26 Kasım 2012 Pazartesi

DEVLET ERKANININ KÜRTÇE TİYATROYU KEŞFİ!

TAKSAV, 17 yıldır Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’ni hayata geçiriyor. Bugüne kadar yüz binlerce tiyatro izleyicisini sahnelere taşıyan festival, bugün başka türlü bir ilgi ile karşılaşıyor.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun Kürtçe sahnelediği Hamlet, deyim yerindeyse Ankara siyasetini salona taşıyor.

Anadilde eğitim, anadilde savunma, iki dilli yaşam Türkiye’nin bugün en çok konuştuğu konular. Bugün Ankara’da Şinasi Sahnesi’nde izleyicilerle buluşacak Hamlet oyunu Kürtçe. Birçok dilde sahnelen başyapıt bu kez Kürtçe merhaba diyecek.


Türkiye’nin siyasal gündeminde ana dil tartışması yoğun olunca 17. Ankara tiyatro Festivali’nin kapanış oyunlarından biri olan Hamlet’e de siyasetçilerin ilgisi yoğun oldu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak ve CHP Genel Başkanyardımcısı Sezgin Tanrıkulu şimdiden oyuna katılacaklarını bildirmişler. 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da davet edilenler arasında.

Festivalin İlk Kürtçe Oyunu Değil
Ankara Tiyatro Festivali’nde ilk kez bir Kürtçe oyun oynanmıyor. Daha önceki yıllarda da Kürtçe oyunlar sahne almış. Festival Yönetmeni Yener Aksu TAKSAV olarak Ankara Uluslararası Tiyatro Festivali olarak daha öncede defalarca Kürtçe oyunlara yer verdiklerini söyledi. Aksu,” İlk Kürtçe oyunu ‘güvenliğinizi sağlayamayız’ uyarıları arasında sahneye koymuştuk. Biliyoruz ki o günkü zorluklar karşısında durabildiğimiz için bugünkü bu ilgiyi ve güzelliği ortaya çıkarabildik” dedi.

Hebûn An Nebûn
Türkiye’nin uzun yıllardır büyük acılar yaşadığını ve hala daha yaşamaya devam ettiğini söyleyen Festival Yönetmeni Yener Aksu, “Herkes kendi diliyle ve aynı zamanda kendi sesiyle konuşabildiğinde ancak özgürlüklerden söz edebiliriz. İşte Kürtlerin ve bütün halkın da hem kendi diliyle hem kendi sesiyle katıldığı bir arada yaşamın mutluluğuna özlemimiz ve hasretimiz büyüktür” dedi.
Bugün sahnelenecek oyunun halkların bir arada yaşama bağına katkı sunmasını istediklerini söyleyen Yener Aksu, “Bir halkın diliyle özgürlüğü arasındaki bağın en güzel ifadelerinden birisi bugün ki oyunun başladığı an olmalı; 'Hebûn an nebûn' yani olmak ya da olmamak! İşte hakikaten bütün mesele bu! Aynı toprağı iki ayrı dilde yurt diyenlerin ortak geleceği için bütün dillerden ve bütün dillerin bir aradalığından yeni bir dili, kardeşliğin ve bir arada yaşamın dilini inşa etmek için hep birlikte daha büyük bir çaba içinde olmalıyız” diye konuştu.

Hamlet - Diyarbakır Şehir Tiyatrosu – Teather RAST – Diyarbakır/Hollanda
(Kürtçe Oyun-Türkçe Üst Yazılı) (Tragedya)

Tarih: 26 KASIM 2012 PAZARTESİ
Yer: DT Şinasi Sahnesi
Saat: 20:00

Yönetmen: Celil Toksöz
Yazarı: William Shakespeare
Çeviren: Kawa Nemir
Dramaturgi: Rüknettin Gün
Koreograf: Serhat Kural
Oyuncu Kadrosu: Yavuz Akkuzu, Özcan Ateş, Elvan Koçer, Leyla Batgi, M. Emin Yalçınkaya, Vural Tantekin, Mesut Erenci, Kawa Nemir
Ses Sanatçıları: Ali Tekbaş, Gülseven Medar, Rojda Şenses
Müzisyenler: Abdullah Karakaş, İbrahim Zencirci, Bilal Kaplan, Kıvanç Bulutoğlu.

Oyunun Konusu: Hamlet’in hikayesi kıskançlık, aşk, intikam ve kimlik için dövüşmek gibi evrensel konular etrafında döner. Tiyatro prodüksiyonlarının büyük bir çoğunluğu Hamlet’i Dengbêj geleneğinde gösterir: doğuya ait bir çeşit sözlü ve şarkılı hikaye-anlatımı. Hamlet uyarlamasında iki dengbêj başrol oynamakta ve Kürt oyuncular, şarkıcılar ve orkestra arasındaki bağlantıyı şekillendirmektedir. Seyirciler özel şarkılardan ve nefes kesen canlı müzikten oluşan gerçek bir gösterime tanıklık edecektir. Def ve davul(perküsyon), zurna, saz, banço ve keman gibi geleneksel enstrümanlar eşliğinde canlı müzikle Dünyaca ünlü Shakespeare’in Hamlet’inin Kürtçe versiyonunu izleyecektir.


muhalefet.org


22 Kasım 2012 Perşembe

KEN LOACH: İNSAN İHALEYLE ÇALIŞTIRILAMAZ!

Sanki dün söylediklerimiz bir duaymış da tanrıda duamızı kabul etmiş gibi. Dünyaca ünlü yönetmen Ken Loach Torino Film Festivali'nin ödülünü reddetti. Nedeni ise festivalde taşeron işçi çalıştırılması. Ne diyelim helal olsun usta'ya!

KALDIRIM 

İşte Ken Loach’un resmi basın açıklaması;

Büyük bir üzüntü ile bana Torino Film Festivali tarafından layık görülen ödülü red etmek zorundayım, bu ödülü kendim ve filmlerimiz için çalışanlar adına almaktan onur duyardım.
Festivaller Avrupa ve dünya sinemasını yaymak adına büyük bir rol oynuyorlar ve Torino sinemaya olan tutkusu ve aşkı ile bunun belirgin ve iyi bir örneği olarak kendini göstermektedir.

Ancak şu anda ciddi bir sorun söz konusu, konu bazı hizmetlerin şirketlerce dışarıya ihale
yoluyla verilmesi ve düşük ücretli işçilerin çalıştırılması ile ilgili.

Her zamanki gibi bunun sebebi daha az ücret ödemek. Bazı hizmetleri karşılamak için ihaleyi alan şirket çalışanların maaşlarını düşürüyor ve çalışan adedinde kesintiye gidiyor olmasıyla alakalı.

Bu toplum içinde çatışma yaratan bir reçetedir. Bu durumun bütün Avrupa’da mevcut olması kendisinin kabul edilebilir bir hareket olması anlamına gelmez.

Torino’da Ulusal Sinema Müzesi*’nin temizlik ve güvenlik hizmetleri Rear adlı kooperatife verilmiş durumda. İlk olarak maaşlarda kesinti yapıldı ardından çalışanlar bundan şikayetçi oldular ve böylelikle kötü davranmaya ve korkutulmaya maaruz kaldılar. Bir çok kişi işten atıldı.

Düşük maaş alanlar, zor durumda olanlar, işlerinden oldular, sebebi ise maaşlarında yapılan kesintiye karşı çıkmalarıydı.

Pek tabii ki bizim için başka bir ülkede neler olduğunu anlayabilmek pek de kolay değil, kendi ülkemizden farklı çalışma şartlarının olduğunu da hesaba katarsak, ancak bu temel etkenlerin açık olmadığı anlamına gelmiyor.

Bu noktada hizmetleri ihaleye vermiş olan yapı bu duruma göz kapayamaz, her ne kadar bu kişiler bu hizmeti bir dış kooperatif aracılığı ile gerçekleştiriyor olasalar bile kendisi için çalışan kişilere karşı sorumlu olmalı.

Müzenin bu durumda çalışanlar ve onların bağlı oldukları sendika ile iletişime geçmesini, işten çıkarılan çalışanların tekrar işe alınışını güvence altına almasını ve hizmetleri dış kooperatiflere verme fikrini bir daha düşünmesini bekliyorum.

Toplumun zayıf olan bireylerinin sorumlu olmadıkları bir iktisadi buhranın faturasını ödemesini doğru bulmuyorum.

Bu konuyla ilgili ‘Bread and Roses’ adlı bir film gerçekleştirdik. Nasıl olur da kendi hakları için mücadele eden ve bu sebepten dolayı işlerinden olan çalışanların dayanışma çağrısını duymazlıktan gelirim?

Bu ödülü kabul etmek ve bir kaç küçük eleştiri ile durumu geçiştirmek zayıf ve iki yüzlü bir davranış olurdu.

Beyaz perdede belirli bir duruşa sahip olup öte yandan diğer ortamlarda faklı tutumlarla bu duruşa ihanet edemeyiz.

Bu sebeple her ne kadar derin bir şekilde üzgün olsam da bu ödülü red etmek zorundayım.

Ken Loach
21 Kasım 2012

*Ulusal Sinema Müzesi aynı zamanda Torino Film Festivali'ni organize eden kurumdur.


Çeviren: Murat Çınar/Sendika.org


21 Kasım 2012 Çarşamba

İZMİR TİYATRO FESTİVALİ YAKLAŞIYOR!

Özel ve amatör tiyatroları desteklemek, sorunlarını kamuoyuna yansıtmak, alternatif tiyatro anlayışlarını geliştirmek, izleyiciyi tiyatro sanatıyla buluşturmak amacıyla, ulusal ve uluslararası toplulukların katılımıyla, 1996 yılından bu yana Uluslararası Ankara Tiyatro Festivalini gerçekleştiren TAKSAV bu düşüncelerden yola çıkarak İzmir’i de bir “Kültür Kenti”ne dönüştürmek amacı ile “Uluslararası İzmir Tiyatro Festivali”ni gerçekleştirecek.

İnsanlığın gittikçe yalnızlaştırıldığı, sadece tüketimin pompalandığı dünyada örnek bir yaşam biçimine katkıda bulunmak amacı kurulan TAKSAV; 17 yıldır Ankara’da düzenlenen tiyatro festivalini bu yıl İzmir’e taşıyor. Bugün toplumların yaşam anlayışını oluşturan, onların hangi kültürel kalıplar içerisinde yaşayacağını ve nasıl hareket edeceklerini belirleyen şey, içselleştirebildikleri kültürleridir. Sanat, bu kültüre katkıda bulunan, bireyi ve toplumu çağdaş bir dünyaya yönlendiren önemli bir varoluştur.

TOPLUMU ŞEKİLLENDİREN ANLAYIŞLAR
Yeni anlayışlar, çağdaş düşünceler topluma en güçlü ve kalıcı biçimde sanat yoluyla ulaşmaktadır. Şenlikler, festivaller yüzyıllardır toplumun çeşitli kesimlerini bir araya getiren yaşam, paylaşım ve dayanışma alanları olmuştur. Bu açıdan bakıldığında festivaller her bakımdan toplumun canlanmasının ve olağan yaşam içinde pek yaşamaya alışkın olmadığımız coşku ve dayanışma duygularını harekete geçirebilecek gücün kaynağı olmuştur. Her türden kültürel ve sanatsal etkinliğin bir arada ve iç içe yaşandığı, herkesin kaygısızca katılıp izleyebildiği, hayatın kendisinin yaşandığı, yaratıcı-üretici özelliklerin geliştirildiği festivaller, gerek ulusal gerekse uluslararası toplumsal ilişkiler açısından büyük önem taşımaktadır. Toplumlarla sanat arasındaki bağın kopukluğu çağdaş, yaşanılabilir bir dünyaya yönelik beklentileri boşa çıkarıcı gelişmelere yol açmakta, yaratıcı, özgür düşüncenin gelişmesini engellemektedir. Bu kopukluğun yaşanmaması için özellikle sivil toplum kurumlarının sanata destek vermeleri, bu tür organizasyonları desteklemeleri gerekmektedir. TAKSAV “Başka bir dünya” kurulabileceği inancını taşıyan bilim insanları, aydın, sanatçı, işçi, memur, işsiz, öğrenciler ve yaşamın her alanından katılan insanlar tarafından 1993 yılında kuruldu.

TAKSAV'IN KURULUŞUNDAKİ İSİMLER
TAKSAV’ın kurucuları arasında Oğuzhan Müftüoğlu, Can Yücel, Rıfat Ilgaz, Emil Galip Sandalcı, Baskın Oran, Fikret Başkaya, Korkut Boratav, Halit Çelenk, Ali Asker, Halil Ergün, Aytaç Armaz, Erbil Tuşalp, Gençay Gürsoy, Haluk Gerger, Hayri Kozanoğlu ve daha birçok isim yer aldı. Vakfın amacı, toplumsal, kültürel yaşamın gelişimine bilimsel, özgürlükçü ve demokratik bir anlayışla katkıda bulunmak, yaratıcı ve araştırıcı düşüncelerin gelişimine yardımcı olmaktır.


BirGün


RENAN BİLEK: SURİYE'DE KAN DÖKME İSTİYORSANIZ, BUYURUN GİDİN VE KENDİ KANINIZI DÖKÜN

Savaş büyük mesele. Savaşı istemek ne kadar büyük aptallıksa, savaşa hayır demekte o kadar büyük onur meselesidir. Savaş hayır deyip birde bu işi eyleme dökmek ise cesaret ve meydan okuma işidir. Sanat ve sanatçılar barışın yanında ve barışın savunucuları olmuşturlar genelde. İşte barışın acil duruma geldiği ülkemizde, bir sanatçı tekrar sanata ve sanatçıya bu onur payesini tekrar hatırlattı. Bir çok sanatçının daha bu onur payesini hatırlaması dileğiyle.

KALDIRIM

İşte soL gazetesinde yayınlanan Renan Bilek'in Başbakana Mektubu;

“Sayın Bay Başkan,

Zamanınız olursa okumanız için bir mektup yazdım size.

Çarşamba akşamından önce savaşa gitmemi isteyen celp kağıdımı almış bulunuyorum.

Sayın Bay Başkan,

Bunu yapmak istemiyorum.

Ben yeryüzünde, yoksul insanları öldürmek için bulunmuyorum.

Kızdırmak için değil ama size söylemek zorundayım, Aldığım karar şudur ki, askerden kaçacağım."

Henüz 26 yaşındayken yazdığı "Günlerin Köpüğü", "Mezarlarınıza Tüküreceğim" ve "Pekin'de Sonbahar" romanlarıyla ünlenen Fransız müzisyen, senarist, gazeteci, roman ve tiyatro oyunu yazan Boris Vian, 1954 Cezayir Savaşı üzerine yazdığı Asker Kaçağı (Le Déserteur) şarkısında böyle söyler.

Emperyalistler ve ondan medet uman, onun suyuna giden ya da ona yedeklenerek hayaller kuranlar için ne kadar da klasik bir oyundur bu savaş çığlıkları. Kapitalizmin, bunalım dönemlerinden tutun da, işleri umduğu, beklediği gibi götüremeyen tüm iktidarların da can simidi gibi sarıldığı eski, kokmuş, berbat bir taktik.

Kendi ülkesinin topraklarını aleni bir şekilde, komşu ülkedeki iktidarı devirmeye çalışan bir gruba açan iktidar, hezeyanlar içersinde savaş çığlıkları atmakta. Bütün bir coğrafyayı nasıl bir maceranın içersine sürüklediğinin farkında olmaması mümkün değil. Farkında değilse ne gaflettir? Farkındaysa nasıl bir aymazlık!

Aleni bir şekilde Özgür Suriye Ordusu denen bir örgütün militanları, topraklarımızda cirit atmakta, elini kolunu sallaya sallaya dolaşmakta, başta Hataylılar olmak üzere, sınır boyunca yaşayan tüm vatandaşlar rahatsız olmakta, bunu ifade etmekte ama değişen hiçbir şey olmamakta.

Bu savaş çığlıklarını atanların olmayabilir ama o coğrafyada yaşayanların, sınırın öte tarafında, akrabaları var. Yıllarca gazetelere, ekranlara yansıyan, tel örgülü bayramlaşmaları nasıl unutabiliriz? Bu ebrulî coğrafyayı, daha da fazla kardeş kanıyla sulamak için bu çaba, bu istek, bu histeri neyin nesidir? "Arap Baharı" adı altında pazarlanmaya çalışılan ve kısa sürede maskesi düşen o kepazeliğe, o rezil, pis oyuna inananlar, kananlar bile, böylesi bir savaşı istemezken, hezeyanlar içersinde ülkeyi savaşa sokmaya bu kadar çaba göstermenin akılla izanla ilgisi nedir?

Kralcıları bile utandırırcasına “ABD’den çok ABD’cilik” sergileyen bu tavırlar, AKP hükümetinin demokrasi havariliğine samimiyetle inananların bile gönlünde, nihayet derin şüpheler yaratmayı başarmıştır.

Hiç kimse bu ülke vatandaşlarını, iki ucu pislik içersindeki bir değneği tutmaya zorlayamaz. Çünkü gerçek olan şudur ki: Bu savaş bizim savaşımız değildir!..

Boris Vian'ın Asker Kaçağı şarkısı şu sözlerle son bulur:

Yarın sabahtan, kapımı kapatacağım, ölü yılların gözü önünde, yollara çıkacağım.

Hayatımı dileneceğim, Fransa yollarında, Brötayn'dan

Provens'e dek,

ve haykıracağım insanlara:

Reddedin itaat etmeyi, bunu yapmayı reddedin,

gitmeyin savaşa, reddedin yola çıkmayı.

Eğer kan vermek gerekiyorsa, buyrun kendinizinkini verin,

siz iyi bir havarisiniz Sayın Bay Başkan.

Eğer beni ele geçirmek istiyorsanız, jandarmalarınıza haber verin,

orduya katılmayacağımı ve çekip vurabileceklerini."

Sayın Erdoğan,

Siz de Suriye'de kan dökmek istiyorsanız, Buyrun gidin ve kendi kanınızı dökün. Bunu yapacak delikanlılıkta olduğunuzu Davos'ta "Van minüt"le gösterdiniz. Siz iyi bir öndersiniz. Buyrunuz önden gidiniz

Sayın Bay Erdoğan!”