İÇİNDEKİLER;
Çıplak Tablo Sansürlendi
Nükleere İnat Soner, Öner, Güneş Aramızda!
49. Altın Portakal Film Festivali Jürisi Açıklandı
Aykırı Yazar Sahneye Geliyor
10 Yıldır Beklenen Roman Çıkıyor
Kültürel Kolonyalizmi İşgal Et: Occupy'cıların Bergama Müzesi Eylemi
Amy'siz Geçen 1 Yıl
Şarap Etkinliğinin İptaline Tepki
HES'lere Karşı ''SES VER!''
Munzur Festivali Başlıyor
Sanatçılardan Çağrı: ''Şekerbank'ın Doğa Düşmanı Projeleri İçin Sanatı Araçsallaştırmasına Hayır!''
Trabzon’a bağlı Solaklı Vadisi’nde yapılması planlanan hidroelektrik santralinin ana ortağı olduğu ortaya çıkan Şekerbank’ın, Solaklı köylülerinin HES karşıtı protestolarından ötürü gözaltına alındıkları günlerde “Ekoloji” konulu sergiler açması sanatçıları harekete geçirdi.[1] Bir grup sanatçının, Solaklı köylüleri ve Karadeniz İsyandadır platformu üyeleriyle biraraya gelmesi sonucu bir imza kampanyası başlatıldı. Sanatçılardan çevirmenlere kadar sanat alanında çalışan herkese yönelik bir çağrı niteliği taşıyan protesto bildirisini ve imzacılarını sunuyoruz.
Şekerbank'ın Doğa Düşmanı Projeleri İçin Sanatı Araçsallaştırmasına Hayır!
Trabzon Solaklı DEREBAŞI HES projesinin en büyük hissedarı ve gerçek sahibi olan Şekerbank, “çevre duyarlılığına yönelik çalışmalarını” Açıkekran Yeni Medya Sanatları Galerisi’nde düzenlediği sergilerle çağdaş sanat alanına taşıyor!
Trabzon Solaklı Vadisi Karaçam-Köknar köyleri mevkiinde Hes projesiyle köylülerin ve tüm canlıların yaşam alanlarını ellerinden alan, doğayı ve ekolojik sistemi tahrip eden, yatağında akan dereyi yok edip suyu ticarileştiren, bir yaşam alanını bütünüyle katleden Şekerbank, ekoloji konulu sergileriyle “farkındalık yaratmaktan” söz ediyor.
Biz zaten farkındayız: Doğa ve insan düşmanı şirketlerin reklam kampanyalarında sanatı taşeronlaştırdıklarının farkındayız. Sanatçıların suç ortaklığına sürüklendiğinin farkındayız. Bu şirketlerin insanı, doğayı ve sanatı umursamadıklarının farkındayız. Trabzon’da jandarma ve polisin uyguladığı acımasız şiddetin, İstanbul’da Şekerbank’ın açık ekranında sergilenen sanatla bağının farkındayız. Ve bu utancın parçası olmayı reddediyoruz.
Sanatçılar ve sanat alanının emekçileri olarak bu ve benzeri ikiyüzlülükler için araçlaştırılmayı kabul etmiyoruz. Türkiye’de süren özgürlük ve yaşam mücadelelerinin farkındayız ve onların bir parçasıyız. Şekerbank yatırımlarının değil, hepimizin yaşamı için savaş veren Karaçam-Köknar köylülerinin yanındayız
Şekerbank ve benzeri şirketlerin, doğayı metalaştıran ve yaşamı yok eden projelerini bizleri kullanarak meşrulaştırma çalışmalarına ortak olmayacağımızı bildiririz.
İmzacı olarak destek olmak için ad ve soyadınızı solaklilarinyanindayiz@gmail.com e-posta adresine gönderebilirsiniz.
İmzacılar:
Kamusal Sanat Laboratuvarı - Deniz Erbaş - Arzu Yayıntaş - Niyazi Selçuk – Garkist - Ezgi Bakçay Çolak - Eda Gecikmez - Mürüvvet Türkyılmaz - Nalan Yırtmaç - Neriman Polat - Sevil Tunaboylu - Fırat Arapoğlu - Zeynep Özatalay - Zeyno Pekünlü - Burak Delier - Bubi- Rafet Arslan - Lütfiye Bozdağ -Hakan Akçura - İnsel İnal - Erden Kosova - Ahmet Doğu İpek - Şule Ateş - Malik Bulut - Gökçe Deniz Balkan - Murat Akagündüz -Mehmet Fahracı - Yasemin Özcan - Oda Projesi - Asena Günal - Banu Cennetoğlu - Yaşar Adanalı - Itır Demir - Beral Madra - Teoman Madra - Alper Şen - Seçkin Aydın - Ekmel Ertan - Fatih Aydoğdu - Yahya Madra - Zerrin İren Boynudelik - Leyla Gediz - Elif Öner -Arzu Öztürkmen - Zerrin Yanıkkaya - Fulya Çetin - Cem Dinlenmiş - Murat Morova - Evrim Kavcar - Aslı Çetinkaya - Evrensel Belgin - Çağrı Saray - Selim Birsel -Erinç Seymen - Can Ertaş - Sümer Sayın -Gülçin Aksoy - Cengiz Özdemir - Seda Hepsev - İlhan Sayin - Erkin Gören - Banu Birecikligil - Songül Boyraz - Memed Erdener - İz Öztat -Gonca Sezer - Suat Öğüt – Canan - Erol Eskici - Murat Başol -Burak Karacan - Serkan Yüksel - Serenay Şahin - Evren Erol - Özgül Ezgin - Özge Açıkkol - Gökçe Erhan - Özgür Erkok - Nurten Özkoray - Sevgi Ortaç - Alper T. İnce - Güçlü Öztekin - Şafak Çatalbaş - Ali Asker Bal - Ekin Saçlıoğlu - Berna Kurt - Ferhat Kamil Satıcı - Ali Taptık - Derya Yücel - Raziye Kubat - Bahadır Yıldız - Didem Erk - Tan Cemal - İnci Furni - Ceren Oykut - Güneş Terkol - Murat Germen - Nilgün Yüksel - Deniz M. Örnek - Volkan Aslan -Bahadır Yıldız - Yeşim Şahin - Ege Berensel- Ayfer Karabıyık - Emrecan Erol - Erinç Seymen - Fatih Pınar - Lara Fresko - Ayşe Orhon - Önder Çelik - Filiz Sizanlı - Süreyyya Evren - Mustafa Pancar - Özgür Atlagan - Pelin Başaran - Volkan Kaplan -Zehra Sonya - Burçak Bingöl - Sakine Çil - Selda Öztürk - Şenay Kazalova – Evrim Altuğ - Fatma Çiftçi – Seçil Yaylalı - Burhan Ersan - Özlem Alkış - Nihal Elvan – Güler Aşık - Duygu Sabancılar – Özcan Yaman - Osman Bozkurt – Gürdal Yücel - Serra Özhan Yüksel - İbrahim Akyürek - Ebru Ergün - Deniz Beşer - Yesim Us - Özgül Arslan – Özge Ersoy - Yasemin Nur- Burak Baysun - Yusuf Sevinçli - Semra Yavuazaslan - Özgür Genç - Şeref Öztürk - Nevin Koçoğlu - İbrahim Özkara - Murat Kaplan - Erkan Türüdü - Ekrem Bat - Çiğdem Sarıözlü - Gürel Tüzün - Arca Atay - Cemil Cahit Yavuz - Zerrin Yanıkkaya - Orhan Aydın - Candan Özen - Seyhun Çelik - Akın Atauz – Ülkü Ayan - Ali Ziya Çamur - Süreyya Acar - Tuğrul Selçuk - Sedat Özkan - Halil İbrahim Özkurt - Midhat Nisan - Torun Duygu - Rüya Sözen - Cahit Alğan - İrem Kut - Mustafa Kenan Aybastı - Bilal Akyüz - Tuğçe Nur Duydu - Deniz Çolakoğlu - Ali Can Aygül - Pınar Kıyılı - İlknur Birgöl - Çiğdem Külekçioğlu – Nurcan Gündoğan - Fehmi Uzun - Ceren Cevahir - Erol Ars - Onur Yılmaz
(E-Skop)
Çıplak Tablo Sansürlendi
Çıplak olduğu gerekçesi ile sansürlenen sanat eserlerine bir yenisi daha eklendi. Star Tv ekranlarında yayınlanan “Benim Güzel Evim" programında duvarda asılı olan Gauguin’in “Are You Jealous?” adlı tablosunun sansürlenmesi izleyicinin tepkisine neden oldu. Tepkisini dile getiren G.S. isimli bir izleyici “Televizyon kanallarında dakikalarca tecavüz, dehşet, cinsellik temalı bir sürü sahne varken bu kadar masum bir durum nasıl sansürlenir aklım almıyor” dedi.
Sanata Sansür!
Tabloda yer alan bayanların göğüslerinin açık olduğu gerekçesi ile yayın sırasında tablonun sansürlenerek verilmesini eleştiren G.S. şikayetini şöyle dile getirdi:
“Tekrarına takılıp seyrettiğim ‘Benim Güzel Evim’ programında aklımın sınırlarını zorlayan ve hayretle kaldığım bir durumla karşılaştım. Programda bir yarışmacının evi geziliyor, her ayrıntı gözler önüne serilirken birden duvarda resim sanatının tarihinde önemli yere sahip Gauguin'in “Are You Jealous? (1892)” isimli tablosu çıkıveriyor. O da ne? Resimde tasviri yapılmış kızların göğüsleri açık olduğu için filtreleniyor. Hala inanamıyorum. Yayınlanan Türk dizilerinde göğüs dekoltesinin en güzel örnekleri gözümüze gözümüze sokulurken bunun hiçbir izahını bulamıyorum. Sanata sansür bu ülkenin özgürlüğüne sansürdür. Emeğe saygısızlıktır. Yıllarımı bu işe gönül vererek bir sürü bedel ödeyen biri olarak bünyem bunu kaldıramıyor. Ben '80 kuşağıyım, en azından sanatı, sanatçıyı anlama ve sevme fırsatım oldu. Televizyon kanallarında dakikalarca tecavüz, dehşet, cinsellik temalı bir sürü sahne varken bu kadar masum bir durum nasıl sansürlenir aklım almıyor. Yayın politikaların elden geçirilmesini dilerim. Aksi takdirde hoşgörüden uzak, her türlü suça meyil gösteren bir nesil yaratacaksınız. Vah ki ne vah.”
(Vatan)
Şarap Etkinliğinin İptaline Tepki
İzmir'in Foça ilçesinde, 20 Temmuz Cuma günü yapılacağı duyurulan 'Zamanın İçinden Akan Şarap' etkinliğinin Ramazan ayı nedeniyle iptal edilmesi, ilçedeki bazı sivil toplum kuruluşu ve çevreler tarafından protesto edildi.
Kokoloz Kafe'de toplanan 15 kişilik grup, etkinliğin iptal edilmesine basın açıklamasıyla tepki gösterdi.
Grup adına açıklamayı okuyan Volkan Sucukçu, 'Zamanın İçinden Akan Şarap' etkinliğinin bir içki içme, kafa çekme etkinliği değil, kültürel bir faaliyet olduğunu söyledi.
Sucukçu, Foça gibi Türkiye'nin en batısında yer alan bir kentin restoranlarında isteyenlerin her akşam istediği kadar içkisini içtiğini, diğer yandan ibadetini yapmak isteyenlerin de dilediği gibi ibadetlerini yaptıklarını, kimsenin inancı ve yaşamına müdahale edilmeyen bu hoşgörü kentinde bu etkinliği düzenleme nedeninin batılıların Foça'ya teşekkür etmek amacıyla bir vefa konseri vermek istemeleri olduğunu söyledi.
İptalin, cehalet ve mahalle baskısının örneği olduğunu iddia eden Sucukçu, "Biz Foça'da görevli sivil toplum kuruluşları ve kurumlar bu olayı şiddetle kınıyoruz. Foça halkının da bu konudaki telin ve protestolarını bekliyoruz" dedi.
Volkan Sucukçu, Foça Belediyesi'nin etkinliğin zamanlaması ile ilgili konu nedeniyle yabancı konuklardan özür dilediğini, etkinliğin ramazan ayı sonrası 20-30 Ağustos tarihleri arasında uygun bir günde yapılacağını sözlerine ekledi.
(Cnn Türk)
Amy'siz Geçen 1 Yıl
Amy Winehouse, Londra'nın kuzeyin-deki Southgate semtinde, 14 Temmuz 1983 günü dünyaya geldi. Ailesi caza yönelmesinde etkili oldu. Winehouse'ın babası Mitchell taksi şoförü, annesi Janis (kızlık soyadı Seaton) eczacıdır. Bir ağabeyi vardır.[16] Mitchell, çocukluğunda Amy'ye sık sık Frank Sinatra şarkıları söylerdi.
Winehouse, dokuz yaşındayken büyükannesi Cynthia, Susi Earnshaw Tiyatro Okulu'na girmesini önerdi. On yaşındayken çocukluk arkadaşı Juliette Ashby ile Sweet 'n' Sour adında kısa ömürlü bir rap grubu kurdu. Tam zamanlı eğitim veren Sylvia Young Tiyatro Okulu'na başlamadan önceki dört yıl boyunca Earnshaw okuluna gitti ve bir iddiaya göre 'okul ve derslere ilgisi olmadığı' ve burnunda piercing olduğu için okuldan uzaklaştırıldı.
Sylvia Young Okulu'nda 1997'de The Fast Show'un bir bölümünde sahne aldı. Daha sonra, Selhurst, Croydon'daki BRIT Okulu, Southgate Okulu ve Ashmole Okulu'na gitti.
Winehouse'ın 2003'te çıkan ilk albümü Frank, başarılı satış grafiğinin yanısıra eleştirmenlerce de beğenildi ve Merkür Ödülü'ne aday gösterildi. Bir sonraki albümü olan ve 2006'da yayımlanan Back to Black ile En İyi Yeni Sanatçı, Yılın Kaydı, Yılın Şarkısı dahil olmak üzere altı dalda Grammy Ödülü'ne aday gösterildi ve beşini kazandı.
Böylece bir gecede en çok ödül kazanan kadın şarkıcı rekorunu kırdı ve beş Grammy kazanan ilk İngiliz şarkıcı oldu.14 Şubat 2007'de En İyi İngiliz Kadın Sanatçı dalında bir BRIT Ödülü kazandı, ayrıca En İyi İngiliz Albümü dalında aday gösterildi. Üç defa Ivor Novello Ödülleri'ne aday gösterildi: biri 2004'de 'Stronger Than Me' ile En İyi Çağdaş Şarkı (söz ve müzik) dalında, biri 2007'de 'Rehab' ile En İyi Çağdaş Şarkı dalında ve biri 2008'de 'Love Is a Losing Game' ile En İyi Söz ve Müzikli Şarkı dalında. Albüm, Birleşik Krallık'ta 2000'lerin en çok satan üçüncü albümü oldu.
Winehouse, zaman zaman önemli kadın müzisyenler, soul müziğin popülaritesinin artışında etkisi olanlar ve İngiliz müziğini yeniden canlandıranlar arasında gösterildi. Kendine has saç ve kıyafet stili, Karl Lagerfeld gibi moda tasarımcılarına ilham kaynağı oldu.
Amy Winehouse, ‘hayatını değiştiren adam’la yani eski kocası Blake Fielder-Civil’le, bilardo oynamaya gittiği bir barda tanıştı. İkili, 6 ay birlikte olduktan sonra, Blake Amy’yi terk etti. Bu ayrılık sonrasında kendini içkiye veren Amy, bulumia oldu ve aşırı zayıfladı. 2006’da babasının ısrarıyla uzman yardımı aldı. Kalbinin üzerine Blake’le ilgili bir dövme yaptıran Amy, tedavi gördüğü rehabilitasyon merkezindeki uzmanlara erkek arkadaşından koptuğu için bu halde olduğunu söyledi. Aynı yıl çıkan ve uluslararası bir şarkıcıya dönüşmesini sağlayan ‘Back To Black’ albümündeki ‘Rehab’ adlı şarkıda kendini anlatıyor gibiydi. Bir süre Alex adlı bir erkek arkadaşı oldu ama albümünün ABD ve Kanada turnesi sırasında, Blake’le yeniden görüşmeye başladı.
Şarkıcının uyuşturucu ve alkol bağımlılığı sorunları, 2007'den ölümüne kadar haberlerde düzenli olarak yer aldı. Boşandığı eşi Blake Fielder-Civil ile birliktelikleri esnasında çeşitli nedenlerle sık sık yasal sorunlar yaşadılar ve eşi kısa bir süreliğine hapse girdi. 2008'de Winehouse, kariyeri ve hayatını tehdit eden bir dizi sağlık sorunu ile karşı karşıya geldi.
Winehouse, Londra'daki evinde 23 Temmuz 2011 tarihinde ölü bulundu; polis, ölüm nedeninin henüz bilinmediğini açıkladı.Ailesi ve arkadaşları, 26 Temmuz 2011'de cenazesine katıldı. Daha sonra cesedi Golders Green Crematorium'da yakıldı.
(Cumhuriyet)
Kültürel Kolonyalizmi İşgal Et: Occupy'cıların Bergama Müzesi Eylemi
Occupy Museums hareketine bağlı bir grup, Berlin Bienali sırasında Berlin’deki Bergama Müzesi’nde bir eylem gerçekleştirdi. Eylemciler, kültürel kolonyalizmi, sanatın kolonyalizmin bir parçası olmasını ve bu ilişkilerin bugünün dünya politikasında hâlâ etkin olmasını hedef aldı.
1910 yılında inşaatına başlanan Berlin’deki Bergama Müzesi, tamamı Türkiye’den taşınmış olan bir antik eser koleksiyonunu sergilemek üzere tasarlanmıştı. Bu dev koleksiyon, pek çok anıtsal yapıyı da kapsıyordu; örneğin Bergama'nın Zeus Sunağı, Milet'in Pazar Kapısı, Bergama Athena Tapınağı’nın Girişi, Babil'in İştar Kapısı, Amman'ın Mşatta Cephesi, Halep Odası... Bu koleksiyonun Almanya’da teşhir edilmesinin meşruiyeti ne zamandır tartışma konusuydu. Fakat koleksiyonun Türkiye’ye ‘iadesine’ yönelik talepler de her zaman sonuçsuz kalmıştı.
25 kişilik işgalci grubu, Bergama Müzesi’nde bir eylem yapmaya karar verdiklerinde, önlerinde öncelikle aşmaları gereken bir engel vardı. Müzeye giriş ücretliydi. Fakat çözüm derhal bulundu. Okul grupları müzeye bedava girebiliyordu. Hemen “Autonomous University of NYC” (New York Özerk Üniversitesi) adlı var olmayan bir okula bağlı bir grup öğrencinin Bergama Müzesi’ne yapmak istedikleri bir gezi için izin isteyen sahte bir resmî mektup düzenlendi ve müze yönetimine gönderildi. Müze yönetiminin geziyi onaylaması üzerine sahte “Autonomous University of NYC” öğrenci kimlik kartları hazırlandı ve harekete geçildi.
Müzeye giren grup biraz turladıktan sonra Bergama Sunağı’nın basamaklarında toplandı ve “ders başladı”: “Profesörlerden biri”, “öğrencilere” müzenin içindeki eserlerin kökenlerini anlatmaya koyuldu.Turistler neler olduğunu görmek için daha yakına gelmeye, grubun fotoğraflarını çekmeye başladılar. Derken, “hamile” bir kadın bir Occupy Wall Street pankartı “doğurdu”. Mikrofonlar ve el ilanları ortaya çıktı. Grup Bergama Sunağı’nı, Müze’deki tüm turistlerin de katıldığı pankartlı bir geçit töreniyle terk etti. Turistlerin de müzeden çıkışıyla birlikte Bergama Sunağı ilk kez müzenin açık olduğu bir saatte, en tepede yalnız duran bir güvenlik görevlisi dışında kimsesiz kalıyordu.
Geçit töreninin ardından, dışarıda toplanan kalabalığın önünde şu metin okundu:
Berlin’de, Bergama Sunağı adlı ünlü bir hazine vardır. Antik Yunan’dan kalan bu dev heykel, ‘Gigantomachy’ olarak bilinen, devler ve tanrılar arasındaki bir savaşı tasvir eder. Zaferi ve ahlakı yücelten bir kültürün eseri olan sunak, 19. yüzyılın sonlarında, bugün Türkiye sınırlarında bulunan özgün yerinden alınmış ve Berlin’deki Müze Adası’na taşınmıştır. O zamanlardan bu yana, Hem Almanya, hem de Sovyetler Birliği tarafından bir güç sembolü olarak kullanılmış ve istismar edilmiştir. Bergama Sunağı, kültürün, güce sahip olanlar tarafından yerinden edilmesinin ve işgal edilmesinin sembolü olmuştur. Türkiye’ye iadesi için çağrı da yapılmıştır.
Biz, sanatın ve kültürel mirasın kolonizasyonunu ve suistimalini sorgulamak için buradayız. Berlin’de ‘mutenalaştırma’ girişimlerinden muzdarip olan Türk nüfus ile dayanışma içindeyiz. Bu sunağı, paylaşımın ve mülkiyetin tasfiyesinin zaferini kutsamak için kullanacağız. [RO]
http://occupymuseums.org/
http://occupymuseums.org/blog/pergamon-altar-action/
(E-Skop)
10 Yıldır Beklenen Roman Çıkıyor
YAŞAR Kemal merakla beklenen son romanını tamamladı. ‘Bir Ada Hikayesi’nin dördüncü cildi olan ‘Çıplak Deniz Çıplak Ada’ sonbaharda yayımlanacak.
Bir Ada Hikayesi serisi, savaşlardan, kırımlardan, sürgünlerden arta kalan insanların yeni bir yaşam kurma çabalarını konu alıyor.
Yaşar Kemal’in başta üç kitap olarak tasarladığı romanı ‘Bir Ada Hikayesi’nin ilk cildi ‘Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’ 1998’de yayımlanmıştı. 2002’de ikinci kitap ‘Karıncanın Su İçtiği’ ile üçüncü kitap ‘Tan Yeri Horozları’ art arda çıkmıştı.
Yaşar Kemal, “Çıplak Deniz, Çıplak Ada” adını taşıyan dördüncü kitaba ise önümüzdeki günlerde başlayacağını açıkladı.
Kemal, yaptığı açıklamada, “Bir Ada Hikayesi” adlı dörtlemesinin “mübadele öyküsü” olduğunu belirterek, mübadeleye ilişkin görüşlerini ise şöyle anlattı: “Mübadele bana çok dokunmuştu. Buradan 1.5 milyon insan Yunanistan’a, ‘Gidiyor musun, gitmiyor musun?’ diye sormadan sürgün ediliyor. Oradan da 510 bin Türk’ü sürgün ediyorlar. Türkiye ile Yunanistan arasındaki bu mübadeleye, ‘tarihin en büyük sürgünü’ diyorlar. Ben de toprağından ayrılmış bir ailenin çocuğuyum. Sürgün bir ailenin çocuğuyum. Ruslar Van’a doğru geldiklerinde, babamın köyü Van gölü kıyısında, oradan 1.5 senede Adana’ya geliyorlar. Ben de Adana’da doğuyorum.”
(Evrensel)
Aykırı Yazar Sahneye Geliyor
California Repertory Company adlı tiyatro topluluğu, ünlü müzikal bestecisi Stephen Sondheim’la birlikte Charles Bukowski’nin metinlerini sahneye uyarlayacak.
Charles Bukowski’nin metinleri California Repertory Company ve besteci Stephen Sondheim işbirliği ile sahneye gelecek.
California Repertory Company’nin artistik direktörü Joanne Gordon tarafından sunulan ‘B.S:Bukowski. Sondheim’ adlı proje Bukowski’nin vekili tarafından onaylandı.
Gordon, New York Times’a yaptığı açıklamada aykırı yazar Bukowski ve besteci Sondheim’ın sanat hayatının idolleri olduğunu söyledi ve ‘’Güney Afrika’da büyümüş bir çocuk olarak Sondheim’ın besteleri ve Bukowski’nin yazılarıyla büyüdüm. Bir gün ikisini birleştirebileceğim bir fırsatın elime geçeceğini hayal bile edemezdim’’ dedi. Oyun bu kış sergilenmeye başlanacak.
(Evrensel)
49. Altın Portakal Film Festivali Jürisi Açıklandı
Festivalden yapılan yazılı açıklamaya göre, ''Mizah, Muhalefet ve Demokrasi'' ana teması üzerine şekillenen 49. Altın Portakal'ın ulusal uzun metraj film yarışmasının jürisinde, yapımcı, yönetmen, senarist, oyuncu, görüntü yönetmeni, müzik sanatçısı, sinema yazarı ve akademisyen olmak üzere bir sinema eserinin sanatsal yaratıcılarını temsil eden bir kompozisyon oluşturuldu.
49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması jürisinde yer alacak isimler, şu şekilde belirlendi: ''Kutluğ Ataman (yönetmen), Levent Kazak (senarist), Uğur İçbak (görüntü yönetmeni), Prof. Dr. Gülseren Güçhan (akademisyen), Levent Kırca (oyuncu), Selçuk Yöntem (oyuncu), Sümer Tilmaç (oyuncu), Ayşegül Aldinç (müzisyen-oyuncu), Pelinsu Pir (oyuncu–stand up sanatçısı), Tunca Arslan (SİYAD Başkanı, sinema yazarı), Mine Kırıkkanat (yazar), Erdil Yaşaroğlu (karikatürist – mizah yazarı).''
Başvurular Devam Ediyor
49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin ulusal uzun metraj film yarışmasına da başvurular devam ediyor. 6 Ağustos'a kadar başvurusu yapılan filmler ön jüri değerlendirmesine tabi tutulacak. Altın Portakal'da bu yıl, ''en iyi film'' 400 bin TL, ''en iyi ilk film'' 55 bin TL,''en iyi yönetmen'' 55 bin TL, ''en iyi senaryo'' 35 bin TL, ''en iyi görüntü yönetmeni'' 30 bin TL, ''en iyi müzik'' 30 bin TL ile ödüllendirilecek.
Nükleere İnat Soner, Öner, Güneş Aramızda!
Nükleer Karşıtı Platform tarafından düzenlenen ‘Nükleersiz Yaşam Şenliği’ne destek olmak amacıyla Sinop’a gelen ve Akliman’da girdikleri denizde boğularak yaşamını yitiren Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Soner Balta kardeşi Öner Balta, Gazi Üniversitesi öğrencisi Güneş Korkmaz nükleer karşıtları tarafından anıldı.
Sinop Çevre Platformu tarafından düzenlenen etkinlik, Tersane’den İskeleye kadar devam eden yürüyüşle başladı. Nükleer karşıtları, yürüyüş sırasında alkış ve sloganlarla Sinop’a kurulması kararlaştırılan nükleer santrali protesto etti.
Atatürk anıtı önünde toplanan grup, basın açıklaması sonrası deniz kıyısına geçerek 2006 yılında hayatını kaybeden Soner Balta, kardeşi Öner Balta, Güneş Korkmaz için bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Nükleer karşıtları, İskelede ölen arkadaşları için denize kırmızı karanfiller bıraktı.
(muhalefet.org)
Munzur Festivali Başlıyor
12.Munzur Kültür ve Doğa Festivali, 26-29 Temmuz 2012 tarihleri arasında yapılacak. Tunceli Belediyesi ile Dersim Dernekleri Federasyonu tarafından düzenlenen festivalin ana teması, Dersim ’38 soykırımı ve barajlar olarak belirlendi.
Bu yıl “Dersim Soykırımı Tanınsın, Barajlar İkinci 38'dir" sloganıyla gerçekleştirilecek olan 12. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin programı açıklandı.
Dersim Belediyesi ve Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) tarafından 26-29 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek olan 12. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin programı açıklandı. Bu yıl ki festivalin ana teması, "Dersim 38 soykırımı ve barajlar” olarak belirlendi. Üzerinde “Awakî ma diya kes nevîno!” ve “Dersim Soykırımı Tanınsın, Barajlar İkinci 38'dir" yazılarının yer aldığı festival afişleri, kentin bir çok noktasında billboardlara asıldı. Festivalin programının netleşmesiyle birlikte, Türkçe, Kürtçe ve Kürtçenin Kirmançkî lehçesinde yazılan festival programının yer aldığı broşürler de dağıtılmaya başlandı.
Festival, 26 Temmuz’da gelen konukların karşılanması ile başlayacak. Çeşitli konularda paneller, sergiler ve konserlerin olacağı festivalin açılışı aynı gün stadyumda yapılacak açılış etkinliği ile başlayacak.
12. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin programı şöyle:
26 Temmuz
Karşılama
Sergi Açılışları
Karikatür Sergisi: Zülfikar Tak (12 Eylül Amed Zindanı)
Yer: Belediye Sergi Salonu
Saat: 14.00
Panel: Dersim İnancı ve Cemevleri
Katılımcılar: Ali Makan (Dersim Kültür Derneği, Munzur Çem, Zeynep Yıldırım (Devrimci Alevi Komitesi)
Moderator : Murat Polat
Yer: Kütüphane Bahçesi
Saat: 16.30
Cem Tutma
Erkân Cemi
Saat: 19.00
Yer: GolaÇetu Parkı
Stadyum Etkinlikleri
Bandista
Cemil Koçgiri
Ali Baran
Grup Vardiya
Niyazi Koyuncu
Mikail Aslan / Erkan Oğur
Yer: Stadyum
Saat: 19.00
Açık Hava Belgesel Gösterimi
Belgesel Adı: Damında Şahan
Yer: Yer Altı Çarşısı Üstü
Saat: 22.00
27 Temmuz
Dinleti
Taylan Yıldız
Ahmet Gültekin
Nurettin GÜLEÇ
Saat:13.00
Yer: Kütüphane Bahçesi
Panel : Dersimîn Güncel Sorunları
Katılımcılar: Av. Fatma Kalsen (Dersim Baro Başkanı), Yusuf Cengiz (TOBB Konsey Üyesi ve Dersim TSO Bşk),. Şerafetin Halis (BDP Dersim İl Başkanı), Hıdır Bellice (Dersim Esnaf ve Sanatkarlar Odası Bşk.), Bedri ES (Bedensel Engelliler Derneği Bşk.), Cengiz Eren (Tunceli Eğitim ve Sağlık Vakfı YKÜ)
Moderator: Av. Barış Yıldırım (İHD Dersim Şube Tem)
Yer: Kütüphane Bahçesi
Saat: 15.00
Dinleti
Şavaklı Ayşe
Yer: Kütüphane Bahçesi
Saat : 16.30
Panel: Kadın Sömürüsüyle Güçlenen Erkek; Devletçi İktidar
Katılımcılar: Sebahat Tuncel (BDP İstanbul Milletvekili), Prof.Dr.Şebnem Korur Fincancı, Eylem Yıldız (DKH), Sevda Karaca (EMEP), Beycan Taşkıran (ESP)
Moderator: Mercan Kırmızıçiçek (Psikolog)
Yer: Kütüphane Bahçesi
Saat: 17.30
Stadyum Etkinlikleri
Pınar Sağ
Dengê Jinên Azad
Aynur Doğan
Zelal Gökçe
Silbus û Tarî
Yer: Stadyum
Saat: 19.30
Açık Hava belgeseli: Oğlunuz Erdal
Yönetmen : Tevfik Taş
Yer: Yer Altı Çarşısı Üstü
Saat: 22.00
28 Temmuz
Panel: Birleşik Mücadele, Kürt Sorunu ve Anayasa
Katılımcılar: Aydemir Güler (TKP), Ender İmrek (EMEK P), Alper Taş (ÖDP Genel Başkanı), Sebahat Tuncel (BDP İstanbul Milletvekili), Meryem Özsöğüt (Halk Cephesi), Figen Yüksekdağ (ESP Genel Başkanı), Kenan Özyürek (Partizan Temsilcisi),
Moderator : Hüseyin Tunç
Yer: Kütüphane Bahçesi
Saat:16.30
Tiyatro Gösterisi
Grup : Canlar Tiyatrosu
Oyun : Islah…Tenkil...Sürgün,.. “Dersim 38’’
Yönetmen: Cengiz Sezgin
Yer: İl Kültür Müdürlüğü Salonu
Saat:17.30
Stadyum Etkinlikleri
Omedya Mestu ( Tunceli Belediyesi GKM Çocuk Korosu), Metin Kahraman, Fırkıt El Awda (Ülkeye Dönüş Grubu Filistin), Grup İsyan Ateşi, Zele Mele, Yaşar Kurt, Servet Kocakaya
Yer: Stadyum
Saat:19.30
Açık hava Belgesel gösterimi:
Belgesel Adı: Dersim Başeğmezlik ve Çiçek Ülkesi
Yönetmen : Kemal Özer
Yer: Yer Altı Çarşısı Üstü
Saat: 22.00
29 Temmuz
Gezi ve Çıla Yakma: Halvori 38 Kayalıkları Ziyareti ve Çıla Yakma
Saat:13.00
Panel: Dersim 38 Soykırımı, Talepler, Tazminat ve İstismar
Katılımcılar: Özer Tekinoğlu (DEDEF), Kemal Mutlu (İzmir Tunc. Der), Hüseyin Ayrılmaz (DersimGazetesi), Av.Özgür Ulaş Kaplan, Ziya Ulusoy (ESP)
Moderator :Cafer DEMİR
Yer: Kütüphane Bahçesi
Saat:15.00
Forum ve Çevre Yürüyüşü
YÇKM Halk Oyunları Grubu
"Dersim Coğrafyası; 9 Baraj, 23 HES, 63 Maden, 10.557 Mayın"
Yöneten: DEDEF-Eğitim Sen Ekoloji Komisyonu
Yer: Seyit Rıza Meydanı
Saat: 18.00
Stadyum Etkinlikleri
Kapanış Konuşması; Belediye Başkanı Edibe Şahin
Koma Hewreman (Folklor ekibi), Erdoğan Emir, Hozan Comert, Ferhat Tunç, Grup Yorum, Grup Munzur, Giannis Xorolis
Yer: Stadyum
Saat:19.30
Söyleşi
Arjen Arî: Antolojî ya Helbest a Bakûr (Kuzeyin Şiirinin Antolojisi)
Yer : Seyit Rıza Parkı
Saat : 19.00
Açık Hava Belgesel Gösterimi
Belgesel : Suyun Altındakiler
Yönetmen : Seher Sağlam
Yer: Yer Altı Çarşısı Üstü
Saat: 21.30
Belgesel: Vatandaş Mustafa
Yönetmen : Remzi Kazmaz
Yer: Yer altı çarşısı üstü
Saat: 22.00
(muhalefet.org)
TGDP: Sansürün Kaldırıldığı Palavradan İbaret
24 Temmuz Basında Sansürün Kaldırılışının 104. yılı dolayısıyla açıklama yapan TGDP, 96 gazetecinin tutuklu olduğunu hatırlattı, Türkiye'nin AKP döneminde dünya birincisi olduğunu kaydetti.
TGDP, toplatılan, yasaklanan, yakılan gazetelerin, dergelerin sayılamayacak kadar çok olduğunu belirtti, "Kalıcı çözüm ise demokrasinin kurulmasıyla mümkün" dedi.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP), 24 Temmuz Basında Sansürün Kaldırılışının 104. yılı dolayısıyla yazılı açıklama yaptı.
24 Temmuz 1908 tarihinden bu yana Türkiye'de her 24 Temmuz günü "Basında Sansürün Kaldırılışının Yıldönümü” olarak kutlandığını hatırlatan TGDP, "Şüphesiz 24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyetin ilan edilmesi ve 25 Temmuz 1908’de çıkan gazetelerin sansür memurlarına verilmeden yayımlanmasının tarihsel bir anlamı ve değeri vardır. Ancak bu gerçeklikten hareketle 24 Temmuz’un 'basın bayramı" veya "basında sansürün kaldırılışının yıldönümü" olarak kutlanması gerçekçi değildir" dedi.
"Çünkü ülkemizde bazen kaba saba, bazen de inceltilmiş bir biçimde olsa da, zaman zaman azalıp zaman zaman çoğalsa da basında sansür, gelenekselleşmiş bir devlet politikası olarak hep uygulandı" denilen açıklamada, sansürcülerin, ikiyüzlülükle sansürün kaldırıldığı yalanını pompaladığı, sansürcü uygulamaların hem yasal zeminde hem de yasadışı olarak fiilen sürdürüldüğü kaydedildi.
104 yıldır kapatılan, toplatılan, imha edilen gazetelerin, dergilerin, kitaplarının, tutuklanan, hapis cazasına çarptırılan, yargılanan gazetecilerin sayısının sayılamayacak kadar çok olduğuna dikkat çekilen açıklamada, Ermeni gazeteci Krikor Zohrab ve Hrant Dink, Türt gazeteciler Sabahattin Ali ve Uğun Mumcu, Kürt gazeteciler Musa Anter ve Nazım Babaoğlu'nun da aralarında olduğu 115 gazetecinin gözaltında kaybedildiğini ya da "faili meçhul" cinayetlerle öldürüldüğü hatırlatıldı.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun verilerine göre halen cezaevlerinde 16’sı imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü olmak üzere çoğu Kürt ve sosyalist basın emekçisi 96 gazetecinin tutuklu olduğu hatırlatıldı. Dünyada 170 gazetecinin tutuklu olduğu anımsatılan açıklamada, 104 yıldır ilk kez AKP hükümeti döneminde, tutuklu-hükümlü gazeteci sayısı bakımından Türkiye'nin dünya birincisi olduğu vurgulandı.
TGDP, bu verilerin, basında sansürün kaldırıldığı iddialarının palavradan ibaret olduğunun göstergesi olduğunu kaydetti.
"Anayasa, TMY, TCK’daki çeşitli maddeler yürürlükte olduğu sürece basında sansürün kaldırılmış olduğundan zaten söz edemeyiz" diyen TGDP, binlerce gazeteci, aydın ve insan hakları savunucusunun, düşüncelerinden dolayı yargı kıskacında olduğuna dikkat çekti.
En önemlisi de AKP hükümetinin Anayasa değişikliği kapsamında basında sansürü Anayasa maddesi haline getirmek istediğine işaret edilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Demokrasi ile sansür arasında doğrudan bir bağın bulunduğunu da belirtmek gerekir. Eğer demokrasi yoksa basın özgürlüğü de yoktur. Basında sansürün kaldırılmasının, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında iyileşmenin olması için öncelikli olarak Terörle Mücadele Yasası (TMY) iptal edilmelidir. Basında sansür koşullarını daha da ağırlaştıran, son 3. Yargı Paketiyle Terörle Mücadele Yasasına bağlanan ve özel yetkilerle donatılmış olan Ağır Ceza Mahkemeleri tamamen kaldırılmalıdır. Kalıcı çözüm ise ancak demokrasinin kurulmasıyla olanaklı hale gelecektir..."
(Etha)
Kuzey Kıbrıs'ta da Tiyatrolar Kapatılıyor
Lefkoşa Belediyesi çıkardığı bir KHK ile Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun kapatılmasına karar verdi. Alınan kararın ardından Kuzey Kıbrıs’taki sanat örgütleri ve sanatçılar oldukça tepkiliyken, Türkiye’de bulunan sanat kurumları da konuya ilişkin bir açıklama yaparak duruma sert tepki gösterdi.
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu, Belediye Orkestrası ve Belediye Türk Sanat Müziği Korosu'nun kapatılması kararına Türkiye’deki sanat kurumları ortak bir açıklama yaparak duruma tepki gösterdi.
Yasaklama İlk Olarak Komünizm Propagandasıyla Başladı
Kuzey Kıbrıs’taki tiyatro kapatma kararına ilişkin bir açıklama yapan İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği, Sanatçılar Girişimi, Devlet Opera ve Bale Çalışanları Vakfı, Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği ve Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği, Kuzey Kıbrıs’taki yasaklamaların yeni başlamadığını değinerek şu ifadeleri kullandı:
“1980 yılında, despotluğu marifet sayan siyasilerin, KKTC Devlet Tiyatrosu'ndan 4 sanatçıyı bir bahaneyle kurumdan uzaklaştırmışlardı. O günkü Devlet Tiyatrosu Müdürünün ihbar yazısı, bu dört sanatçının izinsiz olarak Lefkoşa Belediyesi Kültür Şenliğinde "Vatandaş Oyunu"nu oynadıkları ve komünizm propagandası yaptıkları iddiasını taşımaktaydı.”
"32 Yıl Boyunca Sanatın Işığını Yükseltti"
O dönemde kurumdan uzaklaştırılan sanatçıların Belediye bünyesinde çalışmalara başladığının ve çok ciddi emekle mücadele ettiğinin belirtildiği açıklamamada, “Tiyatro yapabilmek için yerine göre at arabasıyla yol aldılar, yerine göre çevresi yosun bağlamış bir sobayla ısınan bir depoda oynadılar, gün oldu varillerin üstüne kalasları dizip sahne kurdular, günü geldi minik şirin sahnelerine kavuştular. Geliştiler, serpildiler, büyüdüler” denildi.
Belediye Tiyatrosu ile aradan geçen 32 yıl boyunca Kuzey Kıbrıs'ta sanatın ışığının yayıldığına dikkat çekilen açıklamada, tiyatronun çağın sorunlarına duyarlı bir repertuarla çalıştığına değinildi.
Kuzey Kıbrıslı Yöneticiler de KHK’yı Sevdi
“Şimdi Kanun hükmünde kararname ile belediye başkanlığına tayin edilmiş bir kaymakam, başkaca işi kalmamış gibi, bu tiyatroya boyunduruk vurmaya, çökertmeye çalışmaktadır” denilen açıklamada, yetkililer tarafından dile getirilen “Tiyatro kimin umurunda”, “Tiyatro olmuş olmamış, ne farkeder”, gibi sözlerin aymazlık ve ufuk yoksunluğu olduğu ifade edildi.
Yapılan müdahalenin şiddetle kınandığına vurgu yapılan açıklamada, Kıbrıs'lı meslekdaşlarımızın ve Lefkoşa Belediye Tiyatrosu'nun onurlu mücadelesinin yanındayız” denildi.
"Karar Kabul Edilemez"
Konuya ilişkin Kıbrıs Postası'na konuşan Lefkoşa Belediye Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Yaşar Ersoy, tiyatronun kapatılmasının kabul edilemez olduğunu söyledi.
Ersoy, LTB'nin kültür-sanat departmanının da kapatılacağını sözlerine ekleyerek, "Belediye Tiyatrosu felç ediliyor. Kapatma kararının geçici ya da kalıcı olup olmadığı hakkında şu ana kadar net bir bilgi edinemedik. Bu yönetim, kültür-sanata değer vermiyor" dedi.
(soL)
RedHack İhbar Ediyor
RedHack'in yayımladığı son belgeler arasında, 2006'da Hrant Dink'e tehdit mektubu gönderen "Demir" soyadlı kişiye ilişkin bilgiler yer alıyor. Buna göre, asıl adı Onur Esmer olan kişi, cinayet günü Ogün Samast'ın yanındaydı ve Samast'ın suikastı gerçekleştirememesi halinde Hrant Dink'i o öldürecekti.
Emniyet Müdürlüğü'nün sistemine yönelik eylemleriyle dikkat çeken devrimci hacker grubu RedHack'in yayımladığı son belgeler arasında, 2006 yılında Hrant Dink'e bir tehdit mektubu gönderen "Demir" soyadlı kişiye ilişkin bilgiler yer alıyor. Bir ihbar mektubunda yer alan bilgilere göre, asıl adı Onur Esmer olan Ahmet Demir, cinayet günü Ogün Samast'ın yanındaydı ve suikastın gerçekleşmemesi halinde Hrant Dink'i öldürecekti.
RedHack, Akıncılar adlı hacker grubunun, RedHack'i ve eylemlerini destekleyen akademisyen ve yazarların kişisel bilgilerini yayımlamasına tepki olarak bir karşı eylem gerçekleştirdi. "En başından başlayarak bugüne kadar elimize ne geçtiyse sansürsüz yayımlayacağız" diyen grubun yayımladığı belgeler arasında, Hrant Dink'i mektupla tehdit eden Demir soyadlı kişiye ait bilgiler de var. Grubun deşifre ettiği ihbarda, tehdit mektubunu yazan kişinin asıl adının Onur Esmer olduğu ve cinayet günü olay yerinde olduğu iddia ediliyor.
Bu şahsın Samast'ın suikasti gerçekleştirememesi durumunda hem Hrant Dink'i hem de Samast'ı öldüreceği öne sürülen mektupta şu ifadeler yer alıyor: "58538|155@ankara.pol.tr| Kullanıcı Adem demir ile ilgilidir. Hrant Dink e o mektubu yazan ve yollayan adem demir degildir o kişi ogün samast'la bırlıkte olay gunu ıstanbulda olan kısı yanı gercek ısmı onur esmer olan kısıdır.olay gunu kendısıde ıstanbulda Oğünün suikastını takıp ediyordu yanı acıkcası o yapmasaydı o yapacaktı hemde ıkısını bırden bıtırecektı suan onur esmer denılen sahıs tokattadır olaydan sonra tokata kactı.Bilgilerinize sunarım"
Tehdit Mektubu!
Bursa'dan Ahmet Demir adına 2006 Ocak ayı başlarında gönderilen mektupta "Açık ilandır: Hrant Dink, oğlunu, seni ve Serkis Seropyan'ı bir daha hiç konuşamamak üzere susturacağız. Önce oğlunu. Cesedini Ankara çıkışındaki jandarma bölgelerinin birinden alacaksın. Gestapo Türk." ifadeleri yer alıyordu.
Demir Bulunamamıştı!
Demir soyadlı şahsın Dink'e gönderdiği tehdit mektubuna ilişkin Şişli Savcılığı'nda 2006 yılında bir soruşturma açılmıştı. Ancak soruşturma aranan şahsın "bulunamaması" gerekçesiyle hiçbir sonuca ulaşmadı. Demir soyadlı ismin yer aldığı ikinci olay ise cinayetten bir gün sonra 155 Polis imdat telefonuna İstanbul Ümraniye Çekmeköy'den açılan bir telefon ihbarı. Bu ihbar, Hrant Dink'in Ahmet Demir tarafından öldürüldüğü ve bu şahsın Çekmeköy ormanında bir evde kaldığı, 250 bin Dolar verilmesi halinde yerini göstereceği ve ayrıca Vali Güler'i de öldürecekleri şeklindeydi. Bu ihbara ilişkin soruşturma da, cinayet dosyasındaki pek çok konu gibi aydınlatılmadı.
Daha Önce de Bir İhbarı Deşifre Etmişlerdi
RedHack'in daha önce Ankara Emniyet Müdürlüğü ve polis bilgi ağına yaptığı "sızma"nın ardından açıkladığı ihbar mailleri arasında da Hrant Dink cinayetine ilişkin iddialar bulunuyordu. Karadeniz Vira gazetesinin eski sahibi Ahmet Topçu tarafından Ankara Emniyeti'ne gönderildiği anlaşılan e-postada, Topçu, cinayetin işlendiği saatlerde Ogün Samast ile birlikte Şişli'de olduğunu iddia ediyordu. İhbarda, "Cinayeti beraber izledik" diyen Topçu, "Hrant Dink cinayeti Veli Küçük ve ekibinin işidir.
(Agos)
Hep Beraber Umudun Türkülerini Söyledik
‘Bu akşam Harbiye’de hep beraber umudun türkülerini söyleyelim diyen binlerce kişi Harbiye’yi doldurmuştu. Konserin başlamasına saatler varken Harbiye’de binlerce kişi hep bir ağızdan türküleri söylemeye başlamıştı bile. Tiyatro sanatçıların-dan, konseri dinlemeye gelen birçok müzisyene, BEDAŞ işçilerinden TAYAD’lılara kadar herkes türküleri saatler öncesinden söylemeye başlamıştı.
Havanın yavaş yavaş kararmasıyla birlikte konser de başlamaya hazırlanıyordu. Grup Yorum’un sahnesinden önce DİSK Genel Başkanı Erol Ekici’nin konsere gönderdiği mesajı Erol Ekici adına Hacı Ömer Yazıcı okudu. Yazıcı, Erol Ekici adına yaptığı konuşmada Ekici’nin Harbiye’yi dolduran binlerce kişiye selam yolladığını ifade ederek şunları kaydetti:
‘Zalimin Zulmüne Direniyoruz’
Dostlar, AKP zulmüne karşı türkülerimi hep beraber söylüyoruz. AKP, kendi sanatçısını, kendi Kürdünü, kendi Alevisini yaratıyor. Her türlü toplumsal muhalefete düşmanca yaklaşıyor. Biz AKP’nin zulmüne karşı direniyoruz. Direncimizi 1 Mayıs’ta ve burada yüz binlerle, binlerle gösterdik. Dostlar, zulmün olduğu yerde mutlak direnişte olacaktır. Karadeniz’de HES’lere direniyoruz, BEDAŞ’ta direniyoruz, Hey Tekstil’de direniyoruz, Türk Hava Yolları’nda direniyoruz, Billur Tuz’da direniyoruz. Zalimin zulmüne karşı direneceğiz. Bağımsızlık, sosyalizm inancımızı yok edemeyecekler. Halkız, işçiyiz, haklıyız ve de kazanacağız.
AKP faşizmine karşı, Hasan Selim Gören için, dünyanın tüm ezilen halkları için, sosyalist bir Türkiye özlemi için söyleyeceğiz. 85’ten beri konserleri yasaklandı, elemanları tutuklandı, Yorum elemanı Seçkin Aydoğan hâlâ içeride. Tüm baskılara rağmen 85’ten beri halkın sanatını söyleyen Grup Yorum’undu artık sahne. Şarkılar, geçtiğimiz günlerde Sultangazi’de silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Hasan Selim Gören için ve tüm gidenler için söylendi ve Ahmet Telli’nin içinde devrim geçmeden devrimi anlattığı Sıyrılıp Gelen adlı şiirinin seslendirilmesiyle konser açılışını yaptı.
Grup Yorum hemen hemen bütün konserlerinde olduğu gibi yine yalnız değildi. Bir konserinde İbrahim Kaypakkaya’ya yazılmış bir türküyü seslendirdiği için hakkında ‘terör örgütü propagandası’ yaptığı gerekçesiyle hakkında dava açılan Pınar Aydınlar (Sağ), Yorum ile beraber aynı sahneyi paylaştı. Nurhak türküsünü seslendiren Pınar Aydınlar zafer işaretiyle sahneyi tekrar Yorum’a bıraktı.
Sahne Sırası Şimdide Tiyatrocuların
Grup Yorum’un Harbiye konserinde görülmeye değer bir başka sahne daha vardı. AKP’nin Şehir Tiyatroları’na karşı açtığı savaş Harbiye’de oyuncuların, yönetmenlerin ve müzisyenlerin katılımıyla bir kez daha protesto edildi. Sahneye gelen oyuncular, yönetmenler ve içlerinde Erdal Bayrakoğlu, Nejat Yavaşoğulları gibi sanatçıların olduğu grup faşizme karşı omuz omuza yazılı bir pankart açtı. Şehir Tiyatroları’nın özelleştirilmesi ve yönetim kadrosuna bürokratların atanmasını ve politikalarla AKP’nin kendi ‘sanat’ını yaratmaya çalıştığını ifade eden ve Karanlığa Karşı Özgür Sanat şiarıyla günlerdir haftalardır direnen tüm sahne ekibi adına konuşan Ragıp Yavuz:
‘Sözün Bittiği Yerdeyiz’
‘’Kısa konuşmak lazım. Çünkü sözün bittiği yerdeyiz; eğer bir hükümet yasama, yürütme ve yargıtı tek elde tutuyorsa, sanata ve sanatçıya yasak koyuyorsa, yoldaşlarımızın katillerini serbest bırakıyorsa, resme günah, heykele put diyorsa sözün bittiği yerdeyiz. Antalya’da tiyatro sahnesinden inenlere satırlarla saldırılıyorsa sözün bittiği yerdeyiz. Bakın Şehir Tiyatroları’nın başına bürokratları getiriyorlar. Biz o bürokratlardan emir alarak sanat üretmeyiz bu böyle biline. Karanlığa karşı özgür sanatı savunuyoruz ve susmayacağımızı bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Dostlarla, türkülerle buluşmak gerek. Gün gelir hakça bir düzen kurulur biz o zaman kavgayı bırakırız. Ama türkülerimiz hep bizimle olsun. ‘’ diyerek sözlerine son verdi. Ragıp Yavuz’un konuşmasının ardından hep beraber Çav Bella söylendi.
Grup Yorum, F Tipi hapishanelerde uygulanan tecrit ve tecridin koşullarının anlatıldığı bir film çektiklerini Ezel Akay’ın, Sırrı Süreyya Önder’in REİS Çelik’in de aralarında bulundu 10 yönetmenle birlikte çalışıldığını ve filmin 19 Aralık’ta galasının yapılacağını duyurarak konseri noktaladı.
(BirGün)
Kürtçe Park İsimlerine İptal

Diyarbakır'ın merkez Kayapınar Belediyesi tarafından 4 yıl önce hizmete sokulan ve ünlü Kürt şair Cegexwîn'in adının verildiği Gençlik ve Kültür Merkezi'nde isim krizi yaşandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da kente geldiği dönemlerde adından bahsettiği ve tiyatro, müzik, şan, bilgisayar, sinema, kütüphane, toplantı salonları ile gençlere yönelik kentteki en büyük hizmet alanı olan kültür merkezine Belediye Meclisi tarafından 2009 yılında Cegerxwîn adı verilerek onay için Kayapınar Kaymakamlığı'na gönderildi.
Kaymakamlık ise 'Cegerxwîn' adının Türk Dil Kurumu sözlüğünde bulunmadığını ve yabancı dil kurallarına göre teşkil edildiğini belirterek adının kaldırılmasını istedi. Belediye Meclisi ise 'Cegerxwîn' adında direnerek tekrardan karar aldı ve yine Kaymakamlığa gönderdi.
Kaymakamlık ise bunun üzerine Diyarbakır İdare Mahkemesi'ne Belediye Meclisi'nin aldığı kararın iptali için dava açtı. Davada, mahkeme "Cegerxwîn" adının Türk Dil Kurumu sözlüğünde bulunmadığını ve yabancı dil kurallarına göre teşkil edildiğini belirterek ismin verilmesini iptal etti.
İptal Edilen Park İsimleri
Diyarbakır 1'inci İdare Mahkemesi kararında ayrıca aynı şekilde Zembilroş Park, 33 Kurşun Parkı, Derwêşê Ewdi Parkı, Nefel Parkı, Daraşin Parkı, Bêzar Parkı, Ciwan Parkı, Sosin Parkı, Jiyanan Azad Parkı, Aşîtî Parkı, Yek Gûlan Parkı, Beybun Parkı, Şilan Parkı, Roşna Parkı, Rojbîn Parkı, Rojda Parkı, Berfîn Parkı, Gülistan ve Roşan Parklarına verilen isimlerinde aynı gerekçelerle değiştirilmesini istedi.
Günlünç mü? Çirkin mi?, Müstehcen mi?
Mahkeme, 31 Temmuz 2006 tarih ve 26245 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren adres ve numaralamaya ilişkin yönetmeliğin ad veya numara verilmesinde uyulması gereken esaslar başlıklı 24'üncü maddesinde yer alan " ...Mahalle, sokak, cadde, bulvar, meydan ve benzeri yerlerin adları, Anayasanın temel ilkelerine, yürürlükteki mevzuata, genel ahlaka aykırı, ayrımcılığa ve bölücülüğe yol açabilecek nitelikte tespit edilemez. Yabancı dil kurallarına göre teşkil edilmiş kelime ve ifadeler ile çirkin, müstehcen ve gülünç adlar konulamaz. Yabancı ülke mensuplarının isimleri verilmeden önce Dışişleri Bakanlığı'nın uygun görüşü alınır" ifadelerine atıfta bulunarak yürütmeyi durdurdu.
Mahkeme ayrıca, Türk Dil Kurumu Başkanlığı'nın 23 Mayıs 2011 tarih ve 2440 sayılı yazısını dikkate alarak 'Cegerxwin' adının Türkçe olmayan, Türk Dil Kurumu sözlüğünde bulunmayan ve yabancı dil kurallarına göre teşkil edilmiş bir kelime olduğunu belirterek, bu adın Gençlik ve Kültür Merkezi'ne verilemeyeceğine hükmetti.
Kayapınar Belediyesi avukatları ise parklara verilen isimlerin değiştirilmemesi ve Danıştay'a başvurarak mahkemenin kararına itiraz etti.
(gazetevatan)
Cumartesi Anneleri'ne Polis Müdahalesi : 6 Gözaltı
Cumartesi Anneleri'nin Galatasaray Meydanı'ndaki 382. Hafta eyleminin ardından pankart açan Hasan Gülünay'ın ailesi gözaltına alındı.
İHD İStanbul Şubesi gözaltına alınanların Hasan Gülünay'ın eşi Birsen Gülünay, oğlu Cihan Gülünay, kızı Deniz Gülünay ile Deniz Destebaş, Pınar Bektaş ve Şükrü Oral olduğunu ve Taksim İlkyardım Hastanesi'ne götürüldüklerini açıkladı.
Hasan Gülünay'dan 20 Temmuz 1992'den bu güne haber alınamıyor. Hasan Gülünay'ın ailesi, Galatasaray Meydanı'ndaki Cumartesi eyleminden sonra pankart asma eylemi gerçekleştirdi.
Bir kafeye "Hasan Gülünay nerede? Kaybedenler kaybedecek" yazılı pankart astı. Eylemin ardından Gülünay ailesinden üç kişi gözaltına alındı.
Kayıp yakınlarının, gözaltıları engellemek istemesi üzerine polis ile aileler arasında arbede yaşandı. Kayıp yakınlarından da üç kişi gözaltına alındı.
(Bianet)
Behzat Ç.'de İki Değişiklik
Başrolünü Erdal Beşikçioğlu'nun oynadığı Adam Film imzalı dizi, yeni yayın döneminde yine pazar geceleri Star TV'de ama bu kez 65 dakika olarak yayınlanacak. "Behzat Ç."nin 90 dakika olan bölüm süresi, böylece 25 dakika kısaltılmış olacak.
Diğer önemli karar ise dizinin yayın saatiyle ilgili alındı. Her pazar saat 22.15 sıralarında ekrana gelen dizinin yeni yayın saati ise artık saat 23.00 oldu. Dizinin yayın süresinin kısalması oyuncuları mutlu eden bir gelişme oldu. Ancak yayın saatinin 23.00'e alınması ertesi sabah pazartesi yani ilk iş günü olacağı için dizinin takipçilerinin tepkisini çekecek gibi görünüyor.
"Behzat Ç.'ye Dokunma"
Dizi alkol, sigara ve sürekli biplenen küfürlü sahneleri gerekçe gösterilerek RTÜK'ten defalarca ceza aldı, başrol karakteri Komiser Behzat ile Savcı Esra'nın evlilik dışı ilişki yaşaması MHP'li ve AKP'li vekillerin sürekli hedefinde yer aldı. MHP'li vekillerin verdiği soru önerisinin ardından Behzat ile Savcı Esra'ya nikah sahnesi yazıldığı bile iddia edildi. Son olarak geçen mayıs ayında İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in diziyle ilgili bakanlığa gelen 3 şikayet başvurusunu RTÜK'e gönderdiğini açıklamasının ardından da sosyal medyada dizinin fanatikleri "Behzat Ç.'ye dokunma" adlı geniş bir tepki kampanyası başlattı.
Ankaralılar ise dizinin son bölümlerini Çankaya Belediyesi'nin Kızılay Meydanı'nda kurduğu barkovizyondan izledi. Kaldırıma oturarak diziyi seyreden Ankaralılar reklam aralarında "Behzat'a uzanan eller kırılsın", "Ankara uyuma, 'Behzat Ç.'ne sahip çık" sloganları attı.
(gazeteciler.com)
Altın Portakal'ın Jüri Başkanı Belli Oldu
Dünya sinemasının usta yönetmenlerinden Macar István Szabó, 49'uncu Altın Portakal'ın uluslararası uzun metraj film yarışmasının jüri başkanlığını yapacak.
’Mephisto’ filmiyle 1982 yılında ’Yabancı Dilde En İyi Film’ dalında Oscar ve Cannes’da ’En İyi Senaryo’ ödülünü alan Istvn Szab¢, sadece Macar sinemasının değil, dünya sinemasının önde gelen yönetmenleri arasında sayılıyor.
En son 2011 yılında 46’ncı Karlovy Vary Film Festivali’nde jüri başkanlığı yapan Istvan Szab¢, Antalya ’yı çok merak ettiğini, Altın Portakal’da görev yapmanın kendisi için mutluluk verici olduğunu söyledi.
Szab¢’nun Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı işbirliğiyle 6- 12 Ekim tarihlerinde düzenlenecek 49’uncu Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamındaki atölye çalışmasına da imza atması bekleniyor.
Çok Sayıda Ödül Sahibi
Istv n Szab¢, 1938 yılında Budapeşte’de doğdu. 1959 yılında ilk kısa filmini, 1964 yılında da ilk uzun metraj filmini çekti. 1960’ların sonundan itibaren Avrupa Auteur Sineması geleneğini sürdüren Szab¢, Orta Avrupa’daki politik ve kişisel çatışmaları ele alan yapımlarıyla tanındı.
’Confidence’, ’Colonel Redl’, ’Hanussen’ ve ’Mephisto’ filmleriyle dört kez ’Yabancı Dilde En İyi Film’ dalında Akademi Ödülleri’ne (Oscar) aday gösterilen Szab¢, ’Colonel Redl’ ve ’Sunshine’ filmleriyle iki kez Golden Globe’a aday oldu. Usta yönetmen bu adaylıklar sonunda ’Mephisto’ ile Oscar’ı, ’Colonel Redl’ filmi ile BAFTA’da Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü’nü kucakladı. Szab¢ ayrıca, ’Sweet Emma Dear Böbe’ ile Avrupa Film Akademisi’nin En İyi Senaryo ödülünü alırken, Berlin Film Festivali’nde yine aynı filmle Jüri Özel Ödülü’ne değer görüldü
(Hürriyet)
HES'lere Karşı ''SES VER!''
Hidroelektrik santrallere (HES) karşı toplumun her kesiminden yükselen itiraz, protesto ve direnişler büyüyerek devam ediyor. Son olarak, Karadeniz müziğinin modern temsilcisi Marsis grubunun öncülüğünde hazırlanan bir video video paylaşım sitelerinde yerini aldı.
''Doğayı ve Yaşamı Tahrip Eden Her Projenin Karşısındayız''
Bir çok ünlü sanatçı ve kamuoyu tarafından bilinen isimlerin gönüllülük esasıyla yer aldığı videoyu hazırlayan, Marsis grubunun solisti Korhan Özyıldız. Özyıldız projenin ortaya çıkışını “Sürekli olarak enerji ihtiyaçlarımızdan ve bölge halkına istihdam sağlanacağından bahsedilerek meşrulaştırılmak istenen HES projelerine karşı sesimizi her zamankinden daha fazla çıkartmamız gerekiyordu. Biz de bu bağlamda dostlarımızdan yardım istedik. Bizim böyle enerjilere ihtiyacımız yok. Doğayı ve yaşamı tahrip eden her projenin karşısında yer alacağız. Yaşadığımız coğrafyaya bu hızla zarar vermeye devam etmek kendi bindiğimiz dalı kesmekten farksız. O yüzden artık HES’lere ve yaşama zarar veren her şeye daha yüksek bir SES VER’menin zamanı geldi.” cümleleriyle açıklıyor.
Projede yer alan isimler ise şu şekilde; Okan Bayülgen, Gülay ,Mert Fırat, Pelin Batu, Yaşar Kurt, Cengiz Bozkurt, Erkan Can, Leman Sam, Harun Tekin, Timur Acar, Hasibe Eren, Haluk Levent, İlkay Akkaya, Aylin Aslım, Bayar Şahin, Şebnem Sönmez, Cahit Berkay, Feryal Öney, Özcan Alper, Tansel Öngel, İnan Ulaş Torun, Toprak Sağlam, Korhan Özyıldız, Nejat Yavaşoğulları, ve Vedat Yıldırım. Ayrıca filme yöre halkından Fitnet Çervatoğlu ve Musa Hindistan de yer almakta. Başköy'ün güzel çocuklarının Pixala (Arılı) Deresi'nin berrak sularının sesi ise videonun finalini oluşturuyor.
Videonun oluşmasına karşılık beklemeden katkı veren isimler ise şu şekilde; Erdem Aydın, Barış Urunlu, Serkan Gürgen, Samed Önsöz, Caner Ceyhan, Çağatay Kadı, Evren Arkman, Erim Arkman, İlker Özyıldız, Şakir Sağlam, Serkan Fidan, Onur Kavecişi, Melike Tufanyazıcı, Özgür Erdönmez , Hasan Saltık , Taner Yavuzaslan, Özcan Demirçi, Aylin Mallı, BGST, Ellipsis...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder