Türkçemiz, çok yönlü bir savaşım içinde… Hem arınmak, hem varsıllaşmak için olağanüstü çaba harcıyor. Bir yandan kendi içindeki ayrıkotlarını temizlemeye çalışırken, öbür yandan türlü saldırıları göğüslemek durumunda kalıyor. Arapça ve Farsa kökenli sözcüklerin ayıklanması ve bunların Türkçe karşılıklarının türetilmesi konusunda oldukça yol alındı. Günümüzde artık bilimsel kavramlar da içinde olmak üzere pek çok alanda kendi dilimizin sözcüklerini kullanıyoruz. Ama emperyalizm boş durmuyor! “Küresel dil” dayatması, her aşamada önümüze çıkıyor. Üniversitelerimizin “yabacı dilde eğitim” inadı, dil bilincinden yoksun aydınlarımızın aymazlığı ve yerel yönetimlerin duyarsızlığı yüzünden, son yıllarda İngilizce salgını tüm il ve ilçelerimizi kuşatmış durumda. Bu tehlikenin ulaştığı boyutları gözler önüne sermek için, yıllar önce kaleme aldığım “The Hacı’nın Yeri” başlıklı yazımda şöyle demiştim:
“Evet, ‘küresel dil’e uyum sağlama konusunda ‘The Marmara’dan sonra ulaştığımız düzey oldukça göz kamaştırıcı... Ulusça başımızı döndüren AB sürecinde öyle bir noktaya geldik ki, ‘Avrupalı olmak ve dünyayla bütünleşmek’ adına, neredeyse sokak köftecileri, simitçiler, ayakkabı boyacıları bile artık İngilizce kartvizit taşımaya başlayacaklar...”(Cumhuriyet, 17 Şubat 2005).
O yazıda, İstanbul ve Ankara’daki kimi işyerlerinin dudak uçuklatan adlarından da söz ederek şu örnekleri vermiştim:
Berdush, Casaba, Chamdan, Effendy, Hammam, Donerchi, Yemekchi, Eskidji, Pahsa, Taxim, Dog-Shop…
Bu örnekler, dilde yozlaşmanın somut göstergesiydi.
İleriki yıllarda, “Renkly”, “Extra”, “Balcon”, “Roumelie”, “Whisne”, “DoRock” (Durak), “MatRock” (Matrak) gibi yazım biçimleriyle de karşılaştım. Dahası,
“Türk” sözcüğünü bile “Turk” diye yazan gazetelerimiz (Haberturk) ve televizyon kanallarımız (SkyTurk) var artık! Bunun adı, Türkçenin “Turkche”leştirilmesi değil de nedir?
DİLDE ZÜPPELİK ÖRNEKLERİ
Türkçenin yapısını, sözvarlığını, sözdizimini sorumsuzca bozmaya yönelik uçuk kaçık davranışlar hız kesmeden sürüyor. Son yıllarda kimi kültür merkezlerinin adları da bu yeni dalgadan etkilenmiş görünüyor.
Bizim dilimizin sözdiziminde önadlar (sıfatlar), kavramın tanımından da anlaşılacağı gibi, nitelenen sözcüğün başına konur. Örneğin “Çağdaş Sanatlar Merkezi”, bu kurala uygun bir adlandırmadır. Çünkü buradaki “çağdaş” sözcüğü, adı geçen kurumun niteliğini yansıtmaktadır. Ama son yıllarda böylesi kurumlar için, daha çok Fransızcanın sözdizimine benzeyen kimi adlar ve tamlamalar kullanılıyor. “Artium Modern”, “İstanbul Modern”, “Cer Modern” gibi adlandırmalar, bu yanlış yaklaşımın yaygınlaştırılmaya çalışılan örnekleri arasındadır. Eğer adlandırmada Türkçeye özen gösterme kaygısı taşısaydık, sözgelimi “İstanbul Modern”in adı “Çağdaş İstanbul” olabilirdi.
Yabancı markalar ve İngilizce dükkân adları tüm Türkiye’de öylesine yaygınlaşmış ki, hep tutucu özellikleriyle anımsadığımız Trabzon kenti bile bu sözcüklerden payına düşeni almış durumda. Kısa bir süre önce gittiğim Trabzon’da, “küresel dil”e yönelişin ürkütücü örnekleriyle karşılaştım. Kentin en işlek caddeleri adeta kabuk değiştirmiş, İstanbul’un Beyoğlu’sunu aratmayan bir değişim/yabancılaşma sürecine girmişti. “Chicken Farm”lar, “Pizza House”lar, “Shopping Center”lar, artık adım başı karşınıza çıkıyordu! Uzunsokak’taki dükkânların levhalarında neredeyse Türkçe sözcük kalmamıştı.
KONUT SEKTÖRÜ BAŞI ÇEKİYOR
Dildeki yozlaşma, bir salgın gibi toplumun her alanına yayılıyor. “Ulusal değerler”in hoyratça aşağılandığı bir toplumsal-siyasal iklimde “ulusal dil” kavramının da değer yitimine uğraması doğaldır. Bu ortamdan yararlanan “küreselci” odaklar, her kesime sızarak dildeki kirlenmeyi hızlandırmaya çalışıyor. Yabancı sözcük çılgınlığının son dönemde özellikle konut sektöründe hız kazandığını görüyoruz. TOKİ desteğiyle palazlanan yandaş yapı şirketleri, kentlerde boş buldukları her alana 30-40 katlı gökdelenler ve “Dubai kuleleri” dikmenin yarışı içindeler. Bu şirketler, ürettikleri lüks konutları daha çok “sınıf atlama” çabasındaki kesimlere satmak istediklerinden, kurdukları sitelere de “hedef kitle”nin duygu dünyasını okşayacak gösterişli adlar vermeyi yeğliyorlar. İşte büyük reklam kampanyalarıyla pazarlanan bu tür site ve yerleşim yerlerinden bazılarının adları:
-New İstanbul (İstanbul’da kurulmakta olan bir konut yerleşkesinin adı).
-The İstanbul: (Swiss Otel’e ait, gezi ve lokanta hizmeti veren lüks yatın adı).
Ve ötekiler:
-My Home
-My Dream
-My World Europe
-Elit Grand Palas
-Europeen
-Maximoon
-Crystal Towers
-Ataşehir My Towerland
-Sinpaş Bosphorus City
-Mirage Bahçe Konutları
-Andromeda Plus vb.
Bu salgının önlenebilmesi için öncelikle yerel yönetimlere büyük görev düşüyor.
BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder