Mısırlı radikal dinciler Hz. Ömer adlı dizide Ömer’in görünmesine karşı çıkıyorlar ya, gözlerinden kaçmış olmalı, Peygamber Muhammed’in gösterildiği İslami film bile var! Halife Ali’nin hikayesinin anlatıldığı 2008 tarihli Lübnan yapımı Al Nebras‘ın bir çok sahnesinde, yüzü tam olarak gösterilmese de uzun saçları, burnu ve gözlerinin bir kısmıyla peygamber defalarca görünüyor. Hem de Ali’den daha fazla!
Peki görünüyor da ne oluyor? Suret ile gerçek arasındaki farkın bulanık olduğu zihinler bir yana, hiçbir şey olmuyor tabii ki! Sadece özdeşleşme düzeyi değişiyor. Biliyorsunuz, İslam aleminin kült filmi Çağrı’da çok ilginç bir strateji uygulanmış, kamera Peygamber konumuna yerleştirilmişti. Böylece sahabeler “Ya Resulullah!” diye konuşurken doğrudan seyirciye -bize- bakıyorlardı. Peygamberin kısmen ya da tamamen gösterilmesi bu kadraj dışı özdeşleşmeden –kadrajın kendisiyle özdeşleşmekten!- daha sağlıklıymış gibi geliyor bana…
Hıristiyan alemi tasviri dert etmediği için İsa anlatılarıyla bu tür sorunlar yaşanmıyor neyse ki... Ama bu anlatıların da kendine has ilginçlikleri var; ‘İsa’nın bir uzaylı olarak portresi’ mesela: “Melek, Joseph’e üzerinde gümüş işlemeler ve küçük süsler olan, 10 cm’den biraz uzun, 2,5 cm’den biraz daha dar bir altın silindir verdi. Bir ucu İsa’nın kanını koymak için yuvarlak ve açıktı. Melek tekrar konuştu: ‘Git, İsa’nın kanını topla ve vücudunu üç gün boyunca koru, koru ki çürümesin. Üçüncü gün Mecdelli Meryem’i de yanına alıp Kudüs’ten kaç.” Havari Joseph’e bunları söyleyen aslında melek değil, 2000 yıl sonra klonlama işleminde kullanmak üzere İsa’nın DNA’sına ihtiyaç duyan bir uzaylı… Bu alıntıyı yaptığım 2011 tarihli Jesus, The Extraterrestrial (İsa, Dünyadışı) adlı uçuk mu uçuk romana göre, İ.Ö. 440.000 yılında hiçbir zeki canlının bulunmadığı mavi gezegene gelen Alalu’nun başlattığı, ardından Enlil, Enki ve Marduk’un (zamanla Mezopotamya tanrılarına dönüşmüş uzaylılar) sürdürdüğü bir sürecin son halkası için, yani iyiyle kötünün nihai kapışması (Armageddon) için İsa’nın yeniden doğması gerekiyor. İşin içine Illuminati’nin, Bilderberg’in ve duyduğunuz duymadığınız komplo teorisi ürünü bilumum akıldışı kavramsal oyuncağın girdiği –Bin Ladin’in de bir Illuminati üyesi olduğu, 11 Eylül saldırısının aslında İsa’nın o gün İkiz Kuleler’de bulunacak klonunu öldürmek için planlandığı gibi mesela!- tipik bir ‘zamanın sonu’ romanı… Ama kimsenin gıkı çıkmıyor; tanrının var olmadığını, İsa’nın da bir ‘uzaylı projesi’ olduğunu söyleyen yazar Leo Mark için “Katli vaciptir!” fetvaları verilmiyor. Çünkü sonuçta bu sadece ve basitçe bir roman! Olmayabilirdi de; yazar bunların tümüyle gerçek olduğunu da iddia edebilirdi –ediyor da zaten! Kitabın alt başlığı: “Tarihsel belgelere dayalı bir roman”- lakin sonuçta ne fark eder ki?! İster kurmaca olsun ister belgesel, istediği kadar ‘küfür’ içersin, bunun inananları bağlamaması gerekir. Eğer inandığınız değerlere hakaret edildiğinde –ya da siz öyle sandığınızda- şiddet kullanarak inancınızı korumanız gerektiğini düşünüyorsanız, ya inancınızda bir sorun var demektir ya da inandığınız şeyde; hem de çok ciddi bir sorun!
Jesus, The Extraterrestrial türünün tek örneği de değil; İsa üzerine, aralarında Kazancakis’in romanı Günaha Son Çağrı gibi iyi yapıtların da bulunduğu çok sayıda spekülatif roman yazıldı. Örneğin Robert Ludlum’un The Gemini Contender adlı romanında, Nazilerin peşinde olduğu iki bin yıllık bazı parşömenlerin sırrıyla karşılaşırız: Bu parşömenlerde, İsa’nın değil de onun yerine geçen birisinin çarmıha gerildiğine dair bir tanıklık anlatılmaktadır. Romanda bahsedilmiyor ama, aslında burada Hıristiyanlık tarihinin ilginç noktalarından biriyle karşılaşıyoruz: Romalı askerlerin İsa’yı tanımaması… Kendilerine İsa’yı gösterecek bir ‘hain’e bu yüzden ihtiyaç duyuyorlar. Tam bu noktada bir diğer romanı anmalıyız: 33 AD (İ.S. 33)... 33 yılında geçen hikayeye göre, insanlara varlığını hissettirmeden yaşamını sürdüren bir vampir klanı, düzenlerinin devamı için, ‘tanrının oğlu’ olduğunu iddia eden genç adamın öldürülmesine karar veriyorlar; çünkü içlerinden biri vampirliğe tövbe edip İsa’nın inancına teslim olmuştur ve sırlarını açıklamak üzeredir. Fakat İsa’yı kendi yöntemleriyle öldürmeleri tehlikeli olduğundan, bir komplo kurup Yahudiler ve Romalılar tarafından çarmıha gerilmesini sağlıyorlar. Bu arada lejyonerler İsa’yı tanımadıkları için yakalamakta epey zorlanıyorlar. Yahuda işte burada devreye giriyor.
İslam’daki katı tasvir yasağına karşı Hıristiyan ikonografisinin fazlasıyla gelişmişliğinin nedenlerinden biri, İsa’nın yakalanma süreciyle ilgili olabilir: Romalılar İsa’yı tutuklayacak fakat içlerinde onu tanıyan tek bir kişi bile yok. Bunun üzerine, İsa’yı göstermesi için 30 gümüş karşılığında Yahuda’yla anlaşırlar.
Bu ihanette anahtar sözcük, ‘göstermek’… İnanılmaz derecede acılı ve korkunç bir ölümü (çarmıha gerilme) en önemli dinsel sembolü haline getiren anlayış, sürekli ikon üreterek bu ‘ilk gösterme’nin trajik etkisini silmeye çalışıyordur belki de…
(BirGün)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder