24 Haziran 2012 Pazar

KAFKA'DA YABANCILAŞMA KAVRAMI ÜZERİNE

Yabancılaşma kavramı, Maks’a göre insanın doğaya karşı yabancılaşması yani insanın doğadan kopuşunu ortaya çıkaran zorunlu bir süreç olarak meydana gelen, insanın kültürel- toplumsal alanda yeniden varoluşuyla doğaya karşı şekillenen bir süreç olarak ele alınmakla birlikte; Marks’da asıl yabancılaşma, kapitalist toplumsal sistemin neden olduğu, insanın kendi doğasına karşı duyduğu yabancılaşmadır. Kapitalist üretim ilişkileri içinde insan, kendine, doğaya, sosyal ilişkilerine yabancılaşarak, kapitalist üretim ilişkilerinin bir aracı haline gelir.

Bu yazımızda, ortaya koyduğu yapıtlarla tüm dünyada büyük yankılar uyandıran Franz Kafka’nın Amerika(Kayıp) adlı romanı üzerinden edebiyatta yabancılaşma kavramını işlemesi üzerine küçük bir değerlendirme yapacağız.

Kafka’nın 1912’de yazmaya başladığı ve Kayıp adını verdiği bu roman, yazarın ölümünden sonra arkadaşı Max Brod tarafından Amerika adıyla ilk kez 1927’de yayımlanmıştır. Hizmetçiyle yaşadığı yasak bir ilişki sonucu ailesi tarafından 16 yaşında Amerika’ya, zengin amcasının yanına gönderilen Karl; amcasının izni olmadan yaptığı işlerden dolayı amcası tarafından da reddedilir ve ülkenin batısına gönderilir. Karl orada bir otelde asansörcü olarak çalışmaya başlar. Fakat burada da tutunamamıştır. Oradan da ayrılan Karl, son olarak bir tiyatroya başvurup çalışmak ister. 

Roman, diğer tamamlanmamış romanlarında olduğu gibi aniden yarıda kesilir. Kafka’nın “Kayıp” adlı romanı diğer eserleri gibi ustalıkla yazılmıştır, ayrıca diğer romanlarına göre okuması daha rahat bir eserdir. Kafka bu romanında kapitalizmin insanları nasıl ezdiğini, onları değersiz kılıp kendi çarkı içinde eritip nasıl yok ettiğini anlatmıştır. Bu durumu da en belirgin olarak, tiyatroya iş başvurusunda kendi isminin “negro” olduğunu belirtmesi örneğinde görebiliriz. Kendisi ABD’ye Avrupa’dan gelmiştir, fakat orada kendini Amerikalıların Afrika kökenli insanları adlandırdıkları, pek de hoş karşılanmayan “negro” ismiyle tanıtması tamamen bir göndermedir.

Karl, yeni ayak bastığı Amerika’da senatör dayısı sayesinde bir anda lüks bir yaşama kavuşur. Ancak bu yaşamı uzun sürmez. Dayısı tarafından nedensizce suçlanan Karl, dayısından uzaklaşmış ve kendini yoksulluğun, fakirliğin içinde bulmuştur. Kafka’nın diğer romanlarında olduğu gibi Karl da itilmiş, ezilmiş, güçsüz ve sorunlu bir karakterdir. Karl, zenginlikten fakirliğe geçişinde bile çok fazla duygusal bir derinlik yaşamamıştır. Karl tutunamayan bir tiptir ama onu güçlü kılan da budur. Bu bakımdan bize biraz da Camus’un Yabancı’sını hatırlatır. Camus Yabancı’da Mersault adında Cezayir’de yaşayan bir gencin hayat karşısında umursamaz, vurdumduymaz ve duygusuzlaşan hallerini insanın içinde bulunduğu sistem karşısındaki anlamsızlaşması, dahası kendine ve hayata yabancılaşması üzerinden ele almıştır. Şüphesiz bu durumlarında varoluşçu felsefenin tesiri söz konusudur. 

Kapitalizm insanı kendisine ve topluma karşı yabancılaştırır. Gelişen ve değişen dünyada insan ve insani ilişkiler yerini metalaşmaya ve hatta robotlaşmaya bırakır. İnsan kalabalık metropollerin içinde giderek yalnızlaşmaya ve yaşadığı dünyaya yabancılaşmaya başlar. Kafka da bu yabancılaşmadan korkmuştur. Metropolleri sevmez. New York yazarı korkutmuştur. Abidin Parıltı Milliyet Kitap Eki’nde bir yazısında şunları söyler: "Bir insanın özgünlüğü ne kadar büyükse,o insan boğuntusu karşısında o kadar çaresiz kalır. Kafka bu özgünlükten fazlasıyla nasibini almıştır. Lucas’ın ifadesiyle, gözü dönmüş ve ürkütücü bir boğuntu karşısında ne yapacağını bilmeyen modern bireyin, klasik bir örneğidir Karl. Çaresiz kaldığı boğuntuyu ve onun hem tamamlayıcı parçası hem de nedeni olan bölünmüş karanlık dünyayı herkesten daha fazla duyumsayarak yansıttı. Bu dünyanın, insanı ürküten yanı korkunçluğu değil olağan görünüşüdür. Kafka benzersizliğini, bu temel yaşantıyı iletecek dolaysız anlatım yolu bulmuş olmasına borçludur." 

Kafka, diğer yapıtlarında da yabancılaşma kavramını sıkça işlemiştir. Özellikle Dönüşüm adlı eseri bu yabancılaşmayı en iyi ele aldığı eserlerden biridir. Bu eserde Gregor Samsa bir sabah uyandığında kendini bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Ancak işe kendisini ve ailesini asıl endişelendiren şey Samsa’nın işe gidemeyecek olmasıdır. Kafka, Dönüşüm’de kapitalizm karşısında insanı değersiz bir böceğe dönüştürerek hem kendisine hem de topluma karşı yabancılaştırmıştır.
Kafka’yı inceleme konusu yapmak şüphesiz oldukça uzun ve ince bir çalışma gerektirir. Burada, yazımıza Kafka’nın şu sözleriyle son verelim:

“Bir gladyatörün dövüşten sonraki yorgunluğuna benziyor yorgunluğu, yaptığı iş bir memur odasının duvarına beyaz badana çekmekti sadece.”F.Kafka


01.02.2011
M.Emin Kurnaz


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder