakya’nın Yeşilpınar beldesi 25-26 Ağustos tarihlerinde savaşa karşı bir araya gelecek birçok aydın, yazar, sanatçı, gazeteciyi ağırlayacak. Belde’de her yıl düzenlenen Defne Kültür ve Sanat Festivali, Arap dünyasında yaşananlar ve Suriye’de gelişmeler nedeniyle bu yıl “Barışa Çığlık” adıyla bir foruma dönüştürüldü... 

Birbirini Tamamlayan İki Muhalif Sözcük: Teq û ReqKürtçe rock grubu Teq û Req, ‘Keftûleft’ albümüyle müzikseverlerin karşısında. Türkçe’si didinme ve çabalama anlamına gelen ‘Keftûleft’ albümü Kom Müzik imzası taşıyor...


 Aydınlar Barış İçin Sınırda 

Antakya’nın Yeşilpınar beldesi 25-26 Ağustos tarihlerinde savaşa karşı bir araya gelecek birçok aydın, yazar, sanatçı, gazeteciyi ağırlayacak. Belde’de her yıl düzenlenen Defne Kültür ve Sanat Festivali, Arap dünyasında yaşananlar ve Suriye’de gelişmeler nedeniyle bu yıl “Barışa Çığlık” adıyla bir foruma dönüştürüldü... 

Yıl 2009, aylardan Ocak… Beyrut’ta bir konferans için yola çıkmıştık, konferans oldukça anlamlıydı: ‘Direniş, Anti-emperyalizm, Halkların Dayanışması ve Alternatifler için Beyrut Uluslararası Forumu.’ Filistin’den, Hindistan’dan, Venezuela’dan, Küba’dan, İran’dan, Irak’tan pek çok grup olacaktı…

Antakya’dan, Suriye üzeri gidilecekti… Antakya’dan araçla yola koyulduk. Az ilerisi Suriye’ydi… Sokaklarında özgürce dolaşıp acı kahvelerini içtik. Lazkiye’de mola verip havasını soluduk, Şam’da bir eskici dükkanında konakladık… 

Halep’te çarşılara baktık bir bir… Sokaklar sessiz ve sakindi. Duvarlarda asılı olan Esad fotoğrafları ise halkın ona nasıl taptığını gösteriyordu. Yıl 2009’du savaşın izi yoktu. 

Ancak çok geçmeden ‘Arap Baharı’ protestoları başladı Ortadoğu’nun her yerinde... Protestolar, Arap Dünyası'nda başta gelen işsizlik, gıda enflasyonu, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü, usulsuzlükler ve kötü yaşam koşulları gibi pek çok sorun sonucunda ortaya çıktı... Tunus'ta Muhammed Buazizi kendini yakarak başalatıığı ‘Arap Baharı’ 18 Aralık 2010 tarihinde Tunus'da başlamış daha sonra Mısır, Yemen, Cezayir ve Ürdün'e sıçramıştı.

Ortadoğu’nun ‘baharı’ kısa sürede ‘kışa’ döndü... Bu ‘kış’ ise Suriye’yi etkisi altına aldı...

Yıl 2012… Suriye’de 3 yıl önceki o sokaklardan eser yok. Her yer kan gölüne dönmüş, her gün patlama, binlerce ölüm. Ölüme alışılır mı demeyin ama Suriye ölümle yaşamaya alışmış bir kent artık…

Sınırda, yanıbaşımızda savaş sürerken iki karşı cephe Suriye üzerinden planlar yapıyor...

Suriye meselesi ve genel olarak "Arap Baharı" bu iki cephe arasında kafa karışıklığına neden olsa da Suriye halkının ölmesine karşı olan, bu kirli savaşa karşı çıkan kesim azımsanmayacak durumda...

Suriye’de yaşanan bu savaşa dur demek için kollar sıvandı... Antakya’nın Yeşilpınar beldesi 25-26 Ağustos tarihlerinde savaşa karşı bir araya gelecek, birçok aydın, yazar, sanatçı, gazeteciyi ağırlayacak. Belde’de her yıl düzenlenen Defne Kültür ve Sanat Festivali, Arap dünyasında yaşananlar ve Suriye’de gelişmeler nedeniyle bu yıl “Barışa Çığlık” adıyla bir foruma dönüştürüldü. Forumda aydınlar sesleri ve sözleriyle dünyaya barış çağrısı yapacaklar.

Hilmi Yarayıcı, Enver Aysever gibi Antakyalı aydınların girişimi ve Yeşilpınar Belediyesi’nin organizasyonu ile gerçekleştirilecek etkinlik Suriye halkıyla dayanışmayı hedefliyor.

Bu girişimin öncüleri ve Yeşilpınar Tertip Komitesi yayınladıkları bildiride; “Yayladağı sınırdaki orman yangını gibi, her an sınırları aşabilecek bir savaş yaşanıyor komşumuzda... Sıfır sorun diye başladığımız komşuluğumuz, sınıra yığılan silahlar ve insanlarla savaş hazırlığına dönüşmüştür. Suriye'de yaşanan 'karışıklık', 'isyan', 'demokrasi mücadelesi', 'emperyalist oyunlar', 'Arap baharı', 'büyük ortadoğu projesi' ya da 'savaş' yani her ne dersek diyelim; oradaki insanların öldüğü ve öldürüldüğü gerçeğini değiştirmiyor.

Tıpkı Irak'da ve Libya da olduğu gibi 'filler tepişirken çimenler ezilmeye' devam ediyor... “ denilerek tüm barış yanlılarına çağrı yapılıyor.

25-26 Ağustos’ta, iki gün boyunca saat: 19:00’da başlayacak etkinliklerin amacını, içeriğini ve neden ille de barış istediklerini, Antakya’nın nabzını, orada yaşayan Alevilerin ne düşüdüğünü Müzisyen Hilmi Yarayıcı, Hubyar Sultan Alevi Kultur Dernegi Başkanı Ali Kenanoğlu anlattı. Gazeteci Yazar Enver Aysever de “barışı dilimden düşürmeyeceğim” dedi... 

HİLMİ YARAYICI (Müzisyen); BARIŞI KUCAKLAMAK GİBİ ÖNEMLİ BİR MİSYONUMUZ VAR

-25-26 Ağustos’ta geniş katılımlı; aydınların, yazarların, akademisyenlerin, sanatçıların katılımıyla gerçekleşecek bir etkinlik yapılacak... Antakyalı bir müzisyen olarak sürece dahilsiniz.... Bu etkinliği ‘Barışa Çığlık’ olarak yapmanızdaki amaç nedir?

1999'dan beri Yeşilpınar'da ''Defne Kültür ve Danat Etinliği'' kutlanmaktaydı. Bu yıl ise hemen yanıbaşımızda bir yangın varken eğlenmek, halay çekmek vs yerine iliklerimize kadar acılarını hissettiğimiz komşumuz, kardeşimiz, akrabamız olan Suriye ve Suriyeliyi anlamak ve doğru anlatmak, var olan duyarlılığı sıcak tutmak, sağlıklı ve doğru bilgi alamayanlara da doğrudan bilgilendirip duyarlılık sağlamak amacıyla böyle bir etkinliğe karar verdik.

Suriye'deki bu olaylar en çok(şimdilik )Hatay'ı ve buranın yerel ve yöre halkını etkiliyor. Ekonomik, sosyal-kültürel ve siyasi açıdan ciddi yaralar açmış durumda. Ekonomik açıdan birçok firma sahibi, sanayici, nakliyeci, ithalat-ihracatçısı, turizm sektörü ile tarım üreticisi durumdan etkilenmiş ve ne yazık ki iflasın eşiğine gelmişlerdir.

Hemen herkes evine ekmek götürebilmek için başladıkları bu işletmelerden dolayı bankalara borçlanmış, bu borcu ödeyemedikleri için ya batmış ya da batma noktasına gelmişlerdir.

-Antakya’da yaşam nasıl peki?

Güvenlik konusunda da ciddi sıkıntılar yaşanmakta. Cadde ve sokaklarda gezen ve her geçen gün sayıları hızla artan sakallı, garip kılıklı ve davranışlı suriyeden gelen ''sözde muhalif'' ne idüğü belli olmayan bu insanlar yöre halkını rahatsız ettiği gibi ne yazıkki ''Alevi-Sunni''çatışması yaratmak niyetiyle tehditler savurmakta ve olaylar çıkarmaktalar. Bugüne kadar hiçbir sıkıntı, sorun yaşamadan heryerde ve saatte rahatça dolaşan kadınlarımız, kardeşlerimiz, annelerimiz, arkadaşlarımız , bunlar yüzünden rahatça dolaşamaz oldular.

İşte tüm bu gelişmeler ışığında düzenleyeceğimiz bu etkinlikte herkesin sağduyulu olması gerekliliği önem arzediyor. Savaşın ne bize ne de başka ülkelere yarar sağlamayacağı, aksine, kan ,göz yaşı, yoksulluk ve emperyalizme hizmet dışında bir amacı olmayan bu durumu teşhir etmede önemli bir işlevi olacağı inancındayım.

-Bir anlamda Yeşilpınar’da sınırda aydınlar buluşacak... Bu buluşma Türkiye hükümetine de bir yanıt olacak mı?

''Bir ulusun türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür'' bu o kadar anlamlı bir söz ve içeriğe sahip ki herşeyi anlatıyor aslında. Bu memleketin ilerici ve aydınları olarak katkı vermek sağlıklı ve doğru bakış açısıyla bilgi vermek , çok ciddi bir sorumluluk olduğu gibi geleceğe ışık tutan, halkla birlikte ve bir adım önünde barışı kucaklamak gibi önemli bir misyon da yüklüyor. Bu açıdan baktığımızda bu dayanışma hem çok önemli hem etkileyici hem de toplumun önderleri olarak dönüştürücü bir işleve sahip diye düşünüyorum.

Sinerji yaratacağından elbete eminim. Etkinlik duyulduğu andan itibaren o kadar telefon aldık ki yüzlerce aydın-sanatçı ve bu konunun uzmanları buraya akın etmek istedi. Ne yazıkki katılımın artması ve herkese kısa da olsa düşünce ve duygularını bizlerle paylaşmaları için bir süre tanınacağı için katılım sayısını durdurduk. Etkinliğimize katılacak ve katılamayacak olan ancak yürekleri bizlerle atacak olan, duyarlılık gösteren herkese kendim ve Yeşilpınar Belediyesi ve çalışma komitesi adına teşekkür ediyorum.

Ortada bizde bir klasik olan ''suç ve ceza''başlığını andıran bir durum yaşanmakta. Bu korkunç bir durum. Suçu kim tespit edecek? Cezayı kim kesecek? Cevap gayet net aslında. Bunu daha önce de Balkanlarda gördük, şimdi de Ortadoğu’da görüyoruz. Bu ABD'nin ve diğer emperyalist güçlerin dünyayı kapsayan sonsuz ölçekteki kapitalist birikim devrelerini , kollama misyonuyla bağlantılıdır. Tek karar merci ve ''ağabey'', ABD ve diğer emperyalist güçlerdir. Dünyanın geriye kalan kısmı büyüklerine itaat etmek zorundadır.

Egemen güçlerin Suriye ve Ortadoğu politikası iflas etmiştir

-Bir müzisyen olarak “neyin savaşı” sorusunun yanıtını verebiliyor musunuz?

Evet ortada bir savaş söz konusudur. Burada ''neyin savaşı''sorusuna verilecek cevap tabiki son derece önemli. Emperyalizmin sürekli bir oyunu ve kullandığı argümanlar ''barış, demokrasi, özgürlük'' ve sözde ''insani amaçlar.'' 

Olay elbette bunlar değildir. Söz konusu olan Avrasya üzerinden verilen devasa bir emperyalist egemenlik savaşı ve bunun küçük başlıkları söz konusudur.

''İnsanilik'' vurgusu, aslında bu emperyalist egemenlik stratejisinin, dehşet verici ölçekte güç kullanımı niteliğini gizliyor. Libya'ya yağan bombalar, Afganistan ve Irak'ta yaşananlar herkesin gözüönünde oldu. Bu artık sonsuz bir savaş ve sonsuz ölçekte güç kullanımına dayanıyor. Yapılan işin sınırları artık belli. Özgür bir coğrafi alanda hele de Suriye gibi küçük bir alanda egemenlik kurmakla ilgili olduğunu düşündüğümüzde çok anlam çıkartamayabiliriz. Çünkü hergün insanlara ellerindeki güçlü silah olan ''tv, gazete, radyo vb kitle iletişim araçlarıyla'' Suriye'de yaşananlar bir insanlık ayıbıdır onun için insani bir müdahale şarttır'' palavralarıyla egemen güçler, istedikleri propagandayı yutturmaya çalışıyorlar.

-Suriye’ye müdahele de sizinde sözünü ettiğiniz gibi garip bir algı var, bu algıdan söz edebilir misiniz?

Gerçekten de birçoklarına ‘İnsani bir müdahale’ gibi gelebilir. Ancak durum böyle değildir. Durum, anarşik nitelik taşıyan devasa bir küresel ekonomi üzerinde egemenlik kurmakla ilgilidir.

Dolayısıyla, özellikle ABD ve diğer emperyalist güçlerin belirlemiş oldukları hedeflere ulaşmada taşeronlarının(AKP) ve hırsızlar mutfağında rol alanların(BİRLEŞMİŞ MİLLETLER) çabası ve pay alma hevesi söz konusudur...

Egemen güçlerin Suriye ve Ortadoğu politikası( özgürlük ve demokrasi adına) iflas etmiştir. Her ülkenin kendi iç sorunları yine kendi ülkelerinin dinamikleri ve halktan yana olan politikasıyla çözüm bulmalıdır.

Emperyalist güçler ve işbirlikçileri, biran önce kirli ellerini Ortadoğu’dan ve Suriye'den çekmelidir.

ALİ KENANOĞLU (Hubyar Sultan Alevi Kultur Dernegi Başkanı); ALEVİLER BU SÜREÇTE ETKİN ROL OYNAMALIDIRLAR

-Aslında zorlu bir süreç ve savaşın eşiğindeyiz... 25-26 ağustos'ta Aydın, yazar, sanatçı akademisyen, gazeteci, herkes sınırda buluşacak ve Suriye halkıyla dayanışma içinde olacak... Bu sizin için ne ifade ediyor?

Tüm dünyanın gözü önünde insanlar öldürülüyor, katliam yapılıyor. İki taraflı olarak. Buna vicdan sahibi herkesin ses vermesi gerekir. Suriye’de yaşananların bir futbol maçı havasında izlenmeye başlandığı bir süreçte bu ülkenin vicadı olmaya çalışan Aydınların bu girişimi önemlidir. Orada bir maç yapılmadığı insanların öldürüldüğünü göseterebimek açısından önemlidir.

-Barışa çığlığın yükselmesi, tüm aydınların sürece dahil olması bir sinerji yaratabilir mi? Etki gücüne inanıyor musunuz?

Tabiki yaratabilir, buna daha yoğun kitlelerin destek vermesi ve Suriye’deki durumu doğrudan etkileyen dolayısıyla da katliamların sürmesine neden olan Türkiye Hükumetine yönelik sürekli ve kitlesel bir karşı koyuş etkili olabilecektir. Aydınların bu girişimi buna vesile olmasını diliyorum.

-Alevi kurumları olarak barış dilinizden düşmedi ancak yanı başımızda savaş tüm hızıyla devam ediyor... Nasıl bakıyorsunuz tüm bu süreçlere?

Alevi Kurumları barış diyor ama bu ülkede “Barış” demek “terörist” olmakla eş değer durumda. Alevi Kurumları Suriye meselesinde çok pasif kaldılar. Suriye’de yaşananlar Türkiye’de bir Alevi karşıtlığına ve saldırılarına gerekçe oluşturmaya başladı. Ev işaretlemeleri, fili saldırıların geri planında Hükumetin ” Suriye’de Alevi Subaylar Sünnileri katlediyor” söylemleriyle başladı. Alevi Kurumları Hatay’da Adana’da daha etkin bir protesto süreci yaratmalıydılar. Hatay’da yaşayan Aleviler büyük endişe içindeler ve sahipsiz durumdalar. Alevilerin üst Kurumları federasyonları Aydınların başlatacağı bu sürece etkin katılım sağlamalı, etkin rol oynamalıdırlar.

-AKP'nin savaş politikasına sizce aydınlar iyi bir yanıt verebilir mi? Kaldı ki Alevilere yönelik baskıcı uslup tehdit devam ederken...

AKP’nin Savaş Politikası içte ve dışta devam ediyor. İçerde Kürtlere, Alevilere, ötekileştirilen tüm kesimlere yönelik Savaş tavrı şiddetlenerek devam ediyor. Kürt sorununu Diyalog ve Demokratik yollarla çözmek yerine inkar ve imha politikası uyguluyor.

Hemen hemen hergün Türkiye topraklarında çatışma var, ölüm var. Dışarda ise ABD’nin çıkarlarına uygun olarak verilen görevi yerine getiriyor ve “Kardeşi” Esad’a karşı açık bir Savaş yürütüyor. Türkiye’de AKP nin Savaş Politikalarına maruz kalan tüm kesimler asgari müştereklere yan yana gelmek durumundadırlar. Altarnatif yaratmak zorundadırlar. Bu altarnatif yaratılırsa toplumda çözülme olabilecektir. Aleviler manupüle ediliyor. Sokağa çıkmak “kötü” olarak gösteriliyor. AKP’nin amacı “Alevileri sokağa dökmek” diyen Alevi Kurum sayısı haylice fazla.

Oysa bilmelidirler ki demokrasilerde sokak etkin bir mücadele yöntemidir. Aleviler Barış için, kendilerine yönelik saldırı ve tehditler için sokağa dökülmekten çekinmemelidirler. Oyla, partiyle olmuyor.

-Türkiye'nin Suriye politikası hakkında bir değerlendirme yapsanız...

Türkiye Suriye’de katliamlara destek veriyor, gücünü Uluslar arası boyutta müzakere için kullamayı değil, kan, kin ve ölüm için kullanıyor. Esad güçlerinin de muhaliflerin de yaptığı katliamların ortağıdır Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti.

ENVER AYSEVER (Gazeteci-Yazar); ISRARLA BARIŞ DİYECEĞİM

Antakya bu ülkede bir arada yaşamanın en güzel örneklerini veren bir yerleşim bölgesi. Bilerek ve isteyerek buradan bir şidddet ortamı yaratılmak isteniyor.Elbette buna itiraz edenler olacak. Ben de bunlardan biriyim. ısrarla barış diyeceğim.

Eğer bir dünaya hayaliniz varsa ve bu savaşsız, özgür bir dünya içinse direnmek gerekir. elbette egemenler çoğu zaman daha güçlü ve kazanan gibi görünüyor. Ama tarihi direnenler yazıyor.

Ben barış çığlığına hep inanırım.


Gülşen İŞERİ -  BirGün 



 Birbirini Tamamlayan İki Muhalif Sözcük: Teq û Req 

Kürtçe rock grubu Teq û Req, ‘Keftûleft’ albümüyle müzikseverlerin karşısında. Türkçe’si didinme ve çabalama anlamına gelen ‘Keftûleft’ albümü Kom Müzik imzası taşıyor.

Anadillerinde rock müzik yapma isteğiyle yola çıkan grup yeni albümlerinde Kürt edebiyatından ürünlerin yanı sıra kendi bestelerini de yer veriyor. ‘Keftûleft’te Hardrock ve blues dokularıyla Kürt gerçekliği dile getiriliyor.

Teq û Req, blues müziğinin ortaya çıkışıyla süreciyle Kürtlerin yaşadıkları arasındaki paralelliklere dikkat çekiyor. Mississipi Nehrinin beslediği büyük pirinç tarlalarının bulunduğu bölgelere yerleştirilen kölelerin ezgilerini taşıyan blues ile Kürt rençperlerin hasat zamanı söyledikleri ‘stranlar’da blues ezgilerinin bulunduğunun altını çiziyor.

Grubun ismi ise Kürtçe’de kullanılan ‘teqûreq’ ikilemini ayırarak oluşuyor.

‘Teq’ kelimesi vurmalı çalgılardan veya silahtan çıkan yansıma bir sözcük iken ‘Req’ ise sert manasına geliyor.

- Öncelikle grubun isminden Teq û Req’ten başlayalım, ne anlama geliyor?

Yunus Orak: Teqûreq Kürtçe’de teq ve req ten oluşan bir ikileme. Deyim olarak da kullanılır. Bir kaç anlama geliyor, ilk anlamı ‘gürültü patırtı’; ikinci anlamı ise, ‘idare eder’. Bir Kürtçe eğitmeni olarak da teqûreq ikilemesi üzerinde düşündüm. İkilemeyi oluşturan kelimeleri ayırdım. Teq kelimesi vurmalı çalgılardan veya silahtan çıkan yansıma bir sözcük ki bu biz Kürtlerde bir uyanışı ve başkaldırıyı temsil eder. Nitekim rock müziğin temeli de başkaldırı ve isyandır. Req de sert manasına gelen bir sözcük, yaptığımız müziğin dokusuna uygun. Dahası rock kelimesinin Kürtçe telaffuzu da req’tir. Özetle teq ve req birbirini tamamlayan iki muhalif sözcük ve rastlantı da olsa bize oldukça cazip geldi. Öte yandan ismimizi ilk kez duyanlar da bir sıra dışılıkla karşılaşıp, mütevazı bir tercihte bulunduğumuzu ifade ediyorlar. Çünkü teqûreq ilk bakışta çok ciddi görünmeyen bir isim. Böylesi bir izlenimi oluşturduğu için de ayrıca hoşumuza gitti. Nitekim grupta sadece benle Erdal’ın kalması birimizi teq birimizi de req yaptı. 

- Teq û Req grubu nasıl oluştu? İlk albümünüz Keftûleft’ten biraz söz eder misiniz? Albüm fikri ve albüm çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?

Erdal Dağhan: Teq û Req grubunu ortaya çıkartan, yabancı dilde icra ettiğim rock müziğini neden anadilim olan Kürtçe ile devam ettirmeyeyim sorusu oldu. 2008’de internet ve sosyal çevre vasıtasıyla başlattığım grup elemanı arayışlarım 2009’un başlarında sonuçlandı. O vakitler İstanbul’da üniversite öğrencisi olan Yunus ile birlikte müzik ve başka meslek alanlarından grubumuza çok sayıda üye katıldı. Ancak her yeni çıkan beste grubunda da olduğu gibi sahneye çıkma şansımız yoktu ve bu da bizi zor duruma koyuyordu. Çünkü grup elemanlarımızın bazıları müzik üzerinden geçimlerini sağladıkları için gerekli karşılığı grubumuzda bulamayınca grup üyelerimizin çoğu bir süre sonra gruptan koptu. Albüm aranje ve kayıt sürecinden bu yana Yunus’ la birlikte grubu sırtladık. Bizler de belirli periyotlarla bir araya gelip prova stüdyolarında çalışmalarımızı alıyorduk. Çalışmalarımızdaki temel amaç kolektif olarak grubun temelini oluşturacak eserler üretmekti. Bu eserler gruba ait olmalıydı ki yeni bir tarzı ortaya çıkartabilelim. Nitekim kendi yazdığımız ve Kürt edebiyatından aldığımız şiirleri besteledikten sonra çıkarttığımız demoların olumlu geri dönüşlerini görünce ilk albümümüz olan Keftûleft’i oluşturmak için kolları sıvadık. Hardrock ve blues dokularını oldukça yaygın bir biçimde kullandığımız Keftûleft’te genel olarak Kürdistan gerçekliğini resmetmeye çalıştık. Öte yandan insanın doğa ve kendisine dair ayrıntılarını da yansıtmaya çalıştık.

- Yaptığınız müzik tarzınızı nasıl adlandırıyorsunuz?

Erdal Dağhan: Amacımız tamamen rock müzik icra etmekti, nitekim ilk çalışmalarımız bu doğrultuda ilerledi. Ancak biz eserlerimizi oluştururken, hep daha farklı ne yapabilirizi aklımızdan çıkarmadık. Bu arayış bizi daha farklı tarzlara doğru götürdü. Blues müziğinin nerden geldiği ile Kürt halkının yaşadığı sorunların bir yerde paralellik göstermesi müziğimize blues ölçülerini kattı. Amerika’ya getirilen ilk köleler, Mississipi Nehrinin beslediği ve büyük pirinç tarlalarının bulunduğu New Orleans ve Memphis bölgelerine yerleştirilmişti. Köleler tarlalarda çalışırken bir yandan da hep bir ağızdan şarki söylüyorlardı. Bu şarkıların sözleri ise özellikle seçilmiş, özgürlüğü, birliği, beraberliği ve ümidi aşılayan, haksızlıkları sorgulayan sözlerdi. Çiftlik sahipleri, bu özgürlük çırpınışlarını bir nebze de olsa engellemek ve köleleri rahatlatmak için Cumartesi geceleri eğlence düzenlemelerine izin verdiler ama bu eğlencelerde söylenen şarkılar özgürlük çığlıklarını daha da alevlendirdi. Böylece ilk blues besteleri ortaya çıkıyordu. Kürtlerin de benzer durumu var. Özellikle tarlalarda hasat zamanında rençperlerin (pale) işlerini yaparken söyledikleri şarkılar (stran) var. Nitekim blues öğelerini andıran ezgiler de mevcut bu stranlarda. Hele ki bu stranları dillendiren palelerin genellikle ağaların(feodalitenin) emrinde çalışması kültürlerimizin içerik ve konu bakımında oldukça benzediğini gösteriyor. Günümüz itibariyle palelik kalmamış ama Kürtler sınıfsal olarak yine en alt kesimde yer alıyor ve en ağır işlerde çalıştırılıyorlar...

Daha önce Kürtçe müzikte blues ölçüleri bazı sanatçılar tarafından kullanılmış. Bu tarzda bir ilki yaptığımızı söyleyemeyiz. Ancak şarkılarımızda bunun bir yama olarak görünmemesine özen gösterdik ve telaffuzları batı formunda değil olabildiğine anlaşılır ve doğal olmasına dikkat ettik.

- Bundan sonraki müzik yolculuğunuza dair neler söylemek istersiniz?

Yunus Orak: Bizler her zaman bir arayış içerisinde olacağız, müzikte son durak yok. Hele ki Kürtler içinde bulunduğu toplumsal ve sınıfsal sıkıntılardan ötürü bir çok alanla yeni yeni tanışıyor. Müzik alanında Kürtlerde denenmemiş ve tanışılmamış bir çok tarz var. Keftûleft bizim için deneysel bir çalışmaydı. Bundan sonraki çalışmalarda bu taban üzerinde daha iyi başardığımız tarzlarda derinleşeceğiz. Bununla beraber dünya müziğinden kendimize katacağımız renkleri müziğimize yansıtmaya çalışacağız. Ama öncelikle ortaya koyduğumuz Keftûleft’i dinleyici ile buluşturmak, bunu iyi bir şekilde sahneye taşıma gayreti içerisinde olmak. Bizler Kürt müziğinde yeni arayışlar içerisinde olan bir grup olarak Kürt müziğinin gelişmesine, renklenmesine, evrenselleşmesine dönük bir çaba içerisinde olacağız. Bunun için çalışmak gerekiyor. Sadece albüm yapmak yeterli değil, bu albümü insanlara ulaştırmak, yaymak gerekiyor. Çünkü biz yeni kuşakların kendini aşırı tekrarlayan bir müziğe mahkum bırakılmasını eleştiriyoruz. Elbette bunun karşısında, elitist ve popülist bir pozisyonda yer almadan, yeni kuşaklara bir şeyler bir bırakmanın ve bunu onlara ulaştırmanın gayreti içerisinde olacağız. 


Şerif KARATAŞ - Evrensel


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder