1 Ağustos 2012 Çarşamba

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YARASA ADAM - Kaya Özkaracalar

Yeryüzünde insan-üstü özellikler kazanan bir uzaylı olan Superman’den ve radyoaktif bir örümcek tarafından ısırılınca bazı insan-üstü yetenekler kazanan Örümcek Adam Peter Parker’dan farklı olarak, Amerikan çizgi roman süper-kahramanlarını bir diğer duayeni oan Batman’in ortaya çıkış öyküsünde herhangi bir fantastik yön yoktur. Batman kimliği altındaki Bruce Wayne - sadık uşağı Alfred’in ona saygıyla hitabettiği üzere, “efendi Wayne” – çok zengin bir mirasyedidir yalnızca. Küçük yaşta anne-babasının bir cinayete kurban gitmesinin ardından kendini suçlularla mücedele etmeye adamış bir gönüllü adalet savaşçısı olarak, neredeyse sonsuz satınalım gücünü egzantrik Yarasa Adam donanımı geliştirmek için kullanagelmektedir. Bob Kane tarafından yaratılan Batman, ilk olarak 1939 yılında Detective Comics adlı bir dedektif çizgi romanları dergisinde görünmüş ve okuyuculardan büyük bir ilgi görmesi üzerine ertesi yıl tamamen kendi adını taşıyan ve kendisine tahsisi edilmiş yeni bir dergide boy göstermeye başlamıştı. Batman, o tarihlerden bu yana 70 yılı aşan zaman içinde televizyon ve sinema gibi diğer mecralara da taşınan süreçte dönem dönem farklı niteliklere bürünmüş bir kahramandır.

BATMAN EŞCİNSEL Mİ?

Kendisine, Robin adını kullanan bir erkek çocuğunu asistan olarak seçmesi ve Wayne malikanesinde bu asistanıyla birlikte yaşaması, 1950’li yıllarda çizgi roman karşıtı muhafazakar çevrelerde Batman’in gizli bir eşcinsel olduğu yorumlarına ve bu sebeple genç dimağlara kötü örnek olduğu suçlamalarına yolaçmıştı. Bu suçlamaları bertaraf edebilmek amacıyla yayıncılar Bruce Wayne’i zaman zaman karşı cinsle gönül ilişkileri içerisine sokma yoluna gideceklerdi.

Öte yandan, 1960’lı yıllardaki Batman televizyon dizisi, kendini ciddiye almayan, karakterlere kasten abartılı davranış kalıpları yükleyen, ayrıca alacalı bulacalı bir görselliğe sahip olan tarzıyla camp estetiğin popüler kültürdeki öncü ve önde gelen tezahürlerinden biri olarak tarihe geçecekti. Bu tv dizisinin, kısa süreliğine de olsa büyük bir popülerlik kazanması üzerine dizideki camp yönelim Batman çizgi romanlarına da taşınacaktı. İşte bu dönemde, hem geçmişte sansür tehdidiyle beraber gündeme gelmiş olan eşcinsellik iddialarının, hem de o dönemde üstlendiği camp estetiğin ışığında Batman, yaratıcılarının niyetinden bağımsız olarak, camp’in önemli bir taşıyıcısı olagelmiş eşcinsel çevrelerce bir gay ikonu olarak sahiplenilecekti. İşte yıllar sonra eşcinsel yönetmen Joel Schumacher’in çekeceği Batman & Robin (1997) filmine tepeden tırnağa zühur etmiş olan camp estetik ve bu arada bu filmin en azından açılış sekansındaki doğrudan gay hazlara hitabeden kimi sekanslar, 1960’ların ikinci yarısındaki Batman algısına artık modası geçmiş (bu film, gişede hüsrana uğrayacaktı) retro bir yönelimden ibarettir aslında.

YENİ SAĞ’IN BAYRAKTARI BATMAN

Televizyon dizisinin yayından kalkmasının ardından o furyada sahiplendiği camp estetiğn tek başına taşıyıcısı olarak adeta ortada kalan Batman çizgi romanları hızla bir kimlik ve tiraj bunalımına düşecek ve 1970’lerden itibaren köklerine dönme çabaları gündeme gelecekti. Fakat Batman’in yeniden popülerleşebilmesi ancak 1986’da Frank Miller’ın eseri olan The Dark Knight Returns (Karanlık Şövalye Dönüyor) adlı ‘epik’ çizgi roman serisinde dönemin hakim ruhuna uygun biçimde yeniden yorumlanması ile gerçekleşebilecekti. Batman’ın bir nevi emeklilikten dönerek suçlulara kök söktürmeye tekrar başlamasını anlatan bu öyküde Batman artık -1960’lardaki imajının tam tersine- asık yüzlü, sert bir adalet savaşçı olarak betimlenmekteydi. Aşırı şiddete yönelim 1990’lardaki öykülerde biraz törpülenecek olsa da Frank Miller’ın ‘Karanlık Şövalye’ imgesi artık Batman’e iyice nüfuz etmiş durumda.

BEYAZPERDEDE BATMAN

1940’lardaki iki adet “seriyal” film (televizyon öncesi dönemde yaygın olan kısa metrajlı episodlardan oluşan sinema film dizileri), 1960’lardaki tv dizisinin türevi olan uzun metraj bir sinema filmi ve bu arada Yeşilçam yapımı iki adet Yarasa Adam (*) filminden sonra Batman’in beyazperdelerde tekrar görünmesi Frank Miller’ın The Dark Knight Returns’ünün akabinde gerçekleşecekti. Batman’i tekrardan beyazperdeye uyarlama görevi auteur yönetmen Tim Burton’a ihale edilmişti. Ancak Tim Burton’ın Hollywood’un memur yönetmenlerinden herhangi biri olmaması sayesinde onun Batman filmleri nevi şahsına münhasır filmler olarak şekillenecekti. Burton imzalı Batman (1989) ve özellikle başyapıt niteliğindeki Batman Returns (1992) filmleri, karanlık bir görsel doku, ultra-grotesk kötü adamlar, absürd mizansenler, mizah ve erotizmin kaynaştığı bir popüler kültür çeşnisidirler. Burton’ın ilk Batman filmi gişede olağanüstü bir başarı sağlamış ama ikinci filmde özellikle Kedi Kadın üzerinden fetişistik erotizm gemi azıya alınca muhazafakar ebeveyn örgütlerinin tepkisini çekmiş, müstehcenlikle suçlanmış ve Holywood’un artık Batman için Burton yerine alternatif arayışlara yönelmesiyle sonuçlanmıştı. Ara nağme sayılabilecek Schumacher’in Batman filmlerinin ardından yönetmen koltuğuna oturan Christopher Nolan ise doğrudan Frank Miller’ın izinden gidecekti.

Bu noktada Frank Miller’ın, artık Batman’ın yayıncısından ayrılıp günümüzde doğrudan kendi yaratımı olan çizgi romanlarında Yeni Sağ yönelimi bile geride bırakıp doğrudan müslüman karşıtı kültürel ırkçı bir çizgi sergilemeye başlamış, Amerikan faşizminin önde gideni, bayrak sallayanı konumuna gelmiş olduğunu geçerken not edelim. Miller’ın sosyal medyada kendi blogunda Occupy Wall Street hareketine öfke kusan, hakaretler ve aşağılamalar yağdıran bir makale yayınlamış olması, Nolan’ın en yeni Batman filmi The Dark Knight Rises’ın Occupy Wall Street’e de göndermeler olarak algılanabilecek motifler taşıması açısından ilginç bir tesadüf!

Nolan’ın önceki iki Batman filmindeki siyasi ve etik yönelimler müphemken (ve de özellikle ikinci filmdeki muazzam aksiyon kurgusu içinde ikinci plana düşerken), The Dark Knight Rises’da ‘farklı okumalara açık altmetinler’ değil, bariz biçimde karşı-devrimci bir mesaj kaygısı meydanda. Kuşkusuz film salt Occupy Wall Street çağrışımlarından ibaret değil. Nolan ve şurekasının hedefinde Fransız Devrimi de var! Ve daha da beteri bu devrimci/muhalif hareketlerin yergisi ayrıca 11 Eylül çağrışımlarıyla da takviye edilmiş: Nolan, sol/ilerici kimlikli muhalif ve devrimci hareketleri öcüleştirebilmek adına onlara El Kaide’ye atfedilen özellikler de yüklüyor, herşeyi kasten birbirine karıştıyor.

Öte yandan The Dark Knight Rises, istemeden de olsa aslında sosyalizmin gücünü de sergilemiş oluyor diyebiliriz. Bu nasıl bir korkudur ki, dünya sosyalist sisteminin dağılmasının üzerinden 20 küsür yıl geçmişken sivil toplum hareketlerinin biraz anti-kapitalist yönelimler kazanması kadim anti-Komünizmi yeniden canlandırıyor, ideolojik savaş baltaları hemen topraktan çıkarılıyor.


(*) Batman çizgi romanları Türkiye’de ilk olarak 1951’de dönemin efsanevi çocuk dergisi Binbir Roman’da ‘Yarasa’ başlığı altında yayınlanmış, Türkiye’deki ilk Batman çizgi roman dergisi ise 1958’de Betman Yarasa Adam adıyla yayınlanmıştı. Batman Türkiye’de çizgi romanın altın çağında genellikle muhtelif çizgi roman dergilerinde dolgu malzemesi olarak, bazen de kendisine tahsis edlmiş ama hepsi kısa kısa ömürlü kalmış dergilerde boygöstermiştir; bugün ise ancak albüm formatında yayınlanmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder