29 Haziran 2012 Cuma

YARIŞMA DEĞİL, DAYANIŞMA ZAMANI!

Son yıllarda güncel sanat ortamının görece genişlemesi, ancak eleştirel zemindeki genişlemenin buna paralel olamaması, durumun sonuçları üzerinde düşünmeyi gerekli kılıyor. Her geçen gün sermaye sanata daha çok destek veriyor, böylelikle hem kendi reklamını daha görünür bir şekilde yapıyor, hem de güncel sanatın içerdiği eleştirileri kucaklayarak evcilleştiriyor. Sanat – sermaye ilişkilerinde sınırın belirsizleşmesi sonucunda sanat ortamında tepkisel eylemler de oluşmaya başladı. Bazı dönüm noktalarını hatırlayalım:

Eylül 2009: “İnsan Neyle Yaşar?” başlıklı 11. İstanbul Bienali’nde Direnistanbul grubu Koç Holding sponsorluğu – komünist içerik birlikteliğini protesto için bir açık mektup yayınladı, açılışta Direnal ve Beğenal eylemleri gerçekleştirildi.

Eylül 2011: 12. İstanbul Bienali “İsimsiz” açılışında, Kamusal Sanat Laboratuarı, Koç Holding’in 12 Eylül darbecilerine gönderdiği destek mektubunu Bienal davetiyesine dönüştürerek bir protesto eylemi gerçekleştirdi.

Aralık 2011: İstanbul Modern’in “Gala Modern” etkinliği kapsamında sanatçı Bubi’ye uygulanan sansür üzerine, müzenin “Hayal ve Hakikat” sergisine katılan bazı sanatçılar müzede bir toplantı düzenleyerek yapıtlarını sergiden çekme kararı aldı.

Ocak 2011: Sanat emekçileri, meslekî haklarını savunma yönünde örgütlenme kararı alarak toplantılar düzenlemeye başladı.

Mayıs 2011: Can Elgiz Müzesi’nde düzenlenen “Müze İçinde Bir Müze” serisi kapsamında sanatçılarla kurum arasında yaşanan sorunlar sergi ekibi tarafından gündeme getirildi. Serginin bitiminde Elgiz Müzesi sanatçı Elif Öner’e dava açtı. Sanatçılar davanın takipçisi olmaya karar verdi.

Son olarak Mayıs 2012’de Zulart, FullArtPrize yarışmasını, etik sorunlar içeren yapısı ve yoğun PR çalışmaları nedeniyle eleştiriye, tartışmaya açmak üzere bir eleştiri metni yayımladı. Zulart’ın metnini naklediyoruz:

Etiketinde Bal Yazan Kavanozda Turşu

Bu coğrafyada sanat, dört, belki de beş ailenin hamiliğinde ve güç odaklarının kontrolünde üretiliyor, izleniyor. Yakın gelecekte bir devrim olmadıkça, uzun yıllar böyle devam edecek gibi görünüyor. Özel sermaye desteği ile parıldayan, görünürlüğü artan ve giderek kurumsallaşan sanat üretimi-tüketimi hızla akarken, eleştiri-tartışma es geçiliyor.

Türkiye’nin ilk güncel sanat ödülü iddiasıyla anons edilen FullArtPRIZE’ı tartışmaya açmak ve yarışmak yerine dayanışmayı savunmak tam da bu nedenle önemli.

Mevcut kültür politikaları ve sermaye yapısı göz önüne alındığında, Türkiye’nin ilkgüncel sanat ödülünü FullPetrol değil de bebek maması markası verse, daha masum olmayacaktı. Dünyanın her yerinde benzer yarışmalar oluyor. Örgütlenerek edinebileceği haklarından şimdilik mahrum ve güvencesiz Türkiyeli sanatçının da elbette devam etmek için bu gibi desteklere ihtiyacı var. Ancak bu, sanat ile hayat pratiği arasındaki mesafe üzerine düşünmeye ve sanat-sermaye ilişkisinin sınırlarını / etiğini tartışmaya engel değil. Sistemin içi-dışı tartışmalarına hiç girmeden, cüzdanlarımızda kredi kartları olduğu bilinciyle devam edelim.

Pilot Galeri’nin fikir annesi olduğu bu yarışma, aynı galerinin yöneticisinin sanat danışmanlığını yaptığı AR şirketler grubu tarafından finanse ediliyor. Yarı finalistler arasında bu galerinin iki sanatçısı da yer alıyor. Koleksiyoner olmaya karar veren AR şirketler grubu CEO’su, şirketinin düzenlediği yarışmada alışılageldiği gibi jüride yer alıyor, fakat oy kullanmıyor.

Yarışma iddia edildiği gibi ne ilk, ne de son, ama tartışmasız tam bir PR şaheseri! İngilizce “art prize” tanımlaması, seçilmiş bir izleyici kitlesine ve uluslararası sanat dünyasına göz kırpıyor. Oysa ki yarışma kendini Türkiyeli genç sanatçı vurgusu ile tanımlıyor.

Sanata ve sanatçıya destek olma iddiası ile yola çıktığını savunan şirket, yürüttüğü büyük PR kampanyası ile sanatçıları metalaştırarak aslında sadece pazarı destekliyor. Şirketlerin ve sanat etkinliklerinin finansal kaynaklarını daha fazla sayıda sanatçıya ve yeni üretime daha uzun süreli destek olmak için yönlendirmek yerine, sanatçıları birer reklam ürünü gibi tanıtarak markalarının reklamını yapmaya aktarmasını “sanata destek” olarak konumlandırmayı oldukça problemli buluyoruz.

Son olarak bakliyattan inşaata, turizmden petrole, bünyesinde birçok faaliyeti barındıran bu dünya şirketi, yarışma etkinlikleri için sanat ortamının kâr amacı gütmeyen, farklı pratiklere açık, alternatif bir sanat mekânı olarak tanımladığı Depo’yu seçiyor. Bu seçimi FullArtPRIZE’ın geniş kitlelere ulaşma yönündeki masum bir tercihi olarak mı görmemiz isteniyor?

Güncel Sanat yakıtını şimdi bir petrol şirketinden alırken, sorma ihtiyacı doğdu: Bu yakıtla nereye?

Sanatın ve sanatçının desteklendiği söyleminin arka planındaki PR faaliyetlerinin, kâr-zarar hesaplarının, kariyerist yaklaşımların, rekabet düzeninin, çıkar ilişkilerinin ve çağdaş sanat alanının muhalif söylemiyle birlikte araçsallaştırılması süreçlerinin tartışmaya açılmasını savunuyoruz.

İşte ZULart’tan ilk çağdaş sanat öğüdü: Yarışma değil, dayanışma zamanı!

(Express)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder