29 Temmuz 2012 Pazar

KO-NU-ŞAN-LAR

KİMLER VAR?

Ipa Performans Sanatı Festivali ilk kez İstanbul'da Koza Görsel Kültür ve Sanat Derneği festival ekibinden Özge Çelikaslan ve Burçak Konukman’la IPA Performans Sanatı Festivali’nin detaylarını konuştuk.

‘Hülya Avşar Var Diye Gönüllü Oldum’Barış Pirhasan, Hülya Avşar başkanlığındaki jüriye keyifli ve doğru olduğu için gönüllü katılmış…



Ipa Performans Sanatı Festivali ilk kez İstanbul'da

IPA performans sanatı festivali, bu yıl ilk kez İstanbul ’da. 2006’dan beri Almanya’da düzenlenen festival ilk kez yurt dışına çıkıyor. Festivalin Türkiye’deki lokal ortağı Koza Görsel Kültür ve Sanat Derneği tarafından 9 Ağustosta başlatılacak olan festival, aynı zamanda İstanbul’daki güncel sanat üzerine yapılan yeni bir festival olma özelliğini de taşıyor. Festivale katılacak konuklar arasında Lala Nomada, Jürgen Fritz (IPA Artistik Direktörü), Nora Jacobs, Dominik Lipp gibi isimlerin yanı sıra Türkiye’den de İlyas Odman, Burak Konukman, Güler Aşık, Itır Demir gibi performans sanatçıları yer alıyor. Festival öncesi konuklar ve genç performans sanatçıları 3 ayrı çalıştay düzenleyecek. Çalıştaya katılan öğrenciler ve sanatçılar festival boyunca performanslarını sahneleyecekler. Festival kapsamında hazırlanan workshoplar ise yarın başlıyor. 11 Ağustosa kadar devam edecek olan IPA Performans Sanatı Festivali’nin performanslarını SALT GALATA, Galeri NON, Pİ Artworks, DEPO ve Pasajist gibi mekanlardan takip edebilirsiniz. Koza Görsel Kültür ve Sanat Derneği festival ekibinden Özge Çelikaslan ve Burçak Konukman’la IPA Performans Sanatı Festivali’nin detaylarını konuştuk.

Almanya’da adını duyuran IPA performans festivali bu yıl ilk kez İstanbul’da düzenlenecek. Güncel sanat performanslarına ağırlık veren festivali bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Özge Çelikaslan: IPA İstanbul, içerisinde uluslararası performans festivalini de barındıran daha geniş bir eğitim projesi. Farklı ülkelerden genç sanatçılar performans sanatçısı eğitimcilerle yaklaşık bir haftalık bir çalıştay gerçekleştirecekler. The Swiss Arts Council Pro Helvetia desteğiyle gerçekleştireceğimiz festivalde 29 Temmuz-5 Ağustos tarihleri arasında, Finlandiya’dan Roi Vaara, Almanya’dan Jürgen Fritz ve İngiltere’den Lynn Lu, 16 ülkeden 46 genç sanatçı ile birlikte 3 ayrı çalıştay gerçekleştirecek. 9-11 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek olan festivalde ise, çalıştaylara katılan öğrencilerin yanı sıra yerel ve uluslararası 20 performans sanatçısı farklı mekanlarda performanslarını sunacaklar.

Festivalde bu yıl yer alacak performanslar neler?

Burçak Konukman: Bu yıl atölye çalışmalarını gerçekleştirecek eğitimcilerimizin yanında yine farklı ülkelerden farklı sanatçılar performanslar yapacak. Festivalin daha önceki yıllarında çalıştaylara katılan öğrenciler arasından seçilenler ikinci haftada performans yapabiliyordu. Biz bu sene öğrenciler arasında seçim yapmadan katılımcıların isterlerse performans yapmasına uygun bir platform hazırladık. Eğitimci hocalar, performans sanatçıları, davetli sanatçılar ve öğrenciler aynı festivalde performans yapabilecekler. Bir nevi sanatçılar arasındaki hiyerarşiyi kaldırmış olduk. Artistik Direktörümüz Jürgen Fritz’in deyimine göre daha demokratik bir platform oluşturuyoruz. İstanbul sanat piyasasının son yıllarda büyük holdinglerin etkisi altına alındığı bir ortamda İstanbul sanat mekanlarını farklı ülkelerden performans sanatçılarının kullanımına açıyoruz. Hiyerarşiyi kaldırıp, birbirinden öğrenme, birlikte yaşama, birlikte çalışma ve birlikte üretme pratiklerinin önünü açmaya çalışıyoruz.

Festival katılımcılarının yanı sıra bir de konuklarınız var. Lala Nomada, Jürgen Fritz, Nora Jacobs gibi isimleri konuk edeceksiniz. Konuklarınızın çalışmalarından da biraz bahseder misiniz?

Burçak Konukman: Festival’e davet ettiğimiz sanatçıların çoğu IPA’ya daha önce katılmış sanatçılar. IPA bir okul gibi. Ve aslında biz mezunları da aramızda görmek istedik. Almanya’dan, İsviçre’den ve İtalya’dan son yıllarda performans festivallerine katılan sanatçıları davet ettik. Farklı coğrafyalardan farklı yaklaşımları İstanbul’da görebileceğimiz çeşitlilikte bir performans festivali düzenliyoruz. 


Festival kapsamında bir de yaz kampı düzenlenecek. Performans sanatçıları sanatlarına dair neleri tartışacak kampta?

Burçak Konukman: Performans sanatının en sıkıntılı kısmı eğitim basamağı. Lisans düzeyinde performans eğitimi veren okullar yok denecek kadar az. Master ve doktora düzeyinde bazı eğitim olanakları bulunsa da, performans sanatının en iyi aktarım biçimi, bu alanda belirli noktalara gelmiş hocaların kendi yaklaşımlarını genç öğrencilerle paylaşımından geçiyor. Bu yaz kampta performans sanatının ne olduğu tartışılacak, performanslar yapılacak. Bu tartışmaya katılmak için “Teaching Performance Art” (Performans Sanatı Eğitimi) başlıklı bir konferans düzenliyoruz 11 Ağustos tarihinde. Türkiye’den ve yurt dışından gelen konuklar, sanatçılar ve öğrencilerin katılımıyla gerçekleşecek olan konferansta performans eğitimi, Türkiye’de ve diğer ülkelerdeki gelişimi, etkisi tartışılacak, konferansa herkesi bekliyoruz. 

Koza Görsel Kültür ve Sanat Derneğinin çalışmalarını ve hedeflerini anlatır mısınız?

Özge Çelikaslan: Kısa adıyla KozaVisual olarak faaliyetlerimize 2007 yılında Ankara’da başladık, 2 yıldır İstanbul’da devam ediyoruz. Sanatçılar, kültür ve sanat emekçileri ve sosyal bilimcilerin bir arada düşünüp üretebilecekleri bir platform olarak kurulduk. Görsel kültür, görsel ve dijital sanatlardan, video aktivizme ve performans sanatlarına kadar birçok alanda sosyal ve politik konulara ilişkin sorgulayıcı projeler geliştirmeyi ve uygulamayı hedefliyoruz. Sanatçıların üretimlerini sergileyebilme alanlarına ve dağıtım ağlarına ilişkin ana akım ve ticari olmayan, alternatif alanlar ve ağlar geliştirilmesi yönünde çalışıyoruz. Kolektif üretim stratejilerinin gelişmesi ve yaygınlaşması bağlamında başka inisiyatifler ve marjinal grupların yer aldığı yerel ve uluslararası ağlarla ortak çalışıyoruz. Benzer yönelimlere sahip kolektifler, platformlar ve kurumlarla ağırlıklı olarak görsel kültür ve görsel düşünme araçlarının kullanım olanaklarının ve pratiklerinin gelişmesine ve yaygınlaşmasına yönelik araştırmalar yürütüyor ve projeler uyguluyoruz. Yaratıcı, yenilikçi, özgürleştirici ve sorgulayıcı sanat pratiklerinin tartışılması ve uygulanmasına yönelik girişimlerde bulunuyoruz. Sanatın merkezileşmesine, ticari dağıtım mekanizmalarına karşı kolektif üretim ve dağıtım prensibini izliyoruz.


(Evrensel)




‘Hülya Avşar Var Diye Gönüllü Oldum’

Kutluğ Ataman'ın ayrılmasıyla boşalan Altın Portakal jürisinde görev alan senarist, yönetmen Barış Pirhasan, Sayım Çınar'ın sorularını yanıtladı...

49. Altın Portakal jürisinin yeni ismi usta yönetmen Barış Pirhasan oldu. Pirhasan, usta bir yönetmen olduğu kadar usta bir senaryo yazarı ve şair. Aşkla Kedi Arasındaki Yedi Benzerlik adlı imzalı şiir kitabını bana oyuncu Eylem Yıldız ulaştırdı. Kitaptaki “Rüya” adlı şiir Eylem’e yazılmıştı. Şiir çıplak duyguları giydirmektir. Düş şairin ödülüdür. Kitapta yer alan “Amerika İyi Olsaydı” isimli şiirini çok sevdim. Yeni Türkü’nün icra ettiği e. e. cummings’e ait “Yağmurun Elleri” onun çevirisidir. Yolun açık olsun Barış Pirhasan!

Levent Kırca ve Kutluğ Ataman'ın ayrılmasıyla boşalan Altın Portakal jürisinin yeni üyesi siz oldunuz... Bu aşamaya nasıl geldiniz?

Ben jüri üyeliği önerilerini kabul etmiyorum. Sevdiğim bir konum değil jüri üyesi olmak. Festivalden aradıklarında kendilerinden beni affetmelerini rica ettim. Ama daha sonra çıkan tartışmaları izleyince, Hülya Hanım’ın başkanlığındaki jüriye katılmanın keyifli ve doğru olduğu kanısına vardım. Telefon edip kendim gönüllü oldum.

Sizin aynı zamanda şair tarafınız da var. Aşkla Kedi Arasındaki Yedi Benzerlik kitabınızı okuyanlar, “Amerika İyi Olsaydı” adlı şiirinizi nasıl buluyorlar?

Bilmem... Benim dar bir çevrem var. Onlarla bu şiiri paylaşmıştım zaten. Sonra dergide yayınlandı. Kitabı okuyan kaç kişi var onu da bilmiyorum. Hem şiir üzerine, hele kendi şiirlerim üzerine konuşma alışkanlığım yok. Sevenler olmuştur. İnanan olmuş mudur, bilemem...

Türkiye’de çok şair var ama kitapları çok az satıyor. Siz bu durumu neye bağlıyorsunuz?

Çok satan şiir kitapları da var. Bu biraz da şairin tercihi. Onlar gibi yazsınlar, çok satsın...

Bir Gün Tek Başına’yı filme çekmeyi düşünüyor musunuz?

Düşünmekle kalmıyorum uğraşıyorum. Ama bir türlü olmadı işte. Uğraşmaya devam...

Antalya Türk sinemasını gazlamış, Yeşilçam’ı Yeşilçam yapmıştır. Altın Portakal’ın Türk sinemasıyla nasıl bir ilişkisi var?

Antalya Film Festivali'ne ilk gittiğimde 13 yaşımdaydım. Vedat Türkali'nin yazdığı ve Ertem Göreç'in çektiği "Karanlıkta Uyananlar" filmi yarışmadaydı. Biz de ailecek onun için gitmiştik. O yıl gerginlikler yaşandı, bu "komünist" filmi protesto eden, hatta filmin ekibine sopa çekme hazırlıkları yapan bir grup sağcı militan vardı. Ben 1996'da, bu kez "Usta Beni Öldürsene" filminin yazar-yönetmeni olarak festivaldeydim. En iyi senaryo ödülünün yanı sıra, filme verilen üçüncülük ödülünü, bu militan grubun yöneticilerinden birinin elinden almak nasip oldu. Bu festivali hep sevdim. Türkiye'yi yansıtmayı ve sinemayı sevdirmeyi başaran bir şenliktir Antalya.

Önceki yıllarda festivali takip etmek üzere Antalya’ya gelen bir takım gazetecileri havuz başında dedikodu yaparken görüyorduk, festivalle ilgili, sinemamızla ilgili gelişmeleri geniş halk kitlelerine taşıması gereken gazetecilerin festivalle daha fazla ilgili olabilmesi için neler yapmak gerekiyor?

Antalya bu konuda başarılı bence. Tüm festival tarihi boyunca devletin müdahaleleri büyük ölçüde engelleyici, sakatlayıcı, kimi zaman sabote edici oldu. Ama kendi mecrasında akıp bugüne gelmeyi başaran, kimi ağırbaşlı, kimi haşarı bir festivalimizdir Antalya.

Medyadan hep uzak bir haliniz var. Neden bu kadar medyadan kendinizi uzak tutuyorsunuz?

Ne zor soru! Bunu kendilerine sormalı. Hem genellemek doğru değil. Bu konuda yargılayıcı olmak bana düşmez. Medyadan uzak değilim ki. Berlin'deyken bile bulabildiğim gazeteleri okurum. İnternetten izlerim. Ama benim medyada görünür olmamamın nedenini soruyorsanız, cevap basit: Bir İŞ yaptığımda, o İŞ'le ilgilenen medyaya hep açık olmuşumdur. İŞ'in uyandırdığı ilginin belli bir ömrü var. Bu ömrü kişisel yaşamımla besleyip uzatmayı hiç düşünmedim. Gerekir mi?


(Demokrat Haber)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder