30 Ağustos 2012 Perşembe

GÖZE ÇARPANLAR...


NE VAR?

Beyoğlu'nu Seven Geldi

'Bir Arada ve Bağımsız' Filmler

'Nazım Hikmet Barış Ödülü' Yaşar Kemal'in

İstanbul ve Hollanda Film Buluşması

Berlin'in Başkanı Wong Kar Wai

Hak-İş'ten Kısa Film Yarışması

Yönetmenlerden Koza'da Ödül

Apollon Tapınağı’ndan Film Müzikleri Yükseldi

Altın Portakal'da "Sultan"lı açılış

Akın'a Peter-Weiss Ödülü

Kırca'dan 'Azınlık' ile Silivri'dekilere Destek

Bakan Ertuğrul Günay: 'Cenazemde Chopin değil, Itrî Çalınsın'

'Sahte Tarih' Dubai’den Döndü

Sinemanın Starları Bu Atölyede Buluşacak

Ryan Gosling Kamera Arkasında

50. Yıla Özel Albüm

Pan Flüt Üstadı Türkiye'ye Geliyor

Selçuk Baran Öykü Ödülü Düzenleniyor

İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Dünyaca Ünlü Şef ve Solistleri İzmir’e Getiriyor.

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Beyoğlu'nu Seven Geldi

Beyoğlu önceki gece BEYDER (Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği) ve Beyoğlu Sevenler'in organize ettiği protesto festivaliyle eğlendi. Gazeteci Erol Dernek Sokak'ta düzenlenen; Bandista, Yolda, Ali Akcan Band, Kara Güneş & Nübin Dünen, Billie not on Holiday gruplarının sahne aldığı etkinlik gece geç saatlere kadar sürdü. Binlerce kişinin katıldığı etkinlik ve Beyoğlu'nun geleceğiyle ilgili konuştuğumuz BEYDER Eşbaşkanı Tahir Berrakkarasu, Beyoğlu Belediyesi'nin artan duyarsızlığından şikâyetçiydi: “Beyoğlu ile ilgili verilen emir belli ki yukarılardan gelmiş. Belediye ise artık Beyoğlu ile ilgili hiçbir şeyi umursamaz oldu. İstiklal Caddesi'nin taşlarının hepsi kırık, çöp sistemi oturtulamadığı için işyerleri çöplerini sokağın ortasına atıyor ve belli saatlerde sokakta çöp dağları oluşuyor. Yerel seçimlerde AKP dışında bir parti gelmeden bu tablonun değişeceğine dair umudum yok”. Belediyenin masa yasağına karşı mücadele veren esnaflarla tek tek uğraştığını ve Türkiye'de sokağa masa koymanın yasak olduğu tek ilçenin Beyoğlu olduğunu anlatan Berrakkarasu “İşportacı gibi olduk. Vergi ödeyen yasal mekânlar dışarı masa koyup zabıta gelince kaldırır hale geldi. İstanbul'un eğlence merkezi bilinçli olarak değiştiriliyor, Beyoğlu dönüştürülüyor” diye konuştu.

Meydandan Tünele Kadar Masa
Berrakkarasu ana akım medyanın ilgisizliğinden şikayet ederken “Buraya gelmeleri için illa Hande Yener'i mi çıkartmamız lazım sahneye” diyordu. BEYDER ve Beyoğlu Sevenler'in organize ettiği Beyoğlu'nu Seven Gelsin adlı protesto festivali üçüncü kere gerçekleştirildi. Her sefer farklı bir sokakta gerçekleşen bu etkinliğin bir ay içinde yine bir başka sokakta tekrarlanacağını söyleyen Berrakkarasu'nun hayali ise bir akşam Taksim Meydanı'ndan Tünel'e kadar, başka bir deyişle bütün İstiklal Caddesi'ne masalar ve sahneler kurarak on binlerce kişinin katılabileceği bir protesto düzenlemek.

***

Size Ait Olmayan Şeylerden Elinizi Çekin!
Beyoğlu’nu Sevenler girişimi adına BirGün’e açıklama yapan Kağan İşmen Beyoğlu’nun Kentsel Dönüşüm adı altında rantsal dönüşüme peşkeş çekildiğini, bugün tüm Türkiye’de ormanlarımız derelerimiz sularımız için HES’lere karşı verilen mücadele verdiğimiz gibi Beyoğlu’nda da sokaklarımıza meydanlarımıza da sahip çıkılması gerektiğini vurguluyor ve mücadelenin birlik olmaktan geçtiğinin altını çiziyor:

Kentsel Dönüşüm denilen şey nedir? Amacı nedir? Önce bu konuda bir uzlaşı gerekiyor. Kentsel Dönüşüm’ün ne olmaması gerektiğini burada özetlersek, ne olması gerektiği de ortaya çıkacaktır. Öncelikle, bir kenti dönüştürmek, kentin içinde yaşayanları dönüştürmek, onları yerinden yurdundan etmek, yaşam alanlarını ellerinden almak, yaşam alışkanlıklarını ve kültürlerini hiçe saymak olmamalı asla. Ama yaşananlar ortada. Şu anda allanıp pullanarak bizlere satılmak istenen şey, aslında tam olarak da, kentin içinde yaşayanları dönüştürmek. Yaşam alanlarını, yaşamsal, kültürel merkezleri yok etmek. Daha doğrusu, bunları ranta dönüştürmek, dolayısıyla sermaye sahiplerine peşkeş çekmek. Yaşanan bu olayı Beyoğlu özelinde konuşmak gerekirse, Kentsel Dönüşüm’ün bize kazandırdıkları ne önce buna bakalım. Sinema sektörünün, belki de Türkiye tarihinde yaşadığı en parlak günlerde, biz Beyoğlulular olarak, belki de Türkiye’nin en önemli sinemalarını kaybettik. Örnek mi, Emek Sineması. Örnek mi? Alkazar Sineması. Halen yaşam savaşı veren birkaç sinema, aynı şekilde risk altında. Belki son günlerini yaşıyor. Tarihi pasajlar, aynı şekilde sermayeye peşkeş çekilmiş durumda. Birçoğu artık mağaza. Şirketler tarafından resmen gasp edilmiş durumda. Tarlabaşı basil başına istila edildi. Tamamı, şirketlere peşkeş çekildi. Tarlabaşı’nda yaşayan halk, bildiğimiz evinden, barkından sürüldü. Sıra Taksim Parkı ve Taksim Meydanı’nda. Taksim’de belki de nefes alabileceğimiz tek mekân olan Taksim Parkı’nın yerine, otel, alışveriş merkezi yapılması planlanıyor. 1 Mayıs alanı Taksim, yeni projeyle, 1 Mayıs alanı olmaktan çıkacak. Bu kararları alanlar, bizlerin, Beyoğlu’nda, Taksim’de yaşayanların bunları istediğini acaba nereden çıkartıyor? Bize kimse hiçbir şey sormuyor. Oysa burada yaşayan bizleriz. Beyoğlu’nu yönetme gayreti içinde olanlar burada yokken de biz vardık. Onlar gittikten sonra da burada yine biz olacağız. Dolayısıyla, Beyoğlu aslında hepimizin. Taksim, tüm Türkiye’nin. Bu mekânların geleceğine dair karar alırken, içinde yaşayanları kale almamak gibi bir şansı yok, bizi yönetme gayreti içinde olanların.

Bugün, HES’lerin, Termik Santrallerin, Nükleer Santrallerin zararları, artık neredeyse tüm Türkiye tarafından açıkça görülmüş durumda. Artık göğsünü kabarta kabarta, ben HES yapıyorum diyebilen kimse kalmadı bu ülkede.

HES’lerin varlığı, orada yaşayan yerel halka ne kaybettiriyorsa, aslında Kentsel Dönüşüm denen şey de, şehirde yaşayanlara aynı şeyleri kaybettiriyor. Yani yaşam alanlarını, yani kültürünü. Dolayısıyla, hem HES’lere, hem Termik Santrallere, hem de Nükleer Santrallere karşı çıkmak, nasıl ki bir insanlık göreviyse, aynı mantıkla hayata geçirilmeye çalışılan Kentsel Dönüşüm palavralarına karşı çıkmak da, bir insanlık görevidir.

Neden Beyoğlu'nu Seven Gelsin?
Çok değil, bundan birkaç yıl öncesine kadar, başta HES projeleri olmak üzere, Termik ve Nükleer Santrallerin yarattığı geri dönülmez tahribata karşı, yerel halkların (çoğu yerde köylülerin) yeterli bilgisi yoktu. Enerji ihtiyacı bahanesiyle, sahte iş olanağı vaatleriyle yanıltılmışlardı. Ne zaman ki projeler başladı, doğada geri dönülmez tahribatlar kendini gösterdi, vaat edilen iş olanakları yerine getirilmediği gibi, yerel halklar ekonomik olarak büyük kayıplara uğradı, durumun vahameti anlaşıldı. Doğaya ve orada yaşayan insanlara ait olan suların kullanım hakları şirketlere verilince, halk çaresiz kaldı. Ne eskisi gibi tarım yapabildiler, ne de hayvancılık. Doğup büyüdükleri derelere, yüzmek için, balık tutmak için bile girememeye başladıklarında, yaşamlarının nasıl geri dönülmez boyutlarda sekteye uğradığını, birçok yerde yerel halklar yaşayarak öğrendi. Birçoğu evinden, toprağından, yurdundan koparıldı. Tabir yerindeyse, sürüldü. Bunun sonucunda kim karlı çıktı diye bakarsanız, cevap çok basit: yatırımcı şirketler. Şirketler para kazanacak diye, yerel halklar evinden, ekmeğinden, toprağından, yurdundan oldu.

Bugüne baktığımızda, artık köyünde, kasabasında, şehrinde HES, Termik, Nükleer yapılmak istenen her yerde, bir karşı direniş oluştu. Halk gerçekleri gördü. Aslında bu sorun sadece Türkiye’ye ait değil, dünyada da zaten yıllardır yaşanmaktaydı. Aynı karşı duruşlar, dünyanın dört bir yanında yaşandı. Birçok ülkede, doğayı katledenler, yerel halkları çaresizliğe mahkum edenler gerekli cevabı aldı. Bazı şirketler, ülkelerden kovuldu. Bugün artık göğsünü gere gere, HES iyidir diyen neredeyse kimse kalmadı. Bu işten para kazanan şirketler ve onları teşvik eden devlet hariç. Bu projelerin uygulama aşamasındaki hukuksuzlukları ise bütün Türkiye gördü.

Beyoğlu’nda yaşayan bizlerin de, aslında sularına, doğasına, yaşamsal ihtiyaçlarına el konulan yerel halklardan hiçbir farkı yok. Şehirlerde de aynı yalan ve talan, Kentsel Dönüşüm bahanesiyle uygulamaya konuldu. Kayıplara baktığımızda, aslında nasıl aynı kaderi paylaştığımız çok açık ortaya çıkmaktadır. Doğada da insanların yaşam alanlarına el konuldu, şehirde de. Doğada sulara, ağaçlara, hayvanlara el koyan zihniyet, şehirde evlerimize, sokaklarımıza, parklarımıza, sinemalarımıza, tiyatrolarımıza, yiyip içip eğlendiğimiz mekânlarımıza, hatta meydanlarımıza el koydu. Doğada nasıl hukuksuzluklar gün yüzüne çıktıysa, şehirde de aynı hukuksuzluklar kendini gösterdi. Tüm kültürüyle yerle bir edilen Sulukule halkı, her şey bittikten, evlerinden, sokaklarından, yurtlarından sürüldükten sonra, açtıkları davayı kazandılar. Aynı şekilde Tarlabaşı halkı da, evinden, semtinden sürüldü. Evine barkına, yok pahasına el konuldu. Kayıplar sadece bunlarla da sınırlı kalmadı, asıl saldırı, kültürümüze, yaşam alışkanlıklarımıza yapıldı. Suyuna, doğasına el konulan yerel halkın yaşam alışkanlıkları, yaşattığı kültür nasıl aynı kalamıyorsa, bir şehri şehir yapan tarihi binalarına, sinemalarına, kültür merkezlerine, parklarına, meydanlarına el konulan şehirlilerin de, kültürünün aynı kalması mümkün değildir. İşin en trajik yanıysa, tüm bunları, bize, halka hizmet etmek için görevlendirilen yöneticilerin yapması. Yani bize hizmet etmesi gerekenler, bize zulmeder hale geldi. Halkın içinden çıkan güvenlik güçlerini, halkın üzerine salmaktan hiç çekilmediler. Halkı, halka kırdırmaya cüret ettiler. Ne uğruna? Para!

Para için suyuma, doğama, kültürüme, yaşam alanlarıma el koymaktan çekinmeyenlere karşı, söyleyecek sözümüz var. Bunların hiç biri size ait değil. Ne su, ne doğa, ne bize ait olan kültür, ne de yaşadığımız sokaklar! Dolayısıyla, size ait olmayan şeylerden elinizi çekin. Size ait olmayanı satmak, en başta hukuksuzluktur. Bunların hesabı, er ya da geç mutlaka sorulur. HES’lere, Termik’e, Nükleer’e karşı oluşan bilincin, bir an önce Kentsel, aslına bakarsanız Rantsal Dönüşüme karşı da oluşması lazım. Çünkü aralarında hiçbir fark yoktur. Mücadeleler birleşmelidir. Bunun için de, bir araya gelme zamanıdır. Türkiye’nin dört bir yanındaki mücadelelerin bir fiil içinde olan Beyoğlu yaşayanları, kendi yerel mücadelelerinde de birleşmek zorundadır. Yerel halklara birleşin ve mücadele edin diyenlerin, aynısını kendi yerelleri için yapma vaktidir. Bu yüzden, Beyoğlu’nu seven gelsin! 


(BirGün)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

'Bir Arada ve Bağımsız' Filmler

Altın Koza, Almanya'nın önemli yönetmen çifti Aysun Bademsoy ve Christian Petzold'u ağırlayacak

Günümüz Alman sinemasının önde gelen yönetmen çifti Aysun Bademsoy ve Christian Petzold’un ‘Bir Arada ve Bağımsız’ başlığı altındaki toplu gösterileri ilk kez Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından 17 – 23 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek 19. Altın Koza Film Festivali’nde gerçekleştirilecek. Program Goethe Enstitüsü’nün işbirliğiyle gerçekleştirilecek. 

Birleşme sonrası Almanya’yı en iyi anlatan yönetmen olarak tanımlanan ve Berlin Okulu’nun en önemli temsilcilerinden biri olarak görülen Christian Petzold, daha önce iki kez yarıştığı Berlin Film Festivali’nde bu yıl ‘Barbara’ adlı filmiyle En İyi Yönetmen Gümüş Ayı ödülü kazandı. Türk – Alman toplumunun iki kimlikli / iki kültürlü yaşama deneyimine ayna tutan belgeselleriyle tanınan Aysun Bademsoy bu yıl yaptığı ‘Ehre / Namus’ ile filme adını veren kavramın kültürel yansımalarını, benzerliklerini ve barındırdığı çelişkileri irdeleyerek dikkat çekti. 

Altın Koza programında ‘Barbara’ ve ‘Namus’un yanı sıra yönetmenlerin kariyerlerine damgasını vuran filmleri yer alıyor. Petzold’un filmografisinden ‘İçinde Bulunduğum Durum’, ‘Hayaletler’, ‘Yella’ ve ‘Jerichow’; Aysun Bademsoy’un filmografisinden ‘Düğün Fabrikası’, ‘Kentin Sınırlarında’ ve ‘Yaşam Sırası Bende’ gösterime sunulacak.


(Radikal)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

'Nazım Hikmet Barış Ödülü' Yaşar Kemal'in

İzmir'in Dikili İlçesinde 1-2 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilecek Dikili Barış ve Nazım Hikmet Günleri'nde ilk 'Nazım Hikmet Barış Ödülü', ünlü Yazar Yaşar Kemal'e verilecek.

Nazım Hikmet’in 110’uncu doğum yılı nedeniyle ünlü şairin anısına düzenlenecek Dikili Barış Şenliği, 1-2 Eylül tarihlerinde Türkiye ve Yunanistan’dan çok sayıda sanatçı, politikacı ve akademisyeni bir araya getirecek. Şenliklerde, ünlü Şair Nazım Hikmet’in, Türkiye’deki en büyük büstünün açılışı yapılacak ve Nazım Hikmet Barış Ödülü ilk kez verilecek. Şenlik hakkında bilgi veren Dikili Belediye Başkanı CHP’li Osman Özgüven, ülkemiz ve dünyamızın büyük çoğunluğu için kötü bir sürecin yaşandığını dile getirerek, "Hüzün, kaygı ve öfkeyle izlediğimiz bir sürece giriyoruz. Sıfır sorun adı altında yürütülen ilişkiler ve izlenen dış politikalar ülkemizi tüm komşularıyla sorunlu hale getirdi. Bir türlü çözüme ulaştıramadığımız kardeş kavgası acı ve endişelerimizi arttırmaya devam ediyor. Çözümsüzlüğü dayatan nefret ve ayrımcı söylem, insani yaklaşımlarımızı da zorluyor. Haklarını arayanlar kurşunlanıp öldürülüyor" dedi. 

Dikili Barış Şenliği’nin ünlü Şair Nazım Hikmetle özleştirilmesinin büyük anlamı olduğunu dile getiren Özgüven, "Dünyanın barışa en fazla ihtiyacı olduğu dönemde bir ortamda düzenlenecek şenliğin barış davasının büyük değeri dünya şairi Nazım Hikmet’e adadık. 110’uncu doğum yılında büyük şairi Dikili’de yaşatacağız. Türkiye’deki en büyük Nazım Hikmet büstünü, onun vasiyetine uyarak bir çınar ağacının altında bir parkta açacağız. İlk kez verilecek Nazım Hikmet Barış Ödülü’nü de Nobel adayı Ünlü Yazar Yaşar Kemal’e vereceğiz" diye konuştu. 

Ünlü Yağacak 
Nazım Hikmet anısına düzenlenecek olan bu yılki Dikili Barış Şenlikleri’nde çok sayıda sanatçı, siyasetçi ve akademisyenin katıldığı etkinlikler yer alacak. 1 Eylül Cumartesi günü saat 14.00’de ’Nazım Hikmet ve Barış’ konulu panel ile başlayacak olan şenlikler, söyleşiler, imza günleri, sokak tiyatroları, çeşitli gösterimler, fotoğraf ve resim sergilerinin ardından 2 Eylül Pazar günü Moğollar konseri ile sona erecek. 

Şenliklere Hürriyet Gazetesi Yayın Danışmanı Doğan Hızlan ile Tarık Akan , Rutkay Aziz, Genco Erkal , Hıfzı Topuz, Orhan Alkaya, heykeltraş Mehmet Aksoy, Yunanistan Dışişleri Sorumlusu Trigasiz Syriza, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, 22’nci Dönem CHP Milletvekilleri Hakkı Ülkü ve Prof. Dr. Yakup Kepenek, Murat Karayalçın, Ercan Karakaş, Fikri Sağlar, Melike Demirağ ve Moğollar gibi çok sayıda sanatçı ve politikacı katılacak. 


(Radikal)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

İstanbul ve Hollanda Film Buluşması

İstanbul Film Festivali-Köprüde Buluşmalar ve Hollanda Film Festivali- Hollanda Film Buluşmaları işbirliği ile 27 Eylül-1 Ekim tarihlerinde Hollanda Utrecht’te ‘ Türkiye Sinemasına Bakış’ konulu bir etkinlik düzenlenecek. İlki İstanbul Film Festivali-Köprüde Buluşmalar kapsamında 12 Nisan 2012’de düzenlenen Ortak Yapım Paneli’nin ikincisi 27 Eylül Perşembe günü, Hollanda Film Görüşmeleri kapsamında gerçekleştirilecek. Türkiye ’den konularında uzman katılımcıların Türkiye film sektörü konusunda bilgi vereceği toplantıda, ortak yapım koşulları ve destek konuları da görüşülecek. Oturumun ardından her iki ülkeden seçilen projelerin yönetmen ve yapımcıları uluslararası katılımcılarla ikili görüşmelerde bulunacak.
Hollanda Film Buluşmaları ortak yapım görüşmelerine, Köprüde Buluşmalar projeleri arasından seçilen ‘Anayurdu’ (Senem Tüzen), ‘Güneye Bakan Duvar’ (Kutluğ Ataman) ve Toz Bezi (Ahu Öztürk) projelerinin yönetmen ve yapımcıları da katılacak. Cinema Militan Lecture paneline konuk olacak Semih Kaplanoğlu’nun ‘Yumurta’, Süt’ ve ‘Bal’ üçlemesi de festival kapsamında gösterilecek.


(Radikal)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Berlin'in Başkanı Wong Kar Wai

Berlin Film Festivali jüri başkanlığına Wong Kar Wai getirildi. ‘2046’, ‘Aşk Zamanı’, ‘Chungking Express’ gibi neredeyse hepsi kült statüsündeki filmlerin yönetmeni, ikinci filmi ‘Days of Being Wild’la ‘Berlinale Forum’ bölümünde yer almıştı. ‘Fallen Angels’ adlı filmi de yine Forum’da gösterilen Wong Kar Wai, 1997’de ‘Happy Together’la Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü almıştı. Berlin Film Festivali direktörü Dieter Koeslick, “1980’lerden bu yana Berlin, Çin sineması için önemli bir platform işlevini yüklendi. Bu da Wong Kar Wai’nin jüri başkanlığını yapacak olmasından dolayı gurur duymamızın bir başka sebebi” dedi.


(Radikal)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Hak-İş'ten Kısa Film Yarışması

Hak-İş Konfederasyonu’nun bu yıl ilk kez gerçekleştireceği ödüllü kısa film yarışması başvuruları için son gün 15 Eylül. ‘Kısa Film Uzun İş’ sloganı ile gerçekleştirilecek yarışmanın teması ise ‘Emek’ olacak. Nejat Birecik, İhsan Kabil, Ahmet Yenilmez, Hasan Kaçan, Hüseyin Sorgun, Mustafa Yılmaz, Tunç Davut, Metin Günay, Dr. Osman Yıldız ve Yahya Düzenli’den mürekkep jürinin belirleyeceği sonuca göre, birinci seçilen filme 7500, ikinciye 5000, üçüncüye ise 2500 TL ödül verilcek. Necati Çelik adına verilecek ‘Emek’ temalı özel ödülü ise 5 bin TL değerinde olacak. Başvurular, posta yoluyla Hak-İş Genel Merkezine (Tunus Caddesi No 37 Kavaklıdere/Ankara ) yapılıyor.


(Radikal)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Yönetmenlerden Koza'da Ödül

Film Yönetmenleri Derneği, 17-23 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek Adana Büyükşehir Belediyesi 19. Altın Koza Film Festivali’nde ‘Film-Yön En İyi Yönetmen’ ödülü verecek. 

Benzerleri yurtdışındaki festivallerde gerçekleştirilen uygulama, Türkiye’de bir ilk olacak. Film Yön’ün bu yılki jürisinde Tunç Başaran, Biket İlhan ve Hüseyin Karabey yer alacak. 

Jüri, yarışma içi ve yarışma dışı tüm yerli yapımları izleyerek birine ‘Film-Yön En İyi Yönetmen Ödülü’nü takdim edecek.


(Radikal)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Apollon Tapınağı’ndan Film Müzikleri Yükseldi

DÜNYACA Ünlü Flüt Sanatçısı Massimo Mercelli ile Oscar Ödüllü Piyanist ve Besteci Luis Bacalov ikilisi; 28 Ağustos 2012, Salı akşamı Side 12. Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali kapsamında Apollon Tapınağı’nda verdikleri konserde, sevilen film müziklerini sanatseverler için seslendirdi.

Avrupa Festivaller Birliği (EFA) yönetim kurulu üyeleri arasında da yer alan dünyaca ünlü Flütist Massimo Marcelli ve sinema filmlerinin müzik kompozitörlüğünü de yapan ünlü Piyanist Luis Bacalov; Apollon Tapınağı’nda verdikleri konserde, sanatseverleri film müziklerinde bir yolculuğa çıkarttı.

André Jaunet ve Maxence Larrieu ile flüt okuyan, henüz 9 yaşındayken Venedik Teatro la Fenice’de ilk konserini veren Massimo Marcelli; Francesco Cilea, Concorso Internazionale Giornate Müzikali ve Concorso Internazionale di Stresa ödüllerinin sahibi. Buenos Airesli dünyaca ünlü Piyanist-Besteci Luis Bacalov ise; İtalyan yapımı “Il Postino” filmi ile 1996 yılında “En İyi Müzik” dalında kazandığı Oscar ödülünün yanı sıra, iki BAFTA ödülüne layık görülen başarılı bir müzik kompozitörü.

Bu yıl Side Belediyesi tarafından 12. si düzenlenen, 2010 yılında Avrupa Festivaller Birliğine (EFA) kabul edilen Side Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali; 25 Ağustos-30 Eylül 2012 tarihleri arasında Side Antik Tiyatrosunda ve Apollon Tapınağı’nda ücretsiz olarak düzenleniyor. 


(Evrensel)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Altın Portakal'da "Sultan"lı Açılış

49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin açılışını ünlü sinema sanatçısı Türkan Şoray yapacak. Şoray'a, festival kapsamında Sanatta Sosyal Sorumluluk Ödülü verilecek.

Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) işbirliğiyle 6-12 Ekim tarihlerinde düzenlenecek 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında ünlü sinema sanatçısı Türkan Şoray'a Sanatta Sosyal Sorumluluk Ödülü verilecek.

Ünlü sanatçı Türkan Şoray, 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin açılışını yapmak ve Sanatta Sosyal Sorumluluk Ödülü'nü almak üzere Antalya'ya gelecek. Şoray'a ödülü, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı ve AKSAV Şeref Kurulu Üyesi Mustafa Akaydın tarafından 6 Ekim'deki açılış ve onur ödülleri töreninde sunulacak.

Türkan Şoray, 7 Ekim'de Antalya Kültür Merkezi önünden başlayıp Büyükşehir Belediyesi önünde son bulacak geleneksel festival kortejine de katılacak. Şoray, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın ile kortejin en önünde halkı selamlayacak.

Atilla Dorsay'ın hazırladığı Türkan Şoray Fotoğrafları Sergisi'nin açılışına da katılacak Türkan Şoray, Akdeniz Üniversitesi'nde adına düzenlenecek söyleşinin de konuğu olacak.


(Cumhuriyet)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Akın'a Peter-Weiss Ödülü

Yönetmen Fatih Akın, Peter-Weiss Ödülü'ne layık görüldü.

Bochum kent yönetiminden yapılan açıklamada, Peter-Weiss Ödülü'ne layık görülen Akın'ın ödülünü Kasım ayı sonunda planlanan törenle alacağı belirtildi.

Jüri, Akın'ın, yazar ve film yapımcı Peter Weiss'in siyasi ve sosyal duruma karşı çıkışını sürdürdüğünü belirterek Akın'ın, eserleri ile her zaman dikkatleri atalarının yurduna çeken bir sanatçı olduğu ifade edildi.

Peter-Weiss Ödülü her iki yılda bir edebiyat, tiyatro, sanat ve sinema dallarından isimlere veriliyor.


(Cumhuriyet)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Kırca'dan 'Azınlık' ile Silivri'dekilere Destek

Tiyatro sanatçısı Levent Kırca, Aydınlık gazetesindeki yazılarından derleyerek sahneye koyduğu "Azınlık" adlı oyununu önceki gün Silivri'de tutuklu bulunan aydın, gazeteci, askerler ile onların yakınları için oynadı. Kırca, siyasi iktidarın kendisini televizyon ekranlarından uzaklaştırmasına karşı oyununu her alanda oynamaya devam ettiğini söyledi.

Levent Kırca’nın “Azınlık” isimli oyunu için dün Silivri sahilindeki bir araziye tiyatro çadırı kuruldu.

Çok sayıda yurttaşın katıldığı ve bazı izleyicilerin ayakta izlediği oyun öncesi konuşan Levent Kırca, Silivri Cezaevi’nde yatanlar için bu oyunu sergilediğini ve onlar için burada bulunduğunu söyledi. Olacak O Kadar adlı televizyon programındaki bölümlerin de yer aldığı oyunda Kırca, sanatçı Sezen Aksu’nun fotoğrafının arkasında bulunan projeksiyonda gösterilmesi üzerine, “O bizim davamıza ihanet etmedi mi? Yanımızda olanla, olmayanı ayıracağız” dedi. Fox Tv’de yayınlanan Olacak O Kadar adlı televizon programındaki taklitlerinden dolayı siyasi iktidar tarafından programın yasaklandığını belirten Kırca, “Onlar beni Fox’da yasakladı. Ama ben burada söylemeye devam ediyorum.” diye konuştu.

Bunun üzerine oyunu izleyen yurttaşlar Kırca’yı dakikalarca alkışladı. Konuşması sırasında gazeteci Nedim Şener’in bir televizyon kanalında ağladığı görüntüleri izleten Kırca, bunun sebebinin Nedim Şener’in kızının cezaevi ziyareti sırasında yaşadığı olayları anlatması üzerine yaşandığını söyledi. Nedim Şener’in kızının eteğinde bulunan düğmenin ötmesi üzerine eteğinin çıkartıldığını ve babasının yanına iç çamaşırıyla gittiğini anımsatan Kırca, bu durumun Şener’i çok üzdüğünü, utanç verici bir durumun yaşandığını belirtti. Oyun esnasında Sivas’ta yakılarak katledilen 35 aydını da unutmayan Kırca, “Biz sanatçılar girişimi olarak Sivas’ta yakılan aydınları unutmayacağız ve unutturmayacağız” dedi. Oyun esnasında izleyicilerin anlatılan olaylara tepki göstermesine de değinen Kırca, “Siz susun alacaklarlarsa beni alsınlar. Zaten cezaevi yakın sizin yerinize ben yatarım” diye espiri yaptı.


(Cumhuriyet)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Bakan Ertuğrul Günay: 'Cenazemde Chopin değil, Itrî Çalınsın'

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bir asker cenazesinde söylediği “cenaze marşını kesin, Halk tekbir getirecek” sözünü bir adım ileri taşırken, cenazesinde Chopin değil Itrî çalınmasını istedi…

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın bir asker cenazesinde çalan cenaze marşına tepki göstererek, “Halk tekbir getirecek, kesin” sözlerine ek olarak cenazesinde Chopin değil Itrî çalınmasını istediğini söyledi.

"Chopin Türk Halkı Tarafından İçselleştirilmemiş"
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, cenazelerde bando ve Chopin marşı çalmanın Türk halkı tarafından içselleştirilmemiş bir durum olduğunu belirterek, cenazelerin kendi ritüellerimize uygun olarak kaldırılması gerektiğini belirtti.

Bakan Günay, “Elbette şehit cenazesi görkemli törenlerle kaldırılmalı. Ama böyle bandolarla değil de Türkiye'nin en iyi hafızlarının yer aldığı bir grubun Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale Kasidesi'ni okuması daha gösterişli olmaz mı?” derken konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Zaten kendi cenazemin de Chopin'in cenaze marşıyla değil, Itrî'nin Segah ilahisiyle kaldırılmasını yakınlarıma vasiyet ettim. Benim cenazem Itrî ile kaldırılsın.”

''Günay Tipik Siyasetçi''
Ahmet Say: ''Chopin’in cenaze marşı tabi ki ithal bir şey. Cenaze marşının özgün olmasını ben de isterdim. Yine çoksesli, bando eşliğinde söylenen bir parça olmasını isterdim. Lakin Günay, bunu kullanıyor. Tipik bir siyasetçi. Kendi çevresine yaranmış oluyor böyle konuşuyor. Onu Itrî’den, en basit tarafıyla bir sınavdan geçirsem Itrî’nin “I” harfini bile bilemez. Itrî’ye ve Dede Efendi’ye benim hiçbir itirazım yok. Bu ikisi özellikle klasikleşmiştir. Tabi ki teksesliler. “Saray müzikçisi” bunlar. Halka da inebilmiş değiller o yüzden. Bence bu konuda verilebilecek yanıt şu olmalı: Halka inmeyen bir saray müziği temsilcilerinin bestelerini beklemek, düşünmek her açıdan hem sosyolojik hem siyasal açıdan çok yanlış şeyler.''

Suna Kan: "Herkes kabul etmelidir ki bu marş tüm dünyanın bildiği, tanıdığı, evrensel bir marştır. Bu o kadar çok halklara mal olmuş bir müzik ki, bugün Türkiye’nin köylerinde duysalar bilirler. Zaten müziğin dini olmaz, müzik evrenseldir. Bakanın bu sözleri beni çok şaşırttı ve üzdü."


(soL)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

'Sahte Tarih' Dubai’den Döndü

Aktüel Arkeoloji Dergisi Eylül-Ekim sayısında Dubai bağlantılı ilginç bir tarihsel eser kaçakçılık olayının içyüzünü açıklıyor. Dergi, Türkiye’den kaçırılan ve Ankara’ya geri verilen 23 parça Roma Dönemi eser arasındaki iki heykelin sahte olduğunu saptadı.

Nisan 2007’de Birleşik Arap Emirliklerin Dubai kentinin Şarika Havaalanına Türkiye’den kaçak gönderilen 23 parça tarihi eserin bulunduğu bazı kargoları yerel gümrük yetkilileri incelemeye almış ve durumu Türk yetkililerine bildirmişlerdi. Görüşmelerden sonara Kültür Bakanlığınca Dubai’ye gönderilen arkeologlar tarihi eserleri, Temmuz 2007’de teslim alıp Ankara’ya Anadolu Medeniyetleri Müzesine getirdiler. Bu yapıtları yurtdışına taşıma işini yapan şirket hakkında da soruşturma başlatıldı. Olay hakkında İstanbul 1. Ağır Cezada dosya açıldı.

Olayın araştırmasını yapan Özgen Acar, iki heykelin ilginç öyküsünü dergide özetle şöyle açıkladı: “Bakanlıkça resimleri basına dağıtılan 23 eser arasındaki iki heykel dikatimi çekti. Biri aşk tanrıçası Afrodit, ötekisi sağlık tanrısı Asklepios heykelleriydi. Tanır gibiydim! Araştırdığımda ‘tıpatıp’ aynılarının Selçuk Müzesinde olduklarını saptadım. İki heykel Selçuk’takilere benzemeyi bırakın ‘milimetrik olarak’ uyum gösteriyorlardı.

Selçuk Müzesinden bu iki heykel çalınmadıklarına göre Dubai’de el konulan heykeller neyin nesiydiler? Araştırmalarım sonucunda Dubai’dekilerin ‘sahte’ olduklarını, Kültür ve Turizm Bakanlığının verdiği izinle Selçuk Müzesindeki heykellerden alınan kalıplardan döküldüklerini saptadım!”

İzmir’deki bir firma, mermerden yapılan özgün Afrodit ve Asklepios heykellerini bu kalıplardan “mermertozu” ve “polyesterden” dökmüşlerdi. Ancak bu maddeler hafif oldukları için döküm heykellere ağırlık kazandırmak amacıyla içlerine “kurşun” ve çinko, aliminyum, magnezum ve bakır alaşımı olan, kırılmaya dayanıklı “zamak” eklenmişti.

Eski eser kaçakçıları, yeni oluşan Ortadoğu piyasasında alıcıları da kandırmak istemişler, nakliyeciler de bunları gümrükten ellerini kollarını sallayarak geçirmişlerdi. Ancak Dubai gümrükçüleri bu eserleri geri verip, resimleri Bakanlıkça açıklanınca Özgen Acar araştırması sonrasında bu ilginç sahtecilik olayını ortaya çıkardı.

Aktüel Arkeoloji Dergisi 29. Sayı Kazı Hikayeleri 
Bu sefer kazılanın değil kazanların hikayesinin anlatıldığı bir sayı çıktı. Arkeoloji nedir, arkeolojik kazılar nasıl ve neden yapılır. Arkeologlarların merak edilen kazı deneyimleri ve yaşamları yaşadıkları ve sıkıntılarının anlatıldığı bir sayı… NTVMSNBC ‘nin Yeşil Ekran programı ile tanıdığı Nevzat (Hoca) Myra – Andriake kazılarının hikayesini anlatıyor. Kazılar nasıl başladı, kimler destek oldu ve bir kazı yapmanın sadece eser çıkarmak değil bunun arkasında onlarca önemli işin gerçekleştiğini anlatırken Cevdet Bayburtlıoğlu’nun 30 yıllık aşkı Arykanda ile yaşadıklarının hikayesi sizi başbaşka bir dünyaya çekecek hem sevindirecek hem de hüzünlendirecek. Tuba Ökse’nin arkeoloji aslında Indıana Jones meselesi değildir ile başlayan anlatımı Aykan Özener’in bir yol hikayesi ile sonlanıyor.


(Ntvmsnbc)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Sinemanın Starları Bu Atölyede Buluşacak

CerModern'de açılacak CAVA atölyeleri ile sinemaya adım atmak, projelerini hayata geçirmek isteyenler, usta oyuncular, yönetmenler ve eleştirmenlerin tecrübelerinden faydalanabilecek.

CerModern'de ustaların katılımıyla açılacak ''Bir Film Yaratmak'', ''Düşten Kağıda'', ''Kameraya Oynamak'' ve ''Sinema Okuryazarlığı'' atölyeleri, beyaz perdeye sevdalananlara sinemanın kapısını aralayacak. Sinemaya adım atmak, projelerini hayata geçirmek isteyenler, usta oyuncular, yönetmenler ve eleştirmenlerin tecrübelerinden faydalanabilecek.

CerModern ve Yapım-eki birlikte hayata geçirecekleri projeyle Türkiye'deki yeni sanat arayışlarına sinema ve görsel-işitsel sanatlar alanında kurumsal bir yapı kazandıracak.

CAVA (Sinema ve Audio-Vizüel Sanatlar) Enstitü Program Yönetmeni Tufan Taştan, yaptığı açıklamada, CerModern'de açılacak CAVA atölyeleriyle ilk etapta, deneysel bir teknik kullanılarak fikirlerin sanatsal disiplinle buluşmasının hedeflendiğini söyledi.

Dört ayrı başlıkta ilerleyecek atölye programının, film yapımı, senaryo yazımı, sinema oyunculuğu ve film okuma/sinema eleştirmenliği çalışmalarını kapsayacağını bildiren Taştan, atölyeleri tamamlayan katılımcılara sertifika belgesi verileceğini belirtti.

Ankara'da bu tarz eğitim ve etkinlik imkanlarının İstanbul'a kıyasla çok az olduğunu vurgulayan Taştan, diğer bir amaçlarının da Ankara'daki kültürel ve sanatsal hayatı canlandırmak olduğunu dile getirdi.

'Düşten Kağıda, Kağıttan Kameraya, Kameradan Seyirciye'
Eğitimlerle düşten kağıda, kağıttan kameraya, kameradan seyirciye ve seyirciden tekrar sanatçıya kadar geçen süreçleri bir bütün olarak değerlendireceklerini ifade eden Taştan, ''Bu atölyeler, teorik ve uygulamalı çalışmalarıyla, katılımcılarına hem öğrenim hem de üretim süreçlerinde modern bir sinema ortamı sunacak'' dedi.

Atölyelerde modern sanatlar alanında ileriye ve yeniye dönük çalışmaların paylaşılacağını ve dünya sinemasıyla da temas kurulacağını anlatan Taştan, kendisininde atölye yürütücülüğünü gerçekleştireceği ''Bir Film Yaratmak'' adlı sinema atölyesi için şunları kaydetti:

''Sinemaya giriş ve film yapım anlamında temellenecek olan program, 12 hafta boyunca kendi içinde üç kurdan oluşacak. Katılımcılarına bir film yönetmek için gerekli olan teorik ve pratik bilgi birikimini sağlayacak. Program danışmanlarının da sunumlarıyla, sinemanın bilgisine, tekniğine ve anlamına dair süreçlerini ele alacak. Katılımcılarına sinemayı yenilikçi bir eğitim anlayışıyla tartıştırmasının yanı sıra film yapım süreçlerinin, tekniğin ve anlamın diyalektik bütünlüğü içinde kavranmasını sağlayacak, teorik olan bilgiyi pratiğe yansıtarak film yapma serüvenine yoğunlaşacak.''

'Kontenjanlar Sınırlı'
1. dönem atölyelerin 13 Ekim-30 Aralık tarihleri arasında eğitim vereceğini söyleyen Taştan, kontenjanların sınırlı olduğunu, başvuruların 8 Ekim'e kadar devam edeceğini dile getirerek, şunları kaydetti:

''Atölyelerin her biri birer ay olmak üzere 3 kurdan oluşacak. Her kurun ilk 3 haftası atölye yürütücülerinin dersleriyle ilerlerken, kurların son haftaları ise danışmanların sunumuyla tamamlanacak. Dönemsel bir programla ilerleyecek derslerin yanında, atölye sorumluları randevu sistemi aracılığıyla haftada bir gün proje geliştirme alanında katılımcılarına birebir çalışma alanı sunmak için etütler yapacak.''

Dünya Sinemasından İsimler de Katılacak
CAVA'nın dünya sinemasından da birçok ismi ağırlayacağına dikkati çeken Taştan, şöyle konuştu:

''Her ay halka açık söyleşiler, film gösterimleri ve atölye çalışmaları düzenlenecek. Modern bir öğrenim ve üretim alanı sunmayı hedefliyoruz. İlk dönemin tamamlanmasının ardından sonraki aşamayı tartışacak ve ikinci dönemi oluşturacağız. Ayrıca Türkiye'de eksikliği hissedilen, sinema müziği, görüntü yönetmenliği, sinema sanat/tasarım, yaratıcı yapımcılık gibi modüller oluşturmak ve çalışmalar yapmak enstitünün diğer hedefleri arasında yer alıyor.''

Ezel Akay'dan Ahmet Uğurlu'ya, Erdal Beşikçioğlu'ndan Meltem Cumbul'a
Atölyenin açılışının ''Sinemada Yeni Eğitim Metotları'' dersiyle Ezel Akay tarafından gerçekleştirileceğini bildiren Taştan, sözlerini şöyle tamamladı:

''12 haftadan oluşan modüller 40 saatlik bir eğitim sunulacak. Benim yönetimimdeki Bir Film Yaratmak Sinema Atölyesi'nde atölye danışmanları Ezel Akay, Onur Ünlü, Yeşim Ustaoğlu; Evren Barış Yavuz yönetiminde yürütülecek Düşten Kağıda Senaryo Atölyesi'nde atölye danışmanları Barış Pirhasan, Ümit Ünal, Süreyya Karacabey, Yüksel Aksu; Ahmet Uğurlu'nun yönetiminde yürütülecek Kameraya Oynamak Oyunculuk Atölyesi'nde Erdal Beşikçioğlu, Meltem Cumbul, Mert Fırat; Ahmet Gürata yönetiminde yürütülecek Sinema Okuryazarlığı Eleştiri Atölyesi'nde Sine-Cine ve Altyazı dergilerinden Dilek Kaya, Nejat Ulusay, Ruken Öztürk, Ayça Çiftçi, Fırat Yücel, Övgü Gökçe, Senem Aytaç yer alacak. Aynı zamanda Ortadoğu'dan ve batı sinemasından tanınan isimler de çalışmalarımıza katılacak.''


(Ntvmsnbc)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Ryan Gosling Kamera Arkasında

Ryan Gosling 'How to Catch a Monster' adlı filmde hem yazar hem de yönetmen koltuğunda...

Son yılların en yetenekli aktörlerinden Ryan Gosling, senaryosunu kendi yazdığı filminin çekimine hazırlanıyor. Yönetmenliğini de yapacağı ‘How to Catch a Monster’ adlı filmin yapımcılığını ‘Drive'da birlikte çalıştığı Marc Platt ve Adam Siegel yapacak.

‘Drive’dan rol arkadaşı Cristina Hendricks ise filmin başrolünde. Hendricks, iki çocuklu bekar bir anneyi canlandıracak. Hollywood Reporter’ın haberine göre; Gosling, karanlık ve yok olmaya yüz tutmuş bir şehirdeki yeraltı dünyasını masalsı bir dille beyaz perdeye aktaracak.

Film, Hendricks’in canlandırdığı 'Billy' adlı karakterin oğullarıyla birlikte su altı şehrine giden bir yolu keşfetmesiyle, yaşamlarının nasıl değiştiğini anlatıyor.

Gosling, röportajında destekleri için yapımcılara teşekkür ederken, filmi onlarla beraber çekmeyi dört gözle beklediğini söyledi.


(Ntvmsnbc)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

50. Yıla Özel Albüm

Rolling Stones, 50’nci kuruluş yıldönümü şerefine bir albüm hazırlamak için geçen hafta Paris’te stüdyoya kapandı.

Efsanevi Rock grubu Rolling Stones, 50. yıl şerefine yeni albüm hazırlığına başladı.

Mick Jagger, Keith Richards, Ronnie Wood ve Charlie Watts’tan oluşan grup, Studio Guillaume Tell’e kapanıp kayıt yaptı. Jagger, Twitter’da “Paris’teki stüdyoda çok eğlendik” diye yazdı.

Ancak bu kadar kısa sürede yeni şarkılardan oluşan bir albüm kaydının mümkün olmadığını söyleyen uzmanlara göre Rolling Stones, eski şarkılarını yeniden yorumlayarak 50’nci yılında bir ‘best of’ ile sevenlerinin karşısına çıkacak.

Temmuz 1962’de kurulan grup, 50’nci kuruluş yıldönümünde konserler vereceğini ve grubun tarihini anlatan bir belgeselin gösterime gireceğini duyurmuştu.


(Ntvmsnbc)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Pan Flüt Üstadı Türkiye'ye Geliyor

Dünyada adı bir enstrümanla birlikte anılan nadir sanatçılardan biri olan pan flüt ustası Gheorghe Zamfir, Türkiye’yi büyülemeye geliyor.

Üflediği her notası ayrı bir sevinç ve hüzün taşıyan, pan flüte can veren Gheorghe Zamfir, 6 Romen müzisyen, Aydın Yavaş ve 8 Türk müzisyenden oluşan 14 kişilik orkestrası ile vereceği 4 konserle müzikseverlerle buluşacak.

Mitolojik tarifiyle "Tanrının Enstrümanını Yeniden Canlandıran" adam olarak da onurlandırılan Zamfir, turne kapsamında 31 Ağustos'ta Bodrum Kalesi, 1 Eylül'de İzmir Ekonomi Üniversitesi Konser Salonu, 2 Eylül'de Bursa Açıkhava Tiyatrosu ve 4 Eylül'de Antalya Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu'nda konserler verecek.

20. Yüzyılın En Popüler Besteci ve Sanatçısı 
Müzik hayatına 14 yaşında flüt çalarak başlayan Romanya doğumlu sanatçı, pan flütte dudak hâkimiyeti ile dikkati çekerken, Romen tarzı pan flüt’ü geliştirip ve 20 borulu sistemi 30’a çıkartarak, pan flüte kendi imzasını attı. Deneyciliğe karşı duyduğu doymak bilmeyen aşkı “Benim için en önemli olan şey, yaratıcılıktır” cümlesiyle özetleyen Gheorghe Zamfir, Fransa'da “Chevalier des Arts et Lettres de France” ve “20. yüzyılın En Popüler Besteci ve Sanatçısı" ünvanını da elinde bulunduruyor.

Farklı müzikal dünyalar arasında bir köprüye benzetilen repertuarında; çingene müziğine, ana vatanı Romanya'nın folkloruna duyduğu sevgiye her zaman yer verirken, bunları Puccini, Verdi, Mozart, Schubert gibi bestecilerin eserleriyle bir arada çalarak çok etkileyici performanslar sergiliyor.

200'den fazla albüm, 600 milyondan fazla albüm satışı ile sayısız ödüllerinin arasına 90 altın ve platin albüm ödülü de katan "Pan Flütün Kralı" Zamfir’in popüler müzikteki yolculuğu, film müzikleriyle devam ediyor.

Avustralya filmi Picnic at Hanging Rock için yaptığı müzik ile film müziği alanına da giren sanatçı, daha sonra Sergio Leone’nin 1984 yapımı ünlü filmi Once Upon a Time in America, aynı yıl Karate Kid ve en son olarak Tarantino yapımı Kill Bill Vol. 1 için yaptığı müzik ve pan flüt yorumu ile dünya çapında üne kavuştu. Ayrıca Anadolu Ateşi'nin ikinci projesi olan "Troya" nın sahne müziklerinde de Zamfir’in melodileri bulunuyor…


(Ntvmsnbc)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Selçuk Baran Öykü Ödülü Düzenleniyor

Jale Sancak tarafından kurulan, 2006 yılından bu yana kent kültürüne katkı sağlamak amacıyla, sanat ve edebiyat etkinlikleri yapmakta olan İstanbul Galatapera Kültür ve Sanat derneği, 4 Kasım 1999 tarihinde yitirdiğimiz, Türk edebiyatının usta yazarlarından Selçuk Baran adına, bu yıl ilki gerçekleştirilecek olan bir öykü ödülü düzenliyor.

Ödül seçici kurullarında yer almama kararını, ilgisizlik ve umursamazlık nedeniyle yazmaktan vazgeçmiş, kırgın bir yazar olan Selçuk Baran anısına konan ödül için değiştiren ve onu bir yazısında, ‘yaşarken ve yazarken inceliği, duyarlığı, değeri handiyse çiğnenmiş sevgili dost‘ sözleriyle anan, edebiyatımızın bir diğer usta yazarı Selim İleri’nin başkanı olduğu seçici kurul Sezer Ateş Ayvaz, İlknur Özdemir, Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve Turhan Günay’dan oluşuyor.

Henüz yayımlanmamış olan ve öykü kitabı niteliği taşıyan yapıtların aday olabileceği ödülün son katılım tarihi 9 Kasım 2012.

Ödül sadece bir yapıta verilecek. Ödüle değer bulunan yapıt 20 Ocak 2013 tarihinden sonra açıklanacak ve Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından kitap olarak yayımlanacak.

Ödüle katılmak isteyenler yapıtlarını, Galapera Sanat / Tünel, Ensiz Sokak, Şeref Apt. No 4 .Kat 2. Beyoğlu adresine elden teslim edebilir ya da posta yoluyla gönderebilirler.

Ayrıntılı bilgi www.galapera.org adresinde…

SELÇUK BARAN

Öykü ve roman yazarı Selçuk Baran 1933’te doğdu. Yayımlanan ilk öyküsü, 1968'de Yeditepe'de çıkan Çocuğun Biri'ydi. 1972'de ilk öykü kitabı olan ve 21 hikâyeden oluşan Haziran yayımlandı. Kitap ertesi yıl TDK Öykü Ödülü'ne değer görüldü. Baran, 1974 ve 1979 yıllarında sırasıyla Bir Solgun Adam ve Bozkır Çiçekleri ile Milliyet Yayınları Roman Yarışması'nda mansiyon, 1978'de ise Anaların Hakkı ile Sait Faik Hikâye Armağanı kazandı.

Baran öykü, roman ve tiyatro oyunlarının yanı sıra bir çocuk kitabı yazdı ve Roald Dahl'ın Charlie'nin Büyük Cam Asansörü isimli kitabının çevirisini yaptı. Yazarın yıllar önce yazdığı Güz Gelmeden adlı romanı, ölümünden sonra yayımlandı. Hakkında Dr. Ayfer Yılmaz tarafından yazılmış Hüzün Mevsiminde Bir Yazar: Selçuk Baran ve Eserleri adlı akademik bir çalışma da mevcuttur. Eser "Her Dilde Yayıncılık" tarafından basılmıştır.


(Demokrat Haber)


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Dünyaca Ünlü Şef ve Solistleri İzmir’e Getiriyor

İzmir Devlet Senfoni Orkestrası 2012-2013 sezonuna, dünyaca ünlü şef ve solistlerle hazırlanıyor. Önümüzdeki konser sezonunda uluslararası alanda isim yapmış ŞeflerToshi Shimada, Alun Francis, Vakhthang Matchavariani, Antonio Pirolli, Myron Michailidis, Vladimir Altschuler, Susanna Pescetti, Rengim Gökmen, Tadeuzs Strugala konser yönetmek için İzmir’e gelecek.

Aynı zamanda solistler Obua’da Albrecht Mayer , Cello’da Martti Rousi , Keman’da Gilles Apap ve Mihaela Martin , Korno’da Radovan Vlatkovic , Bandoneon’da Marcello Nisinman , Viyolonsel’de Xavier Philips , Piyano’da George Lazaridis ve Denis Kozukhin , Cello’da Frans Helmerson , Klarinet’de Wenzel Fuchs ve Devlet sanatçılarımız İdil Biret ile Gülsin Onay’da İzmirli sanatseverlere unutulmayacak güzellikte konserler verecek.

İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nın açılış konseri şef Antonio Pirolli yönetiminde Ekim ayı’nda gerçekleştirilecek. Solist olarak ülkemizin yetiştirdiği en önemli piyanistlerden biri olan devlet sanatçısı Hüseyin Sermet’in konser vereceği gecede, ünlü piyaniste İzmir Devlet Senfoni Orkestırası sanatçıları eşlik edecek.


(izmirdesanat.org)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder