24 Temmuz 2012 Salı

GÖZE ÇARPANLAR...


NE VAR?

Levent Kırca, Altın Portakal Film Festivali Juri Üyeliğinden Çekildi

Radikal Gazeteci ve Yazar Alexander Cockburn Hayatını Kaybetti

Borusan İşçilerinin Kararlı Mücadelesi Sonuç Verdi

Shakespeare'in Bir Yaz Gecesi Rüyası 3D Görülecek

'Küf', 'Geleceğin Aslanı' Adayı


Londra Sokaklarında Olimpiyat ''Temizliği'': Emniyet Güçlerinden Sokak Sanatına Operasyon

Levent Kırca, Altın Portakal Film Festivali Jüri Üyeliğinden Çekildi

Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne juri başkanı olarak Hülya Avşar’ın getirilmesinin ardından Levent Kırca juri üyeliğinden çekildiğini duyurdu. Kırca, “tiyatroların kapatılmaya çalışıldığı, heykellerin yıkıldığı, bir dönemden geçerken Avşar’ın başkanlık için seçilmesine inanamıyorum” dedi.

49. Antalya Altın Portakal Film Festivaline juri başkanı olarak Hülya Avşar’ın seçilmesine tepki gösteren Levent Kırca juri üyeliğinden çekildiğini duyurdu.

“Akla gelen son isim olmalıydı”
Konuya ilişkin bir açıklama yapan Kırca, “Hülya Avşar’ın sinema ve genel kültürünün yeterli olduğunu düşünmüyorum. Bu konuda akla gelen en son isim o olmalıydı. O yüzden ben jüriden çekiliyorum” dedi.

“Çok ciddi bir ayıp”
Hülya Avşar’ın yakın tarihte yayınlanan bir televizyon programındaki sözlerini de hatırlatan Kırca şöyle konuştu:

“Avşar, programına konuk olan bir kardeşimizin ‘Benim adımı Ruhi Su koydu’ ifadesi karşısında ‘Bizi izliyorsa ona el sallayalım’ diyor. Bunun üzerine ‘Hülya hanım Ruhi Su öleli çok oldu, kendisi değerli bir ozanımızdır’ diyorlar. O da ‘Her şeyi bilmek zorunda mıyım?’ diye konuşuyor. Madem her şeyi bilmek zorunda değilse, böyle bir festivale de jüri başkanlığı yapmamalı. Ben Hülya’nın başkanlığını yeni duydum. Prensip olarak onun başkanlığını kabul etmiyorum. Bu başkan olabilecek kalitede arkadaşlarımız için de çok ciddi bir ayıptır. Yarışma sırasında da sorun çıksın, polemik yaşansın istemiyorum. O yüzden işin başında çekiliyorum. Tiyatroların kapatılmaya çalışıldığı, heykellerin yıkıldığı, sanatla ilgili böylesine hassas bir dönemden geçerken Avşar’ın başkanlık için seçilmesine inanamıyorum. Öyle bir jüride ben olmak istemem. Jüride kaliteyi yüksek tutmak lazım. Oradaki en zayıf üye ben olmalıyım.”


(soL)



Radikal Gazeteci ve Yazar Alexander Cockburn Hayatını Kaybetti

İrlandalı Amerikan radikal gazeteci ve yazar Alexander Cockburn 20 Temmuz 2012 tarihinde hayatını kaybetti. Politik haber bülteni CounterPunch’un kurucularından solcu gazeteci Cockburn, 71 yaşında iki yıldır kansere karşı verdiği mücadelede yenik düştü.

1941’te doğan Cockburn İrlanda’da yetişmiş, ancak 1972 yılından bu yana Amerika’da yaşamış ve çalışmıştı. 1970’li ve 1980’li yıllarda Cockburn’un adı düzenli olarak New York Review, the Wall Street Journal, and the Los Angeles Times gibi önemli yayın kuruluşlarında yer aldı. Ancak Cockburn hiçbir zaman bu yayın kuruluşlarının resmi bir parçası olmayarak alternetif, muhalif bir gazetecilik anlayışı geliştirdi.

Şaşırtıcı bir biçimde başarı hiçbir zaman Cockburn’u değiştirmedi. Cockburn’nun medyada yer almak istemesinden daha çok medya onu istedi. Ancak solcu yazar Cockburn, Jeffrey St Clair ile birlikte kurduğu CounterPunch internet sitesi aracılığıyla yeni bir okuyucu kitlesi geliştirerek egemen medyaya alterneatif bir anlayış yarattı.

Sadece birkaç hafta önce yazdığı bir yazıda Cockburn, son dönemde Avrupa siyasetinde faşizmin izlerini bulma modasını şiddetle reddetti. Cockburn söz konusu yazıda eleştirisini şöyle dile getirdi:

“Eğer dünyada herhangi bir ulus varsa, bu hiç kuşkusuz ‘faşist’ olma yolunda ilerleyen Amerika Birleşik Devletleri’dir. Avrupa’yı dövmeyi bırakın, bizler faşit, yani ‘proto-faşist’ bir ülkede yaşıyoruz.”

"Amerikan Gösterişini" Hicvetti

Solcu bir gazeteci olarak bilinen ancak bazılarınca karmaşık, bireysel ve öngörülemez bir politik pozisyona sahip olduğu gerekçesiyle eleştirilen Cockburn “Şeytanı Yenmek” adlı ünlü makalesini Yaratıcılar Sendikası tarafından kurulan The Week için yazdı.

Cockburn, nükteli dili ve radikal eleştirileriyle Amerika’nın kapitalizm, emperyalizm gibi fetişlerini hedef almaktan hiçbir zaman vazgeçmeyen bir kültür yarattı. Böylece Cockburn, “Amerikan Gösterişi”nin parlak bir hiciv ustası haline geldi.

En Önemli Yazıları Anti-semitizm Üzerineydi

İsrail hükümetinin politikalarını şiddetle eleştiren Cockburn’nun belki de en önemli yazıları anti-semitizm üzerineydi. Yahudi düşmanı olmadığını her fırsatta dile getiren Cockburn, İsrail politikalarını eleştiren herkesin çok hızlı bir biçimde İsrail ve onun savunucuları tarafından Yahudi düşmanlığı ile suçlandığına dikkat çekmişti. Harvard Üniversitesi Hukuk Profesörü Alan Dershowitz yönelttiği anti-semitizm suçlamasına karşın Cockburn, 2003 yılında makalelerinden derlediği “Anti-semitizm Siyaseti” isimli çalışmasını yayımladı.

Clair: “Her zaman siyasette ve kendi kişisel hayatında uzlaşmacılıktan nefret etti”
Cockburn’nun vefatının ardından yakın çalışma arkadaşı, dostu Jeffrey St Clair kaleme aldığı yazıda şunları ifade etti:

“Alex, kendi bildiği şekilde büyük bir hayat yaşadı. O her zaman siyasette ve kendi kişisel hayatında uzlaşmadan, uzlaşmacılıktan nefret etti. Alex benim dostum, akıl hocam ve yoldaşım oldu. Biz şakalaşarak, dedikodu yaparak, tartışarak neredeyse son yirmi yıl birlikte çalıştık. O, hayatlarımızda büyük bir boşluk bırakarak aramızdan ayrıldı. Ancak hiç değilse iki kuşağa nasıl düşüneceğini, dünyaya nasıl bakacağını ve hayatın eğlenceli ve yaratıcı bir direnişle nasıl örgütleyeceğini öğreterek aramızdan ayrıldı. Dolayısıyla mücadele devam ediyor ve bizler bu mücadeleyi sürdürmeye kararlıyız.”


(soL)





Londra Sokaklarında Olimpiyat ''Temizliği'': Emniyet Güçlerinden Sokak Sanatına Operasyon

2012 Londra Olimpiyatlarının açılışına günler kala emniyet güçleri kentin yoğun turist akınına uğrayacağı günlerde “nizamı bozmalarından” endişe edilen graffiti sanatçılarına yönelik operasyon başlattı.

Haberin yer aldığı “London Vandal” adlı siteye göre,[1] 17 Temmuz akşamı 30’dan fazla graffiti sanatçısının evine baskın düzenlendi; bilgisayarlarına ve cep telefonlarına el konan sanatçılar, ifadeleri alındıktan sonra, Kasım ayına kadar “Londra sınırları içinde metro başta olmak üzere toplu taşıma araçlarını kullanmamaları”, “üzerlerinde sprey boya bulundurmamaları” ve “Olimpiyat alanına 1,5 kilometreden fazla yaklaşmamaları” koşuluyla, kefaletle serbest bırakıldılar.

London Vandal sitesi, haberin kaynağının kendileriyle temasa geçen tutuklanan sanatçılardan biri olduğunu bildiriyor. Kaynağın verdiği bilgilere göre, tutuklanan sanatçılar ya yıllar önce graffitiyi bırakmış, ya da halihazırda legal olarak, şirketler için sipariş üzerine çalışan sanatçılar. Operasyonların, Olimpiyatlar öncesinde, illegal çalışan sokak sanatçılarına gözdağı verme amacıyla düzenlendiği iddia ediliyor. Ayrıca Olimpiyatlar öncesinde Londra sokaklarındaki pek çok graffiti eserinin yok edildiği söyleniyor. Emniyet güçleri ise sokak sanatçılarına yönelik kapsamlı bir operasyon yapıldığı iddiasını reddediyor ve sadece 4 kişiyi tutukladıklarını iddia ediyorlar. Tutuklanan sanatçılara dayatılan akıl almaz ve hukukdışı salıverilme koşullarını ise, "Olimpiyat Oyunlarının bütünlüğünü koruma" amacıyla açıklıyorlar.[2]

9,3 milyar sterlinlik dev bir kamu bütçesinin tahsis edildiği Londra Olimpiyatları, Olimpiyat oyunlarının hükümetin ve şirketlerin halkla ilişkiler, pazarlama ve kentsel dönüşüm stratejilerine alet edilmesinden ötürü protestolarla karşılanıyor.[3] Olimpiyatların gerçekten de bu tür hedeflerle kotarılan en büyük küresel gösterilerden biri olduğuna kuşku yok. Şirketler oyunlara sponsor olabilmek için birbirleriyle yarışıyor, zira kültür-sanat etkinliklerinden sonra sponsorluğun “toplumsal sorumluluk” adı altında bir PR stratejisi olarak kullanıldığı diğer alan da spor (nitekim Londra olimpiyatlarının ana sponsorlarından biri, İngiltere’deki en büyük sanat kurumlarının sponsorluğunu da üstlenen petrol şirketi BP)[4]. Hükümetler ülkelerinin bu oyunlara ev sahipliği edebilmesi için yoğun lobi faaliyetleri yürütüyor, Olimpiyat Komitesi’nce adaylıkları kabul edilen ülkelerde ise hummalı bir “hazırlık” (yani kentsel dönüşüm ve PR) faaliyeti başlıyor. Ve bu tür küresel gösterilerin tümünde olduğu gibi, gösteriye sahne olacak şehir, söz konusu ülkenin “imajını bozma” ve bir marka olarak pazarlanabilirliğine halel getirme riski taşıyan "kayıt ve nizam dışı" her şeyden hızla arındırılıyor: Evsizler, dilenciler, seyyar satıcılar, gecekondular, evsiz kedi ve köpekler… ve en son örneği Londra’da görüldüğü üzere, sokak sanatı. İngiltere'nin meşhur graffiti sanatçısı Banksy ise bugün web sitesinde Olimpiyatlarla ilgili Londra'da yaptığı iki yeni duvar resmini yayınladı (http://www.banksy.co.uk). Eserleri müzayedelerde milyonları gören Banksy'nin resimlerinin emniyet güçleri tarafından silinip silinmeyeceği merak konusu. [EG]


------------------------------------------

[1] http://www.thelondonvandal.com/2012/07/graffiti-raids-across-london-as-police-sanitise-city-ready-for-olympics/

[2] http://www.newstatesman.com/blogs/lifestyle/2012/07/round-retired-graffiti-artists-london-olympics

[3] http://www.e-skop.com/skopbulten/occupy-london-sanatci-anish-kapoorun-evini-isgal-etti/798

[4] Sponsor listesinin tamamı ve ödenen meblağların listesi için bkz.http://www.guardian.co.uk/sport/datablog/2012/jul/19/london-2012-olympic-sponsors-list


(E-Skop) 



Borusan İşçilerinin Kararlı Mücadelesi Sonuç Verdi

Borusan Holding'e bağlı Borusan Lojistik'te çalışan ve sendikalı oldukları için işten çıkarılan işçilerin kararlılıkla yürüttükleri mücadele sonuç verdi.

Şirket taleplerini değerlendirmek üzere işçiler ile görüşmeyi kabul etti. Sendika ile işveren arasında yapılan görüşmeye göre, bundan böyle sendikal örgütlenmeyi tanıyacak olan şirket, işçileri geri almasa da haklarını verdi.

Borusan Lojistik'te çalışan işçiler, ücretlerinin düşmesi, performans adı altında 3-5 kişinin yapacağı işi bir kişiye yaptırılmak istenmesine karşı Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (DİSK) bağlı Nakliyat-İş'e üye olmuştu.

Bunun üzerine uzun süredir örgütlenme çalışması yürüten Nakliyat İş Sendikası üyesi olan 25 işçi işten çıkarılmıştı. İşçilerin sendikaya üye olduğunu öğrenen işveren önce 25 işçiyi "performans düşüklüğü" nedeniyle işten çıkarmış, ardından depolarda çalışan 16 işçiyi başka depolara gitmedikleri gerekçesiyle tazminatsız işten atmıştı.

İşçiler Borusan Kültür Merkezi’ni İşgal Etmişti

Bunun üzerine, sendikalı oldukları için işten atılan Borusan Lojistik işçileri, işe geri dönmek ve sendikal haklarını elde etmek için 1 Haziran'da Borusan Holding Genel Merkezi ve Tuzla Depo önünde direniş çadırı kurmuştu.

Nakliyat-İş üyesi oldukları için işten atılmalarına karşı direnişlerini sürdüren Borusan İşçileri, İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Borusan Kültür Merkezi'ni işgal etmişti. Yaklaşık 2.5 saat süren işgal eyleminin ardından Borusan Kültür Merkezi'nin önünde bir basın açıklaması yapan Nakliyat İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, sendika ve işe iade hakkı için ellerinden gelen mücadeleyi vereceklerini ifade etmişti.

Bu eylemin ardından işveren işçilerle görüşmeyi kabul etmek zorunda kalmıştı.

Direniş Sonuç Verdi

Sendika ile işveren arasında yapılan anlaşmaya göre, Borusan Lojistik sendikal örgütlenme özgürlüğünü engellemeyecek.

Şirket tazminatsız olarak işten çıkartılan işçileri geri almasa da işçilerin kıdem ve ihbar tazminatları ödeyecek. İşten çıkanların işsizlik sigortasından yararlanması için çıkışlar yeniden düzenlenecek. İşbaşı yapmamanın karşılığı olarak tüm işçilere altı ay brüt maaş üzerinden ödeme yapılacak.


(soL)



Shakespeare'in Bir Yaz Gecesi Rüyası 3D Görülecek

Kariyeri boyunca pek çok Shakespeare eserinde yer alan Kenneth Branagh, Shakespeare’i 3D olarak sinema salonlarına taşımak istediğini açıkladı. “Dünyanın bir ucundaki bir yere gidip de, gün ortasında birdenbire yağmur yağdığında ne yapacağınızı şaşırdığınız yerde, bir sinema salonuna kapağı atarsınız. Ne ki, salonlarda hep insanın yüreğini yerinden oynatan kurtlar, vampirler var” diyen Branagh, Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı oyununu 3D olarak çekmek istediğini açıkladı. Shakespeare’i yeni kuşak sinemaseverlere sevdirmeyi amaçladığını belirten Branagh, eseri 40 dakikalık bir kurguyla dinamik hale getirebileceğini de sözlerine ekledi.



(Taraf)



'Küf', 'Geleceğin Aslanı' Adayı

Ali Aydın ’ın ilk filmi ‘Küf’ 29 Ağustos - 8 Eylül arasında gerçekleştirilecek Venedik Film Festivali’nde,International Film Critic’s Week’ bölümünde gösterilecek. Film 2010’da ‘Çoğunluk’un değer bulunduğu ‘Lion of the Future’ aynı zamanda. Öte yandan festivalin bu yılki açılışı Mira Nair’in Pakistanlı bir adamın Amerika ’da kendini rehine krizinin ortasında bulmasını konu alan yeni filmi ‘The Reluctant Fundamentalist’ ile gerçekleştirilecek. Açılış töreninde gösteriliyor. Pakistan asıllı Britanyalı oyuncu Riz Ahmed’in başrolde olduğu filmin kadrosunda Kate Hudson, Kiefer Sutherland gibi isimler de var.


(Radikal)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder