31 Temmuz 2012 Salı

ONLAR!



Chris Marker (1921-2012) - “Çağının en genç yönetmeni” olduğu için hiç ölmeyecek sanmıştık. Tam da 91. yaşgününü kutlarken aldık kara haberi. Her daim muzip Chris Marker’ın bir başka şakası diye düşündük.








Chris Marker (1921-2012) 

Marker, televizyona ya da yazılı basına görüntü vermezdi. Agnes Varda ile yaptığı televizyon röportajında olduğu gibi kedi görüntülerinin ardına gizlenmeyi severdi. Wim Wenders Toyko-Ga (1985) filminde kedisi Guillaume-en-Egypte ile birlikte.



Gerçek ve sanal dünyada oyunlar oynamayı severdi. Takip edenler bilir, Second Life’ta Sergei Murasaki “avatarı” ile Ouvrior adlı hayalî adada yaşamaktaydı. Burada meşhur kedisi Guillaume-en-Egypte ile ziyaretçilere “Filmlere Veda” başlıklı sergisini gezdiriyordu. Ara sıra Kosinski müstear adıyla YouTube’a videolar gönderdiği oluyordu. Son çalışmalarından biri Paris metrosunda çektiği fotoğraflardı. Bu ilginç portrelerden küçük bir seçki David Thomson tarafından The New Republic’te yayınlandı. Fotoğrafların hemen altında yer alan sunuş yazısı, şakacı tonuyla Marker’ın kendi kaleminden çıkmış izlenimi uyandırıyordu:

“Chris Marker bu projeye başladığında yaşlı bir beyefendiydi, ancak hâlâ çevik ve dinç sayılırdı, bu nedenle de pek dikkat çekmedi. Muhtemelen 89 yaşındaydı; genellikle her şeyi hatırlayamıyor. Ancak, yaşamının çoğunu şu ya da bu şekilde yeraltında geçirdi. Bu tuhaf dönemde, şehre yeni gelenlerin –yabancılar vs.– ilk kez metroda görüldüklerini fark etmesi için uzaydan vahiy immesine gerek yoktu. (…) Şehrin sırrı yeraltında saklıydı. Suratları tespit etmek ve bu güzellerin, gerçekte kıyameti getiren yabancılar mı, yoksa karşılarına çıkan herkesi kurtarmak için gönderilmiş öncü cesur mahkûmlar mı olduğu konusunda düşünmekle görevli olduğunu farketti.”

Yine kendi tanımıyla, “bilinmeyen filmlerin ünlü yönetmeniydi”. Christian François Bouche-Villeneuve adıyla doğmuş, rivayete göre “Magic Marker” kalemlerinden ilhamla Chris Marker adını almıştı. Belgeselden kurmacaya, fotoğraftan videoya farklı alanlarda ürünler verdi. Sibirya Mektubu (1957) ve Cuba Si! (1961) ile “deneme-belgesele” öncülük etti. Yazınsal deneme üslubunu çağrıştıran bu filmlerde, yönetmen ya da onun alter-egosunu temsil eden anlatıcı, bir dostuna mektup yazar gibi sunar konuyu. İnsanı şaşırtan rastlantı ve koşutluklarla, dönemden döneme ülkeden ülkeye uzanan bir yolculuğa çıkarır izleyicisini, ama asla yolunu şaşırtmaz. Alışılageldik tarzına karşın, filmlerinde yeni üslûp arayışlarının izleri de görülür. 1962’de çektiği ve “sine-roman” olarak tanımlanan yarım saatlik La Jetée (1962) fotoğraf görüntülerinin kurgulanmasından oluşuyordu. Bu filmden esinle Terry Gilliam’ın çektiği 12 Maymun(1995) adınının yeni kuşaklarca da duyulmasını sağlayacaktı.

Uzun kariyeri boyunca çektiği 45 filme tek tek değinebilmek çok zor. Daha geniş izleyici kesimleriyle buluştuğu Sans soleil’in (Güneşsiz, 1982) yanısıra, son dönem filmlerinden bazılarını anmakla yetinelim: hafızalardan silinen Sovyet yönetmen Alexander Ivanovich Medvedkin’i (1900-1989) anlattığı Son Bolşevik (1993), Tarkovsky üzerine olan Andrei Arsenevich’in Yaşamında Bir Gün (1999) ve Gelecek Zamanın İzinde (2001)…

Filmlerinden bir anekdotla bitirelim… Son Bolşevik’te Medvedkin’in masasının üzerinde duran Çinli balıkçı biblosundan söz eder. Söz konusu biblo Marker’a ünlü atasözünü hatırlatır: “Bir insana balık verirseniz bir gün doyar, ama ona balık tutmayı öğretirseniz ömür boyu tok kalır.” Bilinçakışını sürdürerek deyişi sinemaya uyarlar: Ona göre, Medvedkin izleyiciye “film değil, sinema vermiştir”. Chris Marker, hayranı olduğu sinemacılar gibi, bizleri 90 dakikalığına eğlendirecek filmler değil, hayatı ve kendimizi sorgulayacağımız görüntüler sundu bize. Geri dönüp bir kez daha bakmanın sırasıdır belki de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder