30 Haziran 2012 Cumartesi

BİR DENİZ ORAKÇISI: KEMAL ÖZER

Kemal Özer Şiirinin Tuzağı ve Doruğu

Kemal Özer’in ‘bendeki görüntüsü’nün ilk parçası, bir şairin kendini dönüştürme yetisine duyduğum hayranlık olsa gerek. Kemal Özer, kendini sürekli yenileme telaşının yanı sıra, şiirinde kapsamlı dönüşümleri deneme cesaretini de gösterdi. En kapsamlı kopuşu ve diğer sıçramalarının kaynağı, 60’ların ortasında, İkinci Yeni’den toplumculuğa geçişi ve bu yeni yörüngedeki arayışıydı. Bu sürecin bir temel etmeni, sol ideoloji ve toplumcu edebiyatın genel çerçevesi ise, bir diğeri, şiiri akılla yazarken lirizme sırt dönmemenin, şiiri araçsallaştırırken ona değer katmanın mücadelesidir.

Toplumcu edebiyatçının bir özelliği, kendi yazma süreçlerini duygusal dünyanın esrik ve günü gününü tutmayan ikliminin ötesine, bilincin soğuk sularına geçebilmek olmalı. Kuşkusuz, bu gereksinim, bir büyük tuzağıdır da toplumculuğun. Yakın dönemin toplumcu edebiyatı açısından, şairin itiraflarıyla okur karşısında çıplaklaşabildiği, her yönüyle kendisini ve insanı samimi bir tonda ifade ederken, karşısındakine tepeden bakmayan şair sesinin yeterince güçlü aktığını söylemek mümkün değil.

Kemal Özer’in başarısı, bu tuzaklı yola cesaretle girebilmesinde, bir kere girdikten ve ara ara yere yuvarlandıktan sonra, yeniden kalkmasını bilmesinden gelir. Kemal Özer’in şiiri yazma sürecine yerleştirdiği bilinç öğesi, görünenin ardındakini gösterebildiği anlarda, aynı zamanda duygusal dünyaya da hitap edebilen bir frekansa kavuşur.

1959 yılında yayımlanan “Gül Yordamı”, İkinci Yeni’nin başlangıç evresinin önemli kitaplarındandır. Gerçi, Kemal Özer, İkinci Yeni’nin şiir anlayışını kısa bir süre sonra bir bütün olarak reddettiğinden olsa gerek, İkinci Yeni’nin genel tarihçesi içinde Kemal Özer’in ağırlığına yeterince değinildiği söylenemez. Kemal Özer’in bu keskin dönüşü ise hiç kolay olmamıştır. Birincisi, Kemal Özer’in İkinci Yeni’den koptuğu yıllarda, Türkiye şiirinde İkinci Yeni hâlâ hâkim konumdaydı; 1980 sonrasında ise, yeniden güncel edebi değer ölçütlerinin temelinde yer aldı. Öyleyse, bir tür dışlanmayı göze almayı gerektiriyordu bu karar, ona vaat edilen rütbeden yoksun kalıp, kendi deyimiyle “edebiyatın varoşlarında” yaşamayı göze almayı gerektiriyordu. İkinci Yeni’nin içine doğup, sonraki dönemlerde toplumculuğa yaklaşanlar, şiirlerinde bir yerde görünür veya görünmez bir İkinci Yeni damgası taşıyageldiler. İkinci Yeni’nin şiir anlayışında tümden kopmayı deneyen bir ‘azınlık’ veya bir sonraki dönem toplumculuğun ‘revaçta’ olduğu dönem edebiyatının içine doğanların önemli bir bölümü ise, sonradan kendilerini içinde buldukları ‘edebiyatın varoşlarında’ beslenmeyi ve kendilerini yenilemeyi başaramadılar. Yalnız ve ortalamaya karşı tavır alan şair miti, her zaman bir edebiyatçı modeli olarak olumlansa da pratikte bu hem verimi hem de üretme hevesini düşüren bir durum olageldi.

ŞİİRİN YALINLIĞI

Kemal Özer’in ürettiği gibi keskin bir kopuş, toplumculuğun sularında bile ‘abartılı’ bulunabiliyordu. Kemal Özer’in günlüklerinde değinilmiş olduğunu sandığım bir örnek, Memet Fuat’ın dönemin genç kuşaklarını “İkinci Yeni’nin biçimsel olanaklarıyla, toplumcu içerikleri birleştirmek” şeklinde formüle edilebilecek bir yaklaşıma yönlendirmesidir. Bu tür bir melez şiirin geçici pırıltıları ve fikrin kendi başına bir cazibesi varsa da bunun, uzun vadede çıkmazlarla dolu olduğunu, yine Kemal Özer “denedik, olmadı”, şeklinde bir espriyle ifade etmişti.

Kemal Özer’in uzun yıllar boyunca yürüyeceği güzergâhta yolunu asıl gösteren ise Asım Bezirci olmuştu. 60’lı yıllar tüm Türkiye toplumu için uyanış dönemi oldu. Soğuk Savaş yıllarının karanlığında ilk gençliklerini geçirmiş kuşaklar, bir yandan Nâzım Hikmet ve Marksist klasiklerle tanıştılar, diğer yandan yükselen sol değerleri sahiplenmeye başladılar. Kemal Özer ise 1963’ten 1972’ye dek geçen sürede sessizliği tercih etti. Sosyalizm düşüncesini sindirmeye ve onun edebi karşılıklarını bulmaya çalıştı. Edebiyattan kopmasa da bu suskunluğu ve içsel bir gelişimi besleyecek enerjiyi kendisinde bulması, kendini sürekli yenilmeyle başaracağının da bir işaretiydi.

Kendini yenileyebilmek ise şairliğin bir tehlikeli yolu, ama aynı zamanda özgün bir şiirsel külliyatın koşulu olsa gerek.

BİR KOPUŞUN HİKAYESİ

Özer, İkinci Yeni’den kopuşunun hikâyesini çeşitli yazılarında ayrıntılı olarak dile getirdiyse de aslında, kendisinin, yaşasaydı yazmayı planladığı ve bir yolculuk sırasında aktardığı ilginç bir saptamasına değinerek İkinci Yeni’ye ilişkin tavrını özetleyebilirim. Cemal Süreya, ABD’de siyasi siyah hareketinin yükseldiği bir dönemde, lisede öldürülmüş siyah bir kızın hikâyesine gönderme yaparak, “Renklerinden dolayı okulsuz bırakılan/ Zenciler zenciler iki okka zencefil/ İntihar süsü verilerek/Güneşin linç edildiği bir akşam” şeklinde biten “Bun” şiirini yazar. Kemal Özer, hem değindiği konu itibariyle olumladığı hem de son dizesini çok sevdiği bu şiirde, “Güneşin linç edildiği bir akşam” gibi etkileyici ve siyasi göndermeyle donanmış bir dizenin biraz öncesindeki “Zenciler zenciler iki okka zencefil” dizesinin ses oyununa dikkat çeker. Bu dizenin şiirin bütünü içinde nasıl bir rolü olduğunu anlayamadığını söyler. Başka bir deyişle, çok güzel bir dizenin öncesinde onunla ilişkisi çok düşük bir sözcük oyunu bulunur. Kemal Özer, “İşte, İkinci Yeni bundan rahatsız olmamanın şiiriydi” şeklinde kendi yaklaşımını (çoğu zaman olduğunu gibi) şaka yollu ifade etmişti.

Kemal Özer şiirinin yalınlığı, görünenin ardındakini yakalama becerisiyle öne çıkar, orada rahatlar ve coşkuyu orada kendince yaşar. Özer şiiri üzerine pek çok tartışmaya kapı açmak mümkünse de bunların merkezinde duran niteliği, toplumsal ölçekte çeşitli kaynakları olan soruların şiir yoluyla sorulması olsa gerek.

DİLE GETİRİLEMEYEN

Kemal Özer şiirinin tuzağı ve doruğu da bu çelişki olsa gerektir. Toplumun değişik kesimlerinde ama özellikle emekçi sınıfların sorularını ve acılarını dile getiren, onların sesi olabilen bir şiirsel tarzın, nasihatçiliğe düşme riski oldukça fazladır. Her an, zaten herkesin bildiği, ama kabul edilmiş doğrular olarak raflarda tozlanmaya bıraktığı o idealler kümesinin yaşlanmış sözcüsü olma ihtimali ile yüz yüzedir ozan. Yine de herkesin hissettiği ama dile getiremediğini şiir yoluyla soran ve yanıtlayan, kişisel ile genel arasına ipini gerebilen pek çok şiir yazdığı söylenebilir Özer’in.

Kemal Özer, şiirlerin etkisinin ötesinde, pratiğini aşan ve tavrını yazıya dökmüş bir şiir kuramına sahiptir. Özer’in kuramsal çerçevesi, yazılarından hareketle olduğu kadar, şiirsel üretimi ile hesaplaşılırken de ortaya çıkacak ve yeni yüzyılın toplumcu edebiyatı açısından zengin bir tartışmalar havuzu ortaya çıkacaktır.

» KEMAL ÖZER’DEN

SÜREK
Gün daha doğmamış üstüme
karanlığı sürüyorum bu onun atı
daha açmamış çiçekler gibiyim
gözlerim kılıcım umudum kapalı


gün daha doğmamış ama doğunca
benden bir iz kalacak yaşadığım vakte
eski bir ırmağın izi
bir atın

yüreğimi durmadan zorlayan
düşlerimin iziyle yan yana.

ONLARIN SESLERİYLE
bir yolculuk daha başlıyor ozan için. Elinde
bir tek sözcük. Bir dalga ucu, yürüyen
kalabalığın denizinde. Belli değil kimin
ağzından çıktı, nereye taşıyacak hangi 
titreşimi.
Belli değil, çünkü bir salkımın taneleri
nasıl benzerse birbirine, tıpkı öyle
söylenenlerin de söyleyenlerin de her biri.

Bir tek sözcük bile olsa ozanın elinde
biliyor ki çıkılan yolculuğun sonu
o sözcüğü söyleyene varacak, o sözcüğün
taşıdığı titreşime. Çünkü döktüğü ter
sözcükler arasında yürüye yürüye
dönüştürecek onu da o kalabalıkta
sesini sokaklara taşıran birine.

DENİZ ORAKÇISI
Sor kendine bir sabah,
av hazırlığına başlarken;
sulara kim salar ilk güneşi
sen kayığına binmesen,
orağını almasan eline
ilk ürünü kim biçer denizden?

kent niye bir büyük gergeftir,
geçirmiş ilmiğini alın terine?
niye aç ağızlardan örülü
bir martı çığlığıdır gök;
iner kalkar başının üzerinde,
küçük dalışlarla yoklar tekneni?

bir başınasın yaşamı üretirken
zıpkın çizer, kürek acıtır, ağ yorar.
neden elleri bulunmaz elinin yanında,
yorgunluğu neden paylaşmazlar
sofrasına çökerken yeryüzünün,
sor kendine bir sabah.

YAN YANA İKİ ÜLKE…
Yan yana iki ülke gibiyiz seninle,
ayın önünden geçen bulut
önce seni karanlıkta bırakır sonra beni
senden bana eser, yerine göre,
yerine göre benden sana
şakaklarımızı serinleten rüzgâr.

İki kıyı gibiyiz karşılıklı,
hem ayırır bizi hem bağlar birbirimize
aramızda akan ırmak.
İki tarih sayfası gibiyiz art arda
birinde başlayan cümlenin sonu
ötekinde düğümlenir ancak.

Geldiği vakit hasat günleri
iki ayrı ağızda aynı anda
beliren bir gülümseme gibiyiz seninle
ve iki ter damlası gibiyiz alnında
elbirliği ile üretilip 
kardeşçe bölüşülen bir dünyanın.

BİR DENİZ ORAKÇISI: KEMAL ÖZER

“Kalırsa bir dağ güzelliği kalır / bir ağıt kalır ozandan / çünkü bütün dizeler çıplaktır / çapraz asılmıştır omuzlara tüfekler / haksız bir günün ardından.” diyor “Ağıtlar” şiirinde Kemal Özer. Yeryüzünü yaşanır kılmak, şiirle haklı ve eşit bir insanlık kurmak için ömrünü şiire veren bir şair. Bir ömrü daha olsaydı onu da şiire vereceğini biliyoruz. İyi şairler böyledir. Yeryüzü yazının bahanesidir onlar için. Onlar yazsın diye uçar kuş, yüzer balık, onlar yazsın diye dağı uyandırır fırtına… Onca acıdan, kahırdan şaire de uyanan o dağın güzelliği kalır ancak. Ve kullanılmamış binlerce sözcük…Bütün sözcükleri çıplaktı Kemal Özer’in. Yalın, içten ve çırılçıplak… Kendi deyişiyle “yeni insan tasarımı” ancak o yalın sözcüklerin derinlikleriyle kurulacak bir şiirle yaratılabilirdi. “Gül Yordamı”, “Ölü Bir Yaz” ve “Tutsak Kan” kitaplarından sonraki şiirleri de bu inancı yeşertti durmadan. “Kavganın Yüreği”nden, “Temmuz İçin Yaralı Semah”…Şairin sürprizi mi yoksa muzipliği mi demeli, Sivas’ta 2 Temmuz’da yakılan kardeşlerinin acısıyla yazdığı son kitabını da kendisi için yaralı ve buruk kapattı. 2009’un 2 Temmuzunda sonsuzluğa uğurladık. Şairin ölüm yıldönümünde (30 Haziran) Şiir Oku’nun bu yaprağının ona ayrılması bir başka rastlantı olsa gerek. Efe Duyan’ın yazısının Kemal Özer şiirini tanımanız için sizlere önemli ipuçları vereceğine inanıyoruz. Sayfadaki şiirleriyse Kemal Özer’den tadımlık şiirler saymanızı dileriz. “Yaralı Temmuz”da görüşmek üzere… İyi okumalar. 
ŞİİR OKU 


KEMAL ÖZER ŞİİR KİTAPLIĞI

Gül Yordamı 1959, Yeditepe Yayınevi / Ölü Bir Yaz 1960, Kendi Yayını / Tutsak Kan 1963, Sürek Yayınları / Kavganın Yüreği 1973, Yücel Yayınları / Yaşadığımız Günlerin Şiiri 1974, Habora Kitabevi / Sen de Katılmalısın Yaşamı Savunmaya 1975, Cem Yayınevi / Geceye Karşı Söylenmiştir 1978, Cem Yayınevi / Kimlikleriniz Lütfen 1981, Yazko Yayınları / Araya Giren Görüntüler 1983, Varlık Yayınları / Sınırlamıyor Beni Sevda 1985, Can Yayınları / Çağdaş ve Boyun Eğmeyen 1985, Can Yayınları (Seçme Şiirler) / İnsan Yüzünün Tarihinden Bir Cümle 1990, Yordam Yayıncılık / Bir Adı Gurbet, 1993, Yordam Kitapları / Oğulları Öldürülen Analar 1995, Yordam Yayıncılık / 100 Şiir 1996, Yordam Kitapları (60 Yılın Ardından Seçki) / Onların Sesleriyle Bir Kez Daha 1999, Yordam Kitapları / XX. Yüzyıldan Duvar Kabartmaları 2000, Yordam Kitapları (Bütün Şiirleri 2 Cilt) / Sevdalı Buluşma 2005, Adam Yayıncılık / Temmuz İçin Yaralı Semah 2008, Yordam Kitap / Yaralı Karanfil 2009, Kırmızı Yayınları (Toplu Şiirler)


Efe DUYAN (BirGün)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder