4 Temmuz 2012 Çarşamba

"YANGIN KAVMİNDENİZ/ NE GİYSEK ALEV."

Yürüdüler ellerinde taşlar, ellerinde sopalar… Yürüdüler pis ağızlarında kutsal saydıkları her şeyin adı; Allah, Kur’an ve Muhammed… Yürüdüler hedefleri kafirlerdi, hedefleri dinsizlerdi, hedefleri Kızılbaş Alevilerdi… 

En sonunda vardılar. Karşılarında bir otel vardı. İçinde bir avuç can. Bağırıyorlardı; ‘Tekbir, Allahu Ekber’, ‘ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber’, ‘Müslüman Türkiye’… Önce taşladılar. Doğru ya dine göre şeytan taşlanmalıydı ve içeridekiler kuşkusuz ki onlara göre şeytandı. Oysa Hz. Muhammed, Kur’an’a göre merhametlilerin en merhametlisi değil miydi ve onun ümmetinin de sünneti gereği merhametli olması gerekmez miydi? Ama onlar değildi. Tekrar bağırdılar; ‘Yakın, Yakın’. Yaktılar tam 35 canı diri diri yaktılar. O gün Hasret’i yaktılar, Asım’ı yaktılar ve daha 12 yasındaki Koray’ı diri diri yaktılar… 

Cumhurbaşkanı baktı gerçi ona göre yakılan 35 can vatandaşı değildi, onun vatandaşlarının burnu bile kanamamıştı. Başbakan baktı, tabi ona göre devlet için kurşun atanda yiyende şerefliydi ve o gün 35 insanı diri diri yakanlarda en şereflilerdendi. Bakan baktı, vali baktı, tüm Türkiye baktı… Kimse kılını dahi kıpırdatmadı. 

Acının yanan ateşi hiç söner mi? Köz olsa da cayır cayır yanar en ufak dokunuşta. 19 yıldır acının ateşi cayır cayır yanıyor bağırlarımızda. Tedavi edilmez onarılmaz bir yara sanki yayılıyor da yayılıyor. O gün o oteli yakanlar, bu gün iktidar koltuğunda oturuyor. Kalbimizin bir köşesinde taşıdığımız adalet umudunun boşa olduğunu her seferinde suratımıza vuruyorlar. Yargılayacağız deyip birkaç kişiyi topladılar. Asıl sorumluları yakalamamak için ellerinden geleni yaptılar. Yetmedi yakanlara avukatlık yapanı bakan yaptılar. Daha kötüsü olabilir mi?, derken onu da yaptılar. Kendi savcılarını o görkemli saraylarında topladılar, kendi hakimlerine zamanaşımı kararını onaylattılar. Sürekli yanan ateşi beslediler, ‘vatanımıza, milletimize hayırlı olsun’ diyerek bir odun, Madımak’ı katillerin anma evi yaparak bir odun daha ve kaybettiklerimizi anmak istediğimizde yüzümüze biber yazı sıkarak bir odun daha… 

Yanan ateşi söndürmek için hiçbir ‘devlet büyüğü’ bir şey yapmadı. Açıktır bundan sonra bu yangını ancak her türlü baskıdan, katliamdan ve gericilikten tavizsiz şekilde hesap soranlar ancak bu yangını söndürebilecektir. Madımak katliamıyla yüzleşebilmek bu ülkenin vicdanın tekrar oluşturulabilmesi için önemlidir. Ve vicdan da insana özgü bir şeydir. İnsanlığını unutup yakanlardan, onları aklayanlardan ancak insan olabilme eylemi neticesinde kurtulunabilir. Bu ülkenin vicdanını tekrar yaratmak ve temizlemek, katliamı düzenleyenlerden ve onların bu günkü siyasal temsilcisi AKP’den hesap sorarak olabilir. Hesap sormak için ise; Tek Yol Faşizme Karşı Savaşta’dır.


KALDIRIM




Yeniden Küle Dönüşen Sivas

2 Temmuz 1993, Pir Sultan Abdal’ n 37 canda birden yeniden küle dönü mesinin tarihidir

2 Temmuz’da, Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun, aydınların yakılması için cinnet’i gazaya benzetmesi yetmiştir. Karamollaoğlu, cinnet geçiren, gözü dönmüş, eli kanlı canilere ‘gazalarının mübarek olmasını’ dileyerek fitili ateşler. Önce araçlar, sonra otelin kırılan camlarından dışarı taşan perdeler ateşe verilir. Cehennem ateşi yakılmıştır ve kurban olarak melekler seçilmiştir

Pir Sultan Abdal, hainlerle işbirliği yapmamış, özgür aklı ve insanca bir yönetim biçimini savunduğu için asılmıştır. Bu nedenledir ki, Sivas ilinin, Yıldızeli ilçesine bağlı Banaz Köyü 1989 yılından bu yana, her 2 Temmuz’da Pir Sultan Abdal’ı yeniden küllerinden doğurur.

2 Temmuz 1993 ise Pir Sultan Abdal’ın 37 canda birden yeniden küle dönüşmesinin tarihidir. Bu tarih, aynı anda Sivas’ta kurulan Cumhuriyet’in, Sivas’ta ateşe verilmek istenilmesinin de utanç yüklü tarihidir. Öyleyse iki Sivas vardır. Pir Sultan’ın yeniden küllerinden doğdu Sivas, ikincisi küllerinden doğan Pir Sultan’ı yeniden küle dönüştüren Sivas. Birincisi Sivas’sa, ikincisi Sivas’tan da öte, Madımak’tır. Birincisi Musa’sına sahip çıkan Sivas, ikincisi Firavun gibi ateşlerle 37’sini birden yakan Madımak. İkincisi düpedüz utançtır. Madımak Oteli önündeki kalabalık cehennemdir ve gelen kendi ateşini kendi getirmiştir.

Saray, Pir Sultan Abdal’ı astırıp, Osmanlı’yı utanca kesmişti, Cumhuriyet onu yeniden anlatıp utancı silebilirdi. Bunu yapmadı. Utanca yeni utanç katarak, utancı daha da belirginleştirdi. Utanmak güzel bir duygudur, insanın içini temizler.

Dinsel Yozlaşma

Kentte, “Müslümanlar” diye başlayan bir bildiri dağıtılır. Bildiride, etkinliğe katılacak olan sanatçı ve yazarların “müslümanlığın kutsal değerlerine hakaret ettikleri” yazılıdır ve kıyamdır. Bildiride, müslümanlara, müslümanlıklarını yerine getirmesi çağırısı yapılmaktadır. Sivas Belediyesi, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne karşıt, başka bir etkinliği yaşama geçirmek istemektedir. Pir Sultan o gün de Saray’a, ama dinsel yozlaşmayı savunan bir yerel saraya karşıdır. Saraydaki yeni Hızır Paşa, dördüncü kez Pir Sultan Abdal’ı öldürmeye kararlıdır.

‘Hicret Koşusu’ Bunun İçin Düzenlendi

Çevre illerden Sivas’a, bu koşuya katılmak ya da izlemek isteyenler gelmektedir.

Kimi yerel gazeteler de kendilerine uygun görülen kışkırtıcılık işlevini yerine getirmek için matbaaları ve kalemleriyle hazırdır.

Üstelik buna Belediye’nin başka bir katkısı daha vardır. Otelin önünde yol çalışması yapılacağı gerekçesi ile kamyonlar dolusu taş getirilerek, göstericilerin emrine amade yığılmıştır. Namluya sürülmüş ve patlamaya hazır fişektirler.

Sivas olaylarına baktığımızda gördüğümüz, bütün bu olumsuzluklara eklenen başka olumsuzluklardır. Bunlardan bir tanesi de güvenlik önlemlerinin alınmadığı gibi, bile isteye alınmadığıdır. Güvenlik güçleri başka gerekçelerle, kent dışındadır. Kent ölümcül safariye hazırlanmıştır.

Kıyamete beş vardır ve kıyamet için ilk kıvılcımın çakılması beklenmektedir. Pir Sultan’ı yeniden öldürmeye hazırdırlar.

Meydan Cami ile Paşa Cami, Cuma namazı için gelenlerle hınca hınç doludur. Namaz kılınır ve insanlar sokaklara akarlar. Atatürk Caddesi’nden, vilayet binası önüne doğru bir yürüyüş başlar. Başlangıçta, sayıları beş yüz civarındadır.Yürüyüşçüler Vilayet Alanı’na geldiklerinde, onları orada karşılayarak, kendilerine katılanlarla sayıları beş bin olmuştur. İstasyon Caddesi güzergâhından akan kalabalık, etkinliklerin yapılacağı Kültür Merkezine ilerler.

İlk Taşı Atanların Günahı

Kültür Merkezi’nin önünde Pir Sultan adına bir anıt dikilmiştir, kanlı Sivas’tan bir gün önce: Ozanlar anıtı. İlk kıvılcım çakılır, insanlar yakılmadan önce, anıt asılır. Boğazından ip geçirilir, yerinden sökülür ve hıncını alamayan kalabalıkça sürüklenilir.

Kalabalık artmaktadır ve artık sayılarının on beş- yirmi bin olduğu söylenmektedir. Önemsenmesi gereken bir sayıdır bu ve cehenneme giden yol ilk adımla başlamaktadır. İkinci adım teferruattır.

Madımak Oteli, feodal bey’lerin taştan surlarla çevrili kaleleri gibi sarılmıştır. İçeriye gün ışığı bile sızmamaktadır. Kalabalık, yol çalışması yapılacağı gerekçesi ile kamyonlarla getirilerek, yığılan taşlarla oteli taşlamaktadır. Recm’dir. Ve ilk taşı atanların hiçbiri günahsız değildir.

Valilik olayların istenilmeyen bir yöne gittiğini görünce, Pir Sultan Abdal Kültürel etkinliklerinin iptal edildiğini açıklamak durumunda kalır. Vali’nin sözleri dikkate alınmaz. Bu kez Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu konuşur ve cinnet‘i gazaya benzetir. Cinnet geçiren, gözü dönmüş, eli kanlı canilere “gazalarının mübarek olmasını” diler. Araçlar devrilir, önce araçlar, sonra otelin kırılan camlarından dışarı taşan perdeler ateşe verilir. Cehennem ateşi yakılmıştır ve kurban olarak melekler seçilmiştir.

Pervane ışığa koşmaktadır: Ölmek için, yanmak için!

(*) İlkim Ozan Yayınlarından çıkan “Kelebeğin Ömrü ve Ölümü” kitabımdaki “Seviye On, Ölüme Beş Kala Aziz Nesin” başlıklı biyografik denemeden...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder