23 Temmuz 2012 Pazartesi

PARANIN İKTİDARINA KARŞI, DAYANIŞMA GÜNCESİ...

Paranın iktidarı her türlü toplumsal-kolektif çabayı yok etmek isterken, bireyciliği ve rekabeti tekelleştirmek istiyor. Bireyciliğin tekelleşmesi karşısında toplumsal-kolektif olanın savunulması ve derinleştirilmesi için ellerimiz toprağa uzanmalı, çamura bulanmalıydı. Bu bağlamda yolculuğumuzun ilk durağı Tokat oldu.

Birinci Gün..


Önceki senelerin aksine bu sene daha fazla köye seslenmek niyetindeyiz. Bu çerçevede görev dağılımları yapılırken, ilk gün ekip ikiye ayrıldı. Birinci grup Dive’ye doğru yol alırken, diğer grup Kocacık köyüne doğru yolculuk yapıyordu. Dive, bahçe çalışmalarımızın her zaman ilk durağı olması nedeniyle, devrimci gençler için artık dışarıdan bir köy olmaktan öte içeriden bir hemşerilik duygusunu güçlü kılıyor. Kocacık ise bu sene ilk defa gideceğimiz bir köy. Kocacık’a varıldıktan sonra köy kahvesinde sohbete geçiliyor. Köy kahvesinde hoş geldin sohbeti memleket meseleleriyle birlikte yoğunlaşırken, konu kuşkusuz tarımda sömürü politikalarına uzanıyor. Tarım alanına dönük uygulanan sömürü politikaları, tahribatını önceki yıllara oranla daha artırmış. Bahçelerden elde edilen ürün para etmezken, hayvancılık için de aynı şeyden bahsetmek mümkün. Vişne-kiraz gibi üretilen sütte her hangi bir gelire denk düşmüyor. Aksine elde edilen gelir, çocukların okul masraflarını dahi karşılamazken; kapanmak bilmeyen açık, modern tefeci bankalar aracılığıyla kapatılmaya çalışılıyor. Haliyle sonu gelmez bir borçluluk hali devam ediyor. Tarım ve hayvancılık yaparak yaşamanın imkânsızlığı nedeniyle daha 15 yaşında çocuklar çalışmaya başlıyor. İnşaat işçiliği yanı sıra bir kısım köylü HES yapımında çalışıyor. Temennileri ise HES’lerin yok olması. Ancak şartlar orada çalışmayı zorunlu kılıyor. Gün boyu gençlerle köydekiler arasında sohbet devam ediyor.



İkinci Gün...


Dive’de gençler arasında dağılım yapılarak güne başlandı. Önceki senelerde bir takım tereddütleri olan evler de bahçelerinde birlikte çalışmayı öneriyor. Yine gelen taleplere göre düzenleme ve iş bölümü yapılarak ilk iş olan ot yolma ile ellerimiz toprağa uzanıyor. Ot yolma işlemi sonrası köyün çocuklarının örgütlenerek aralarında bir toplantı yapacakları bilgisi üzerine toplantılarına kulak misafiri olunuyor. Adettendir çocuklara sorulur, büyüyünce ne olacaksın. Genellikle çocukların bu soruya cevabı çeşitlilik gösterse de Dive’de tüm çocuklar aynı mesleği seçmişler bile. Yoldaş, Sırdaş, Taylan, Özer, Eylem ve Sinan tez elden cevabı yapıştırıyor; Devrimci olacağız.. Sadece Çayan’ın biraz tereddüdü var. Ya kamyoncu yada devrimci olacağım diyor! Çocukların toplantısı sonucu, çocuklarla birlikte bir tiyatro çalışmasına başlanılacak...


Üçüncü ve Dördüncü Gün...


Tarlalarda vişne-kiraz toplamaya devam ederken, yaklaşan 2 Temmuz Sivas Katliamına ilişkin çalışma örgütlenilmesi kararı alınıyor. İlk etapta evler teker teker gezilerek ne yapılabileceği köydeki insanlarla birlikte tartışılıyor ve birlikte karar altına alınıyor. Çalışmaları yürütmek üzere görev dağılımı yapılarak, katliamı ve gericiliği protesto eden dövizler, pankartlar yazılıyor. Bunların yanı sıra ev gezilerini sıklaştırıyoruz. Tereddüdü olan evlerdeki yaklaşımda zamanla kırılıyor. Bahsedilen devrimci gençler siz misiniz? Sorusuna birçok evden işitiyoruz.


Köyde olup da köy düğünlerine icap etmemek olmaz. Köy düğünlerinin baş konuğu devrimci gençler. Düğünde, devrim türküleri okunuyor. Türkülere hep birlikte eşlik edilirken; şimdi halaya katılmak üzere devrimci gençleri sahneye davet ediyoruz anonsuyla kendimizi sahnede buluyoruz.
Kapitalizmin, bireyci kültürü karşısında direnen, henüz teslim olmamış imece kültürüne de bu düğün aracılığıyla tanıklık ediyoruz. Düğün sahiplerinin tarladaki ürünü toplayamamış olması ve masrafları nedeniyle tüm köylüler kolektif biçimde dayanışma ilişkisi geliştiriyor. Evlenen gençlerin ev eşyaları köydekiler tarafından alınıyor. Her bir aile aldıkları eşyalarla evin büyükçe bir kısmını kurmuş oluyor.

Beşinci ve Altıncı Gün


Tarlalardaki vişne toplama halimiz devam ediyor. Önceki senelerde de vişne toplamaya gelen arkadaşlar daha tecrübeli. İlk kez katılanların zorlanıyor oluşu, küçük gülüşmelere neden olsa da zamanla alışılıyor. Tokat’ta bulunduğumuz tarihler, Sivas katliamının gerçekleştirildiği tarihe denk düşüyor. 2 Temmuz’ta Sivas’ta gericiler tarafından gerçekleştirilen katliama dönük Dive ve civar köylerde yoğun bir tepki söz konusu. Bu tepkinin kendisi örgütlü bir hal alarak, alınan karar gereği Sivas’a doğru yol alınıyor. Sivas’ta katliamdan geriye birçok şey varlığını sürdürüyor. Sivas’ta işlenen insanlık suçunu zaman aşımıyla sümen altı etmek isteyenler, karar sonrası hayırlara vesile olmasını dilemişti. Alevilerin ve Sivas’ta katledilen insanların yakınlarının yıllardır sürdürdüğü ‘Madımak Müze Olsun’ talebi ile dalga geçer gibi Madımak’ta düzenleme yaptılar. İnsanları diri diri yakarken kendileri de yanan gerici katillerin ismiyle katliam mağdurlarının isimleri aynı yere yazıldı. Acılarını matemlerini bile yaşamasına izin verilmeyen insanlara bina önünde anma yapılmasına müsaade edilmemiş, gaz bombalarıyla saldırılmıştı. Bu sene de aynı tavrı sürdürme konusunda kararlı olan AKP ve önün idarecileri karşısında binlerce kişide kararlıydı. Kararlılık karşısında geri adım atılması sonucu anma otelin önünde gerçekleştirildi. Anma sonrası tekrar Tokat’a doğru yola koyulduk.


Yedinci Gün


Dive’den bir kısmımız ayrılıyor. Tasarladığımız biçimiyle başka köylere gitme niyetindeyiz. Tokat’ın Yeşilyurt ilçesindeki Dodurgan, Selik, Karaoluk, Sivri, Kavunluk, Kunduz, Doğlacık ve Yağmur köylerine gidiyoruz. Bu köyler arasında Kavunluk oyunu AKP’ye vermiş. Ev ziyaretlerimiz sırasında fikirlerimizi, ne amaçla geldiğimizi anlatıyoruz. Konuştuğumuz köylülerden bir tanesi üstüne basarak cemaatçi olduğunu vurguluyor. Devamında tüm sorunun kaynağının kapitalizm olduğunu, kapitalist düzenin ortadan kalkmasıyla sorunun da ortadan kalkacağını ifade ediyor.


Tüm köylerde edindiğimiz genel yargı, devrimcilere dönük sevgi ve saygının yoğun olmasıyla birlikte, devrimcilerin başarısız olacağı; Türkiye’de bir şeyi değiştirmenin imkânsız olduğu yönünde. Genel olarak sol-sosyalist fikirlere yakınlık gösteren tüm kesimlerde yerleşik bir algı haline dönüşen bu ifade, 12 Eylül faşizmi ve devamında reel sosyalizmin yenilgisiyle birlikte sosyalizmin insanlar nezdinde inandırıcı bir proje olarak varlık gösterememesinden kaynaklı. Kuşkusuz bu algıyı kırmanın da başlıca yolu daha fazla mücadele etmekten, emekçi sınıflarla daha fazla bütünleşmekten geçiyor. Bizde bu konuda ısrarımızı sürdürüyoruz. İlk yıllarda geldiğimizde bu fikri savunan insanların bugün daha olumlu bir noktada duruyor oluşu bu ısrarla alakalı.

Yine, tüm Türkiye’den farklı olmayan bir şekilde tüm köylerin ortak sorunu yoksulluk. AKP’nin neo-liberal sömürü politikaları uzun yıllardır tarımda sömürü ilişkisini daha katlanılmaz boyuta ulaştırmış. Geçmiş dönemde vişne ve kiraz ile geçim sağlanılırken, şimdi bazı köyler tarlalarındaki ağaçları sökmüş. Gerekçesi nasıl olsa para etmiyor. Devamında hayvancılığa yönelmişler. İthal hayvan alımıyla birlikte hayvancılıkta sekteye uğratılmış. Sütü ve yumurtayı artık satamaz olmuşlar. Köylerde üretilen her şey ambalaj ile kentlerde üretiliyor. Durum o kadar vahim bir noktaya ilerlemiş ki köydekiler dahi süt, yumurta, ekmek, peynir gibi ürünleri şehir merkezlerindeki süper marketlerden satın alıyor. Köyler arasındaki yollarda bolca süt, peynir ambalajlarından oluşan çöplere rastlamak mümkün. Tüm bu olumsuzluklar beraberinde bir tür geleceğe dair umutsuzluk halini de açığa çıkarmış. Gençler, liseden sonra okumak istemiyor. Üniversiteye gidenler ise genelde okulu bırakarak geri dönüyor. Üniversiteyi bırakmanın temel gerekçesi ‘bana göre değil’ ifadesi olsa da gerçek doğrudan yoksullukla alakalı. Yaşanan yoksulluk halinin tepkisi de doğrudan muhatabını buluyor. Köy kahvesinde haberler izlendiği sırada Tayyip’in görüntüsü belirir belirmez yaratıcı ‘güzellemeler’ hep bir ağızdan söyleniyor. Köy kahvelerinden yükselen ‘güzellemeler’, AKP ve onun temsil ettiği düzene karşı biriken öfkenin iz düşümü. Bu öfkeyi örgütlü bir güce dönüştürmek için, daha fazla çalışmanın ve mücadele etmenin önemi üzerine günü değerlendirerek bitiriyoruz..


Sekizinci Gün..


Diğer köylere giden arkadaşlarımızın dönüşüyle köyün çocuklarıyla birlikte hummalı bir çalışma içerisine koyuluyoruz. Pankartlar, dövizler yazılıyor. Çocuklar kendi pankartlarını kendileri yazma konusunda ısrarcı. Pankartlarını bitirmeleriyle Costik Emmi’nin harman yerine pankartı asıyorlar. ‘Güzel Günler Göreceğiz, Çocuklar!’.. Harman gittikçe kalabalıklaşıyor. Bugün son günümüz, dolayısıyla her sene olduğu üzere bir etkinlikle çalışmamıza şimdilik son veriyoruz.. 8-9 yaş aralığında ki çocuklar kendi oyunlarını sergiliyorlar. Devamında ise 10-14 yaş aralığındaki çocuklar... Oyunlar tüm köy tarafından beğeniyle karşılanıyor... Köyün kadınları da önümüzdeki yıl kendilerinin de bir oyun oynamak istediğini ifade ediyor. Devamında hep birlikte türküler söylüyor, halay çekiyoruz..


Gençlik Muhalefeti adına bir teşekkür konuşması yapıyoruz. Dönüş yolunda yaptığımız değerlendirme, vişne, fındık, kayısı ve çay bahçelerinde yürüttüğümüz çalışmaların bize önemli katkılar edindirdiğidir. Emekçilerle birlikte üretmek, onlarla kısa süreli de olsa yaşamak devrimci gençler için önemli bir deneyim oluyor. Ülke gerçeklerini kavramak, hangi koşullarda devrimcilik yapıldığı gerçeğini açığa çıkarıyor. Bizim açımızdan gençlik mücadelesini hiçbir zaman salt bir öğrenci mücadelesi ile sınırlı olmadı. Türkiye devrimci hareketi tarihinde, ortaya konulan büyük halk pratiklerinin örgütlenmesinde, DEV-GENÇ’in izi vardır. DEV-GENÇ, gençlerin örgütlü mücadelesinin önderliğini yürütmesi yanı sıra, tek yol devrim anlayışını fabrikalar ve köylere taşımıştı. DEV-GENÇ’in izinden yürümek onların bastıkları yerleri adımlamak ve daha fazlasını örgütlemek temel görevimiz olarak varlığını sürdürüyor.

*Bu yazı Tokat'ta çalışma yapan gençler tarafından kaleme alınmıştır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder